Hani “yeni” Türkiye deyip dururlardı, iyi de seçim tarihi olarak 14 Mayıs “eski” Türkiye’yi akla getirmek için ilan edilmedi mi? Peki öyle olsun, ama mesela bugün, 23 Ocak günü de “eski” Türkiye’yi akla getiriyor. Evet, devrimci mücadele tarihimizde önemli bir yer tutan TARİŞ direnişi 43 yıl önce bugün başlamıştı. Ve yine bugünlerde Sinan Ateş cinayeti ardından SADAT’ın tekrar kendini hatırlatması, “eski” Türkiye’nin bir başka sürdürülen özelliği olarak kayda geçti.

TARİŞ direnişinden 20 yıl sonra kayda geçen bir söz daha oldu:“Sayın Bahçeli, biz faşizmi sizin kadar iyi bilmeyiz. Çünkü siz hem teorisyenisiniz hem de bu işin pratisyenisiniz. Açıklayın da, milliyetçilik adı altında nasıl kafatasçılık yapıldığını herkes daha iyi anlasın.” Hayır, Kılıçdaroğlu kurmamıştı bu cümleleri, Bahçeli ile henüz kurtlu bir elmanın iki yarısı olmadıkları günlerde bir başkası söylemişti ki bilemediyseniz hiçbir şey bilmiyorsunuz demektir!

***

Her neyse… Bundan tamı tamına 43 yıl önce, faşizmin teorisyenleri ve pratisyenleri sahnedeydi ve onların karşısında, İzmir sokaklarında, fabrikalarında ve gecekondularında direnen TARİŞ işçileri de vardı.

Henüz 12 Eylül yani üniformalı faşizm gelmemişti ama adına MC (Milliyetçi Cephe) denilen sivil faşizm zaten hükümetteydi. Devir onların devriydi. MC hükümeti başka yerlerde olduğu gibi TARİŞ’te de işçileri çıkarıp yerlerine MHP’li işçileri (sivil faşistleri!) yerleştirme peşindeydi. İşçiler derhal faşist kadrolaşmaya ve işten atılmaya karşı direnişe geçtiler. 22 ve 23 Ocak günleri jandarma, polis zırhlı araçlarıyla büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırı sonucunda 50 işçi yaralandı, 600 işçi de gözaltına alındı. Bu ilk saldırının ardından TARİŞ işçilerinin öfkesi daha da arttı.

Direniş fabrikalardan dışarı taştı, İzmir’in Çiğli, Çimentepe ve Gültepe gecekondu semtlerine yayıldı. Devrimciler bu direnişin en önündeydi, işçilerle birlikteydi. 25 Ocak günü diğer işçiler 2 saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler, TARİŞ işçisini desteklediler. Bunun üzerine TARİŞ Genel Müdürlüğü, 6 Şubatta gazete ilanıyla üretime ara verildiğini açıkladı. Hemen ardından, 3000 işçi işten çıkarıldı. Bazı üniteler tümüyle tasfiye edildi. Ama işçiler üretimi sürdürdüler, fabrikadan çıkmayacaklarını haykırdılar. Çiğli ipek fabrikasının işçileri, fabrika kapılarını kapatarak barikat kurdular. Çimentepe mahallesinin halkı da sokaklarına... Çevredeki semtlerden giderek artan sayıda emekçi direnişe katıldı. İşçilerle polis arasındaki çatışmalar tüm şiddetiyle devam ederken...

7 Şubatta polis işçilere yine asker desteğinde saldırdı, çatışmalar üç saat sürdü; binlerce işçi gözaltına alındı ve karakollar yetmeyince... Alsancak Stadyumu’na, evet bir stadyuma dolduruldular. Ardından, direnişe destek veren işçi mahallelerinde, evler tek tek basıldı ve insanlara evlerinde işkence yapıldı. Bir hafta sonra, bu kez polis, 10 bin jandarma komandosu desteğiyle ve panzerlerle kapıları kırarak fabrika bahçesine girebildi.

İplik ünitesini boşaltmak istediler. Çiğli-Çimentepe halkı yine karşılarına dikildi. Gültepe ve Altındağ’da halk sokaklara dökülmüştü, mahallelerde barikat çatışmaları yaşandı. Yüzlerce kişi gözaltına alındı. Bu arada mesela yağ kombinası da polis ile işçiler arasında sürekli el değiştirmekteydi. Lakin 14 Şubat günü iplik fabrikası da kuşatıldı ve boşaltıldı. Yüzlerce işçiye vahşice dayak atıldı.

İşte TARİŞ, yani bu direniş 12 Eylül faşizminin gerekçelerinden biri olarak gösterildi ve direnişin öncülerinden iki yiğit devrimci, İlyas Has ve Hıdır Aslan bu nedenle idam edildi. Sivil faşistlerin başlattığını resmi faşistler bitirmişti...

***

Sahiden bitirebilmiş miydi?

Biter mi hiç? Bakın işte on altı yıl sonra yine TARİŞ direnişi günlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) kuruldu. Tesadüf değil zorunluluktu. Adı şimdi SOL Parti…

Ve yine seçim öncesi cinayetleriyle, SADAT’larıyla, TARİŞ, Çiğli, Çimentepe ve Gültepe’de olduğu gibi bu kez Türkiye’nin tamamına saldırmaya girişiyorlar. Saldırıları püskürtülecek. Türkiye’nin muhalifleri ve devrimcileri de tecrübe kazandılar. O saldırıların ardından seçimleri kazanmayı hedefleyerek eski Türkiye’nin üniformalı 12 Eylül’ünü saraylarında sarıklarıyla sürdürmeye niyetlenenlerin heveslerini kursaklarında bırakacaklar. Çünkü ve aslında eski ve yeni Türkiye diye bir şey yok. Türkiye’nin eskimeyen devrimcileri ve direnen emekçiler var ve hep var olacaklar.