“Ayşe, hiç değişmemişsin, seni görmek ne güzel.” diyor gülerek. Bunu fiziksel olarak mı yoksa pozisyonumuz itibariyle mi söylüyor emin değilim ama ne fark eder

Eski sevgili

Gülşah Elikbank

İş çıkış saati, metronun en kalabalık vakti. Yaz sıcağının geldiğinden bazı bünyelerin haberi yok gibi, zira bunca teri fark etmemeleri mümkün olamaz. Fark edip de konuya dair bir soğuk duş, deodorant, en azından koltuk altlarını insanın burnunun dibinden çekme gibi önlemler almamaları akıl alır gibi değil çünkü. Havuza girmeden alınması gereken o duşu, metro girişlerinde de zorunlu tutmalılar bence. Neyse ki kendime güç bela da olsa, ayakta ama güvenli bir köşe buldum. Mümkün olduğunca az nefes alarak, hayallerime tutunarak eve ulaşmaya çalışıyorum. Sanki eve ulaşınca ne olacaksa… Duvarlarla hasbihal etmekten gına geldi, bir sıcak nefese hasret kaldım. Acaba instagrama birkaç yeni fotoğrafımı eklesem, akşam biraz renklenir mi? Ne kadar eğlenceli bir hatun olduğumu anlamaları için şarkı söyleyip dans eden bir video mu koysam yoksa? O zaman da tüm abazanlar sayfama doluşur. Nerede bu yalnız ama asil adamlar?

Metronun aniden fren yapmasıyla fırladığım boşluktan kendimi adamın birinin kucağında bulunca dağılıverdi tüm düşüncelerim. İkimizin de hazırlıksız yakalandığı bu yakınlaşma ile birbirimize aval aval bakıyoruz. Tam özür dileyerek kucağından kalkacakken, bunun pek de yabancı bir kucak olmadığını fark ediyorum.

“Ali” diye bir çığlık atıyorum heyecanla. Basbayağı o işte. Üniversitedeki eski sevgilim. Yirmi sene geçti onu görmeyeli. Fakat bu yirmi sene yalnızca bana geçmiş sanki. Adam bildiğin aynı. İnsan biraz göbeklenir, saçı sakalı ağarır, dökülür. Yok vallahi, adam zamanı dondurmuş, üzerine bir de nasıl karizma olunur diye kitap yazmış adeta. Bende de mihrap yerinde ama genç bir kız da değilim artık. Biraz balık etli olduğumu kabul etmeliyim. Zaten bu erkekler kadın dediğin ele avuca gelecek derler ama gözleri çırpı gibi kadınlarda olur hep. Küresel ısınmadan daha tehlikeli bir şey varsa o da küresel abazanlık. Her kadına razı erkek tipi. Nasıl olsa ertesi gün ortadan kaybolacak, ne gerek var detaya. Bunları düşünürken Ali’nin kucağına epey yerleştiğimi hissedip biraz utandım. Ama o da durumdan hiç şikayetçi gibi değil, elleri belimde beni bir ahtapot gibi sarıyor.

“Ayşe, hiç değişmemişsin, seni görmek ne güzel.” diyor gülerek. Bunu fiziksel olarak mı yoksa pozisyonumuz itibariyle mi söylüyor emin değilim ama ne fark eder. Uzun süredir gerçek bir erkeğe dokunmadım. Sabaha kadar yazıştığım, klavye kahramanı aşıklar insana tat vermiyor. Acaba Ali’yi gece için bana mı davet etsem, çok mu hızlı bir davet olur, diye düşünürken yan koltuktan göbeği dünyaya benzeyen, sevimsiz bir kadın çemkiriyor.

“Ali, tanıyor musun sen bu kadını?” Kadın her an arkasından bir oklava çıkaracak gibi duruyor. Bizim bir zamanların hızlı solcusu, ağır abi Ali de hızla yanıtlıyor.

“Yok, karıcım, nereden tanıyacağım. Metro kazası işte.” diyor beni ahtapot gibi saran kollarını aniden çözüp kucağından yukarı neredeyse fırlatırken.

Bizim durağa geliyoruz, Ali’yle vedalaşmıyorum bile. Zaten o da karısına durumu açıklamakla meşgul. Akşama kanepede uyuyacak galiba. Ben de instagrama öyle bir poz koyayım ki, ne kaçırdığını anlasın bizimki. Sana mı kaldım ben, like’larımla ezerim ben seni.