Eski AİHM Yargıcı Türmen: Palalı saldırganlara davetiye çıkarıldı

Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkeme (AİHM) Yargıcı Rıza Türmen, suç işleyen sivillere cezasızlık getiren 696 sayılı KHK için “Gezi direnişi sırasında elinde palayla dolaşıp önüne çıkanlara saldıranlara çıkarılan davetiyedir” yorumunda bulundu.

Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkeme (AİHM) Yargıcı Rıza Türmen, T24’te kaleme aldığı “Palalılar ve 696 sayılı KHK” başlıklı yazısında, Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yapılan değişikliği değerlendirdi.

‘CEZASIZLIK YENİ BOYUTLAR KAZANDI’

Yazısında; ‘cezasızlık’ yani devletin suç işleyen kamu görevlilerine kol kanat germesinin, Türkiye’de her zaman insan haklarını kemiren ve içini boşaltan bir kurt olduğunun altını çizen Türmen, bunun yol açtığı insan hakları ihlallerini birçok AİHM kararında görmenin mümkün olduğunu belirtti.

Türmen, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise cezasızlığın yeni boyutlar kazandığını vurguladı.

22 Temmuz 2016 tarih ve 667 sayılı KHK ile, ‘Bu KHK kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz’ hükmünün kabul edildiğini hatırlatan Türmen, “Buradaki cezasızlık 667 sayılı KHK ve kamu görevlileriyle sınırlıydı. Öyle olmasına karşın çok eleştirildi. TCK’da suç sayılan eylemleri yapmaya teşvik ettiği, KHK ile tanınan çok geniş yetkilerin kötüye kullanılmasına yol açacağı, bu hüküm ile Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ön görülen askıya alınamayacak hak ve özgürlüklerin de ihlal edilebileceği, OHAL rejimi sona erdikten sonra da cezasızlığın devam edeceği ileri sürüldü. Hükümet, bu konuda eleştirel bir rapor yazan Venedik Komisyonu’na bildirdiği görüşlerde, cezasızlığın sadece kamu görevlilerinin KHK’lar çerçevesindeki görevleriyle sınırlı olduğunu, bunun dışında kalan sivillerin işledikleri suçlardan dolayı cezalandırılacaklarını bildirdi” dedi.

Türmen, ancak bundan dört ay sonra kabul edilen 8/11/ 2016 tarih ve 6755 sayılı kanunla, “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile OHAL süresince yayınlanan KHK kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz” denilerek, cezasızlığın kapsamının genişletildiğini söyledi.

Bunun ardından son olarak 696 sayılı KHK ile cezasızlığın sivilleri de kapsayacak biçimde, bir kez daha genişletildiğini dile getiren Türmen, ortaya çıkan tablo özelliklerini şöyle sıraladı:

“1. 6755 s. Kanun ve 696 s. KHK ile gerçekleştirilen düzenleme, sadece geçmişteki darbe girişimiyle sınırlı değil. Aynı zamanda geleceğe yönelik. “bunların devamı niteliğindeki eylemler” ifadesinin anlamı bu.

2. “Bunların devamı niteliğindeki eylemler” son derece belirsiz, öngörülebilir olmayan, her yana çekilebilecek bir ifade. Bir kere, 15 Temmuz darbe girişimiyle terör eylemleri farklı şeyler. Darbe girişimi terör eylemi değil. Cebir, şiddet kullanarak anayasal düzeni değiştirmek, TBMM’i ya da hükümeti ortadan kaldırmak gibi, TCK 309-313maddelerindeki suçları kapsıyor. Bu maddelerde terör eylemlerinden söz edilmiyor. Terör eylemleri, Terörle Mücadele Yasası’nın 1. maddesinde çok geniş, uluslararası standartlara uygun olmayan bir biçimde tanımlanıyor. “Bunların devamı niteliğindeki eylemler”le ne kastediliyor?

15 Temmuz darbe girişimi ise, bastırıldı ve bitti. Sürekliliği yok. Terör eylemleri ise, her eylem ayrı bir suç oluşturur. Bir süreklilik söz konusu değil. O zaman, “bunların devamı” neyin devamı? Hukuk devletinde yasalar böyle belirsizlikler içeremez. İçerirse yasa olmaz. AİHM; hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların hukuka uygunluğunu incelerken, önce sınırlamanın bir yasadan kaynaklanıp kaynaklanmadığına ve yasanın açık, öngörülebilir, erişilebilir olup olmadığına bakar. Yasa açık ve öngörülebilir değilse, başka bir inceleme yapmadan ihlale hükmeder.

‘SUÇ İŞLEMEYE TEŞVİK EDİLİYOR’

3. Böylesine belirsizlik taşıyan bir yasa ile, suç işleyen sivillere cezasızlık getirilmekte, adeta suç işlemeye teşvik edilmekte. 696 sayılı KHK’nın en vahim tarafı bu. Sivil kişiler, kendi görüşlerine göre, bir darbe girişimi ya da bir terör eylemi olduğunu düşünüyorlarsa, bu karşı tarafın yaşamına son vermek için yeterli bir neden. Örneğin, kendisiyle aynı görüşte olmayan kişilerin düzenledikleri bir yürüyüşe katılanların üstüne ateş edebilir. Bundan dolayı ceza almaz. 696 s. KHK, Gezi direnişi sırasında elinde palayla dolaşıp önüne çıkanlara saldıranlara çıkarılan davetiyedir.

4. 696 sayılı KHK, hukuk devletini ortadan kaldıran, toplumu ilkel bir anarşi durumuna sürükleme yolunda atılmış bir adımdır. 17. Yüzyılda yaşayan İngiliz düşünürü Hobbes’a göre, hukuk devletinin bulunmadığı ‘doğal durumda’, insan davranışına kendini koruma içgüdüsü yön verir. İnsanlar kendilerini korumak için ne yapmaları gerektiğine kendileri karar verir. Buna tehdit olarak gördüklerini öldürmek de dahildir. Her insanın yaşamını sürdürmesi kendi gücüne ve zekasına bağlıdır. Herkes herkesle savaş halindedir. Bu anarşik durumdan kurtulmak için insanlar bir sözleşme yapmışlardır. Bu sözleşmeyle birbirlerine karşı şiddete başvurmaktan vazgeçmişler, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul ederek suç işleyeni cezalandırma yetkisini devlete vermişlerdir.”

‘İLKEL ANARŞİ DÖNEMİNE GERİ DÖNÜLDÜ’

696 KHK ile “herkesin herkesle savaş içinde olduğu, bireylerin cezalandırma yetkisine sahip bulunduğu ilkel anarşi dönemine geri dönülmekte” olduğunu söyleyen Türmen, kimin hangi eylemi, darbenin devamı ya da terör eylemi olarak göreceğinin belli olmadığını kaydetti. Türmen, “Herkes herkesi öldürebilir ve cezasız kalabilir. Böyle bir anarşi ortamının doğuracağı sonuçlar kestirilemez. Her şey olabilir” diyerek tehlikeye işaret etti.

YANI VERİLMESİ GEREKEN SORU?

Bu duruma ilişkin yanıtı verilmesi gereken asıl sorunun ise, “insanların böyle hiçbir güvencesi olmayan, eli palalıların kol gezdiği bir anarşi ve kaos ortamında yaşamayı kabul edip etmeyeceği, bir kollektif itiraz sesinin yükselip yükselmeyeceği” olduğunu söyleyen Türmen, bu sorunun yanıtının Türkiye’de demokrasinin de geleceğini kararlaştıracağını vurguladı.

(MA)