Bugünlerde tüm dünya –haklı olarak- Ukrayna’daki savaşla meşgul olurken Güney Amerika’da bambaşka bir hikâye yazılıyor. BirGün’de detaylarını vermeye çalıştığımız hikâyenin ülke solu için de yakından takip edilmesinde yarar var.

Olay şu ki, ABD’nin Latin Amerika’daki kalesi Kolombiya’da yarım yüzyıldır esamesi okunmayan “sol/sosyalist güçler” devrim niteliğinde bir zafere imza attı.
İki hafta önce -13 Mart Pazar- düzenlenen Kongre seçimlerinde sol ittifak, sağın yıllardır Senato ve Temsilciler Meclisi’nde süren mutlak üstünlüğünü bitirdi. Aynı zamanda mayıs ayında gerçekleşecek başkanlık seçiminde yarışacak adayların da belirlendiği seçimde solun ortak başkan adayı Gustavo Petro en fazla oy alan isim oldu.

Ülke tarihinde solun aldığı en yüksek oyu elde eden Tarihsel Pakt bir geniş sol cephe ittifakı. Bünyesinde; Hümanist Kolombiya, Yurtseverler Birliği-Komünist Parti, Demokratik Alternatif Kutup, Yerli ve Sosyal Alternatif Hareket, Kolombiya İşçi Partisi, Demokratik Birlik, Hepimiz Kolombiya’yız gibi parti ve gruplar yer alıyor.

Toplumsal hareketler, yerliler, feministler, LGBTİ+'lar, ekolojistler, sendikalar, işçi dernekleri de Pakt’ı destekliyor. Yani toplumsal muhalefetin tüm bileşenleri Pakt etrafında birleşmiş durumda.

Tarihsel Pakt'ın adayı 61 yaşındaki Petro da Hümanist Kolombiya hareketinin lideri ve kamuoyunda "Eski Marksist gerilla" olarak anılıyor.

1990’da silah bırakmadan önce M-19 örgütünün gerillası olan eski Bogota Belediye Başkanı senatör Petro ülkenin dümenine geçmeye çok yakın.

YENİ BİR SOL DALGA (MI?)

Bir “narko devlet”e dönüşen Kolombiya Amerika’nın uydusu konumunda. Yarım yüzyıldan fazla süredir sağın mutlak yönetiminde. Solun seçim başarısını özel kılan da bu durum.

Foreign Policy'den Catherine Osbourn’gun gazetemizde çıkan çevirisinden aktarırsak; Pek çok Latin Amerikalı denginin aksine, Kolombiya’nın hiç solcu başkanı olmadı. Son birkaç on yıldır FARC ile yaşanan –buna ELN’yi de ekleyelim- çatışmalar nedeniyle ülkede sol istenilen güce ulaşamadı. Latin Amerika’nın çoğu ülkesi 2000’li yıllarda sol liderlerin “pembe/kızıl dalgası"nı deneyimlerken Kolombiya’da rüzgâr hep sağdan esiyordu.

Marksist gerilla örgütü FARC ile Bogota yönetimi arasında 2016’da imzalanan ‘barış anlaşması’ bir dönüm noktası oldu. Çatışmaların perdelediği sorunlar gün yüzüne çıkmaya başladı.

YENİ BİR SOL DALGA

Eşitsizliğin, adaletsizliğin, açlığın, yoksulluğun cenderesinde kıvranan ülkede şimdi bir solcu aday, uzun yıllardır sağcı iktidarların baskısı altında inleyen ülkede başkanlığa ulaşma yolunda güçlü şansa sahip.

Gözler şimdiden 29 Mayıs’taki başkanlık seçimine çevrildi. Yeni başkanın ilk turda değil 19 Haziran’daki ikinci turda belirlenmesi bekleniyor.

Petro, enerji politikası, vergiler, sağlık ve emekli aylıkları gibi konularda derin değişiklikler ileri süren bir kampanya yürütüyor. 2016 barış anlaşmasının daha iyi ve daha tam bir şekilde hayata geçirilmesini savunuyor.

Kolombiya’daki “sol cephe” ittifakı oldukça tanıdık. Daha önce pek çok coğrafyada denendi. Pek çok ülkede sonuç veren ‘sol ittifak’ sınıf ekseninin merkez alındığı, toplumsal taleplerin kucaklandığı müşterek konular etrafında bir araya gelme üzerine kurulu. Özetle sihirli bir formülü yok.

Neoliberal politikaların mahkûm ettiği ekonomik, politik, sosyal krizin derinleştiği, işsizliğin kol gezdiği bu iklimde kitleleri harekete geçirecek bir dinamizm yaratmak solun elinde.

GERİLLA BAŞKANLAR DÖNEMİ

Latin Amerika her yönüyle dikkat çekici bir coğrafya. Solun Kolombiya’da da başkanlığı alması halinde kıta genelinde yeni bir dalga esecek.

2009’da Uruguay'da eski bir Tupamaro gerillası/lideri olan Jose Mujica devlet başkanı oldu.

2010’da bu kez komşu Brezilya’da eski bir Marksist şehir gerillası olan Dilma Rousseff devlet başkanı seçildi.

2021'de Nikaragua'da efsanevi gerilla örgütü Sandista Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Daniel Ortega dördüncü kez devlet başkanlığına seçildi.

12 yıl sonra benzer bir hikâye Kolombiya’da da yazılabilir. M-19 gerillası Gustavo Petro Bogota’daki Başkanlık koltuğuna oturacak en güçlü aday şimdilik. Neden olmasın?

Brezilya’da ekim ayındaki seçimlerde Lula liderliğindeki İşçi Partisi’nin yeniden iktidara gelmesi kesin gibi. Şili’nin ardından Kolombiya ve Brezilya’da sol, sosyalist güçlerin iktidara gelmesi kıta genelinde yeni bir pembe/sol rüzgâra yol açabilir.