Anayasa’nın 18 maddesinde yapılan değişiklikler TBMM’de kabul edilerek “rejim değişikliği” açısından birinci aşama geçildi. Eğer referandumda da kabul edilirse, bu değişiklik yapma çalışması TBMM’nin bu türden yaptığı son çalışma olarak tarihe geçecek.

Milli irade nasıl bu hale geldi ki, kendi varlığını ortadan kaldırmak için canla başla çalıştı, itişti, tepişti, tekme attı, yumruk attı, sonra da oy attı?

Lidere ve onun sistemine gönülden bağlı olma konusunda baskı rejimlerinde anlatılan çok fıkra vardır. Bana 1992’de Abhazya’da anlatılan eski Sovyetler Birliği ile ilgili olan pek çok fıkradan biri de şöyleydi:

Bir gün Brejnev büyük bir toplantı sırasında diyor ki:

-Yoldaşlar on ikinci beş yıllık plan sonunda hepinizi asacağız!

Büyük bir alkış tufanı kopuyor…

Ben fıkranın burasında kopmuştum. Gülmeye başladığımda durmamı işaret ettiler.

Yaşlı bir bilge komünist alkışlamıyor. Brejnev mutsuz komünisti fark ediyor:

-Ne o yoldaş kararımızı beğenmedin mi?

-Yooo beğendim beğenmesine de…

-Peki o zaman sorun ne?

-Herkes kendi ipini kendisi mi bulacak, yoksa organizasyon mu dağıtacak?

Bizim Meclis’te gözleri kapalı biçimde açık oy kullananlar bu kadarcık bir sorun bile yaratmadılar!..

-Bütün yetkilerimizi sana devredince biz ne yapacağız bile demediler!

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni “ıskât eden” (görevini yapamaz hale getiren) Anayasa maddelerini, Brejnev fıkrasındaki gibi coşkuyla alkışlan bir çoğunluk vardı meclis’te…

***

Çok parti mi, Tek adam mı?

Anayasa referandumunu büyük bir derbi maçı haline getirip, “biz ve onlar” diyerek ikiye ayırdıktan sonra ellerindeki devlet olanaklarıyla akla gelebilecek her şeyi yapacaklarını düşünmek haliyle ürperti veriyor.

Halkın sağduyusundan umudu kesmemek gerekiyor.

Sadece her şeyi yerli yerine oturtup iyi anlatan bir ortak çalışmanın içinde olunmalı.

Büyük bir “Hayır Bloğu” için yeterli veri bulunuyor.

CHP büyük seçmen kitlesini 1970’lerdeki gibi geniş bir yelpaze haline getirebilmeli. Aman “sağ seçmeni ürkütmeyelim” kaygısıyla bir seçimde (10 Ağustos 2014 CB Seçimleri) MHP’ye, bir başka seçim sonrasında (7 Haziran 2015) AKP’ye yönelmek aymazlığını terk etmelidir. 1970’lerde siyasi sağ “Milliyetçi Cephe” altında toplanmıştı. Bülent Ecevit’in CHP’si de ortanın solundan sosyalist sola uzanan bir şemsiye partisi olmuştu. 1973 ve 1977 seçimlerinde birinci parti haline geldi.

İşbirliği için ortak akıllara fikirlere ihtiyaç var. Mesela “Ekmek için Ekmelettin” gibi eblehlik örneği sloganlar artık ortaya atmamalılar. Fırıncılar odası seçimlerinde belki bir anlamı olabilirdi, ama Cumhurbaşkanı için hiçbir anlam ifade edemezdi, etmedi de…

Referandumda “Hayır Bloğu” sayılmayacak çok avantajlara sahip. En başta da Tayyip Erdoğan’ın kendisi yer alıyor.

Artık o “Eski Erdoğan” değildir!

Polis Evlerinde oturan, Ramazan’da her gün bir aileye misafir olan, bunu da gizli biçimde yıllarca sürdüren, seçmenleri gibi yaşayan, mütevazı yaşam biçimini de etrafına hissettiren Erdoğan artık yok.

1 Kasım 2015 –son seçimdir- hariç bütün seçimlerde barış dilini öne çıkartıp “annelerin gözyaşları kurusun, evlatlarımız ölmesin” diyen Erdoğan da artık yoktur.

O’nun için söylenen en önemli özelliği “vefa adamıdır” sözü eskisi kadar inandırıcı değildir.

Kardeşim dediği Abdullah Gül’ün -kurucusu olduğu- AKP’ye dönmesine izin vermedi. Erdoğan konuşurken duygulanıp göz yaşlarını tutamayan Bülent Arınç, AKP’nin fikir liderlerinden Hüseyin Çelik, Abdüllatif Şener artık Erdoğan karşıtı bir mevkide bulunuyorlar. Ya strateji ustası(!) Ahmet Davutoğlu? “Eski”(tilmiş) başbakan unvanıyla kırık dökük halde terkedilmiştir.

Evlatlarımız ölmesin demeyi bile yasaklamak isteyen bir yere geldi:

-Şehitlerimize ölü diyemezsiniz!

Bir zamanlar eski devlet Güneydoğu da “taziye ziyaretlerini” yasaklamıştı. O zulümle bu çıkışın ne farkı var?

Annelerin gözyaşlarına da yasak getirebilecek mi?

Bütün bunların üstüne bir de Erol Olçok’un yokluğunu ekleyin. AKP’nin ismini bulan bütün seçim kampanyalarının mimarı olan olağanüstü yetenekli iletişimci Erol Olçok, 15 Temmuz 2016 gecesi oğlu Abdullah Tayyip ile birlikte Beylerbeyi’nde katledildi.

Erdoğan giderek artan bir hızla etrafını boşattı, boşaltıyor.

Bu koşullarda en değerlisi temel seçimin ne olduğunu anlatmak olacaktır:

-Çok parti mi, tek adam mı?

***

Sanat, sanat, sanat

Büyük sanatçı Zülfü Livaneli yeni kitabı “Huzursuzluk” için verdiği röportajda Ayşe Arman’a diyor ki:

-Benim kendimi tedavi etme yöntemim sanat… Sadece yazmak, beste yapmak değil, okumak hep okumak. Dünyanın büyük beyinlerine dayanmak, onlardan güç almak!

Bu sözün değerini ancak sanat dünyasının nimetlerinden istifade edince anlayabilmek mümkün… Tek başına bir akademi değerine sahip olan Livaneli’nin eserlerini okumak, dinlemek, seyretmek böylesi bir imkan veriyor.

***

Sadece o değil tabii… Almanya’da büyük bir şöhrete sahip olan genç ressam Ece Gauer’in Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki (CKM) resim sergisini ziyaret etmek de böylesi bir şifa sağlayabilir.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesini Birincilikle bitirip Sabancı Ödülünü kazanan genç ressamın Türkiye’deki ilk sergisi 25 Ocak’a kadar gezilebilir.

***

Figen Şakacı’nın yazdığı Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu oyuncularınca sahnelenen “Topuklu Terlik Süt Yapar” adlı tek perdelik oyunu toplumsal iyileşme için rehabilitasyon işlevi görebilir. Görkem Şarkan’ın, usta işi yönetmenliği ve oyuncuların güçlü performanslarıyla “niye bitti ki?” duygusu oluşturuyor.

***

Mesela Moda Sahnesi oyuncularınca sahnelenen “Grimm Kardeşler” oyunu Tayland’ın Kanchanaburi kentinde 20-26 Şubat tarihleri arasında düzenlenen İnternational Harmony World Puppet Festivaline davet edildi.

Ancak 4 kişilik ekibin İstanbul-Bangkok-İstanbul uçuşları için 5 bin TL’ye ihtiyaç var. Hiçbir kurum, kuruluş genç oyunculara destek olmadığından onlar da sanatsever desteği ile yollarına devam edecekler.

Yönetmen Mustafa Polat 532. 859 13 77 numaralı telefondan ve İş Bankası İBAN: TR08 0006 4000 0016 0140 3964 50 hesaptan desteklerimizi bekliyor. Küçük ama yaygın destek amaca daha yakındır. 10 ile 50 TL arasındaki dayanışmacılardan 500 kişi; 5000-25.000 TL arası bikirim oluşturabilir.