Eski gerilla devletin başına nasıl geçti?

Güney Amerika ülkesi Kolombiya’da sol tarihi bir zafere imza attı. Ülke tarihinde ilk kez bir solcu lider devlet başkanlığına seçildi. Pek çok yönden ibretlik derslerle dolu Kolombiya’daki bu zafer tüm dünya solu için önemli dersler içeriyor. Kolombiya solunun başarısını beş maddede derleyecek olursak…

1- En geniş cephe hattını örmek

Kolombiya gibi köklü bir sağ-muhafazakâr geleneğin ABD’nin de büyük desteğiyle adım adım inşa edildiği ülkede sağa karşı en geniş cepheyi örmek bir zorunluluktu. Tam da bu nedenle sadece sol güçler değil, tüm ilerici, seküler toplumsal gruplar, dezavantajlılar, ezilenler, ötekileştirilenler bir araya getirildi. Adından da anlaşılacağı üzere bu “Tarihsel Pakt-Pacto Histarico” çatısı altında yirmiye yakın parti bir araya geldi. Gustavo Petro liderliğindeki ittifak emek örgütlerinden sendikalara, kadınlardan yerli halklara, LGBT+’lardan doğa savunucularına kadar her kesimden gruplarca sağlamlaştırıldı.

2- Sağı sağ ile değil, solla devirmek

Kolombiya’da sol pek çok ülkedeki yanlışa düşmedi, sağı sağ ile devirmek yerine ısrarla kendi kimliğiyle yarışa katıldı. Kilise, ordu ve büyük sermayenin oluşturduğu oligarşik zümreye karşı sağ değil sol adayda ortaklaşıldı. Eski gerilla Petro etrafında yaşanan kümelenme ile Macaristan’da, Türkiye’de yaşanan yanlış yapılmadı, sağa karşı sağ aday yerine sol aday etrafında bir araya gelindi.

3- Restorasyon değil değişim

On yıllardır muhafazakâr sağcı yönetimlerin neo liberal, güvenlikçi politikalarının altında inleyen ülkede, Petro liderliğindeki sol ittifak gerçek bir değişimi vaat etti. Sağcı yönetimler altında mafyanın hükmettiği bir “narco devlet”e dönüşen ülkenin restorasyona değil köklü bir dönüşüme ihtiyacı vardı. Başkent Bogota’da destekçilerine seslenen Petro da tam da buna vurgu yaparak, "Yaşadığımız şey Kolombiya için, Latin Amerika için, dünya için yeni bir tarihtir. Birlikte bir değişimi yaşadık" diyecekti.

4- Sınıf vurgusu, barış vaadi

Barış, sosyal adalet, eşitlik yokluk içinde debelenen ülkede Petro ve solun en önemli talepleri oldu. Gelir adaletsizliğini gidermek, sosyal adaleti sağlamak, zenginlerin vergilendirilmesi, yoksulluğun giderilmesi öne çıkan söylemlerdi. Petro’nun ilk vaatlerinden olan açlıkla mücadele için bir "ekonomik olağanüstü hal" ilan etmek bu nedenle etkili oldu. Petrol projelerinin askıya alınması ve enerjide fosil yakıt dışı kaynaklara geçişin başlatılması gibi projeler “radikal” vaatlerdendi. FARC ile imzalanan ancak kadükleştirilen barış anlaşmasının yeniden yürürlüğe konulacak olması en dikkat çeken politik mesajlardandı.

5- Yeni kadro, karizmatik lider

Kolombiya’da mevcut siyasal düzene olan öfke bir yılı aşkın zamandır sokaklarda, meydanlarda açıkça dile getiriliyordu. Eski, yeni rejimle bağlantılı tüm figürlere tepki had safhadaydı. Eski Marksist gerilla, senatör ve başkent Bogota’nını belediye başkanı Petro bir değişimi, yeniliği ifade ediyordu. Aynı zamanda öğretim üyesi ve iktisatçı olan orta sınıfa mensup, Avrupa’da okumuş sakin ama karizmatik bir siyasetçi olan Petro, eksiği fazlasıyla yeni bir başlangıcın temsiliydi. İlk Afro-Amerikan kökenli devlet başkan yardımcısının olması, yönetim kademesinin büyük kısmının ötekileştirilenlerden oluşması bir yeni dalganın işaretiydi.

ZAMANIN RUHU VE TEHLİKELER

Tüm bu etkenler bir araya gelince ve “zamanın ruhu-zeitgesit” doğru yakalanınca Güney Amerika’nın bu yoksul ülkesinde bambaşka bir hikâye yazılmış oldu. Ancak eski Marksist gerilla örgütü M-19’un üyelerinden Petro’yu zorlu bir süreç bekliyor.

Üç hafta önce de bu köşede “Kolombiya örneği; Sağı sağ ile değil solla devirmek” başlığıyla dikkat çekmiştim: "Petro’nun pragmatistliği, sağcı danışmanları yanına toplaması, mevcut düzenin kaybedeceğini gören elitlerin etrafını sarması, her türlü suça bulaşmış kirli aktörlere sinyal göndermesi, sistem karşıtı söylemini dozajını azaltması gibi etmenler" ileride ciddi sorunlar yaratabilir.

Yine geçen yazımdan alıntıyla aktarırsam, Petro, bitiş çizgisini geçmek için egemen sınıflarla pragmatik ittifaklar kuran ilk solcu lider değil. Sağın uzun yıllar tahakkümü altındaki ülkelerde solcu liderlerin bu tarz “stratejik” ittifaklara girmesi zorunlu bir seçeneğe dönüşebiliyor. Dikkat edilmesi gereken yer de tam da burası. Brezilya’dan Yunanistan ve İspanya’ya solun acı şekilde düştüğü tuzak da tam burada gizli.

GÜNEY’DEN ESEN SOL DALGA

Yerkürenin güneyinden insanı heyecanlandıran gelişmeler peş peşe yaşanıyor. Şili’de öğrenci hareketinden gelen Boriç’in iki ay önce başkanlığı devralması, Kolombiya’da Petro’nun seçilerek iki ay sonra görevi devralacak olması, bundan iki ay sonra da büyük bir aksilik olmazsa Brezilya’da Lula’nın yeniden seçilecek olması dünya halklarını fazlasıyla umutlandırıyor. Tüm eksikliklerine, yanlışlarına ve hatalarına rağmen... Güneyden esen yeni "sol dalga"nın daha başka kıyıları da vurması kuvvetle muhtemel.