Kadınlar, “Yoksulluğun pençesinde, şiddetin gölgesinde yaşamayacağız. Değiştirecek gücümüz var” diyerek meydanları dolduruyor. Eşitsiz güç ilişkileri bugün kadınların ekonomik krizi daha derinden hissetmesine neden oluyor.

Eşitsizlik, krizi daha çok derinleştiriyor

Havva Gümüşkaya

Bu gün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla sokağa çıkan kadınlar,erkek ve devlet şiddetine, krize ve yoksulluğa isyan ediyor. Yaşamın her alanında eşitsizlikle mücadele etmek zorunda bırakılan kadınlar, ekonomik krizin yükünü de sırtında taşıyor. Yüzde 54’ü aşan enflasyon ile kadınlar hayat pahalılığının pençesinde yaşıyor.

Derinleşen yoksulluk kuşkusuz sadece bir kadın sorunu değil ancak kadınların daha yoksul olmasının ve etkilerini daha derinden hissetmesinin gerisinde hem toplumsal düzeyde hem de hane içinde kadın ile erkek arasında var olan eşitsiz güç ilişkileri bulunuyor.

Neoliberal istihdam ve emek politikaları da AKP iktidarının kadın ve aile konusundaki siyasal hedefini büyütmesine maddi bir temel sağlıyor.

Hane içindeki gelir ve kaynakların paylaşımındaki eşitsizlik, kadının ev içi emeğinin bir bedelinin olmaması, kadının yaşadığı yoksulluk ve ekonomik şiddetin en önemli nedenleri arasında gösteriliyor. Ancak kadınları her şeyden önce birer “ev kadını” olarak gören AKP zihniyeti kadın yoksulluğu ile mücadele etmekten ziyade kazanılmış haklara saldırmaya devam ediyor.

Akademisyen Çağla Ünlütürk, yoksulluk yalnızca bir kadın sorunu olmasa da toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri kadınların yoksulluğunu derinleştirdiğini ve yoksulluk deneyimlerini farklılaştırdığına dikkat çekiyor.

Ünlütürk kadın yoksulluğunu besleyen nedenleri şöyle sıralıyor:

“Pek çok kadının ekonomik kaynaklara erişimlerini güçleştiren, tüm yeniden üretim sorumluluğunu omuzlarına yükleyen, erkeğin gelirine bağımlı kılan, emeklerinin karşılığının ödenmediği veya eşit değerde iş için eşit ücret elde edemedikleri, kayıtdışı ve düzensiz işlere daha çok mahkûm edildikleri, karar mekanizmalarına ve örgütlenme olanaklarına erişemedikleri eşitsiz koşullar, kadın yoksulluğunu besleyen başlıca nedenlerden.”

Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile doğrudan ilişkili olan kadın yoksulluğuna daha detaylı bakabilmek için işgücü piyasasına dâhil olma konusundaki eşitsizliklere mercek tutmak gerekiyor.

Araştırmalar Covid-19 sürecinde kadınların erkeklere kıyasla daha fazla istihdam kaybına uğradığını, daha fazla yoksullaştığını gösteriyor.Sonuç olarak, pandeminin etkisiyle var olan toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri derinleşti ve görünmez olan kadın yoksulluğu daha da görünür hale geldi.

İçinden geçtiğimiz derin kriz sürecinin, yoksulluğu ilk defa kadın hareketinin merkezi konularından biri haline getirdiğini vurgulayan Ünlütürk: “Kadınlara yönelik ekonomik şiddet, kadın istihdam düzeylerinin düşüklüğü, kadın ücretlerinin yetersizliği, yüksek kadın işsizliği ve düşük sosyal koruma düzeyi daha önce de kadın hareketinin merceğinde yer almıştı. Kırsal kadın yoksulluğu, yaşlı kadın yoksulluğu, kız çocuk yoksulluğu, göçmen kadın yoksulluğu gibi bazı konular ise gündemimizde pek az yer alan ya da hiç yer almayan alanlar oldu. Kırsalda kadınların kayda değer bir bölümü ücretsiz aile işçisi. Tarım çözülüp kırsal haneler yoksullaşırken bir yandan da yoksul küçük köylü hanelerin hem üretim hem yeniden üretimini baskın biçimde kadınlar üstleniyor.”

Kadınların istihdama katılım düzeyi, erkeklerin istihdama katılım düzeyinin yarısından da az. TÜİK’in verilerine göre ülkede toplam istihdam edilen 29 milyon 927 bin kişi var. İstihdamdaki kadın sayısı sadece 9 milyon 530 bin iken, istihdamdaki erkek sayısı 20 milyon 396 bin. Kadınların istihdam oranı yalnızca yüzde29,4.

BEBEĞİ OLAN ANNELER İSTİHDAMDAN KOPUYOR

“Türkiye nüfusu hızla yaşlanırken, ekonomik kaynaklara çok az erişebilmiş veya hiç erişememiş kadınlar yaşlılık dönemlerini yoksulluk içinde geçirmeye mahkûm oluyorlar” diyen Ünlütürk, aile ve akrabalığa dayalı geleneksel refah ilişkilerinin çözüldüğü bir dönemde ve kamusal bakım olanaklarının yokluğunda bakım sorununun da derinleştiğine dikkat çekiyor.

Çocuk bakımını kolaylaştıran uygulamalardaki eksiklik de kadın yoksulluğunu büyüten nedenlerden birisi. Hanehalkı işgücü araştırması sonuçlarına göre 2020 yılında hanesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranı yüzde 25,2. Pahalılaşan bakım maliyetleri nedeniyle kadınlar iş yaşamında geri çekiliyor.

Artan nüfusa rağmen küçük çocuğu olan kadınların istihdama katılım oranının yıllardır aynı seviyelerde olması dikkat çekici.

esitsizlik-krizi-daha-cok-derinlestiriyor-988819-1.

Eşit işe eşit ücret uygulamasında yaşanan sorunlarda kadınların yoksulluğu daha yoğun yaşamasına neden oluyor. Kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farklılıkları, cinsiyete dayalı ayrımcılığın en somut ve görünür yanı. DİSK/Genel-İş’in araştırmasına göre 2020 yılında erkeklerin yıllık ortalama geliri 45 bin 648 TL iken, kadınların 35 bin 828 TL oldu. Erkeklerin yıllık ortalama kazancı, kadınlara göre yüzde 27,4 daha fazla. Kısaca, Türkiye’de erkekler, kadınlara göre yüzde 27 oranında daha fazla kazanıyor.

GÖÇMEN KADIN VE ÇOCUK YOKSULLUĞU

Akademisyen Ünlütürk, ülkenin bir göç ülkesine dönüşmesiyle, göçmen kadınların ve çocukların da yoksullukla boğuştuğuna parantez açıyor ve ekliyor: “Böyle bir süreçte önümüze yeni bir soru çıkıyor: Söz konusukadın gruplarının farklılaşan yoksulluk deneyimlerini görmezden gelmeden cinsiyete ve sınıfa dayalı güç ilişkilerini dönüştürecek bütünlüklü bir politika ve söylemüretebilir miyiz?”

***

UMUTSUZLUK YAYILIYOR

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre toplumda kadınlar giderek daha da umutsuzlaşıyor. TÜİK rakamlarına göre 2011 yılında kendini umutlu olarak ifade eden kadınların oranı yüzde 74,9 iken bu oran 2021’de yüzde 62,4’e düşmüş durumda. Aynı araştırmada kendini umutsuz olarak tarifleyen kadınların oranı 2011’de yüzde 25,1 iken 2021’de yüzde 37,6’ya yükselmiş durumda.

esitsizlik-krizi-daha-cok-derinlestiriyor-988820-1.