Bibliyofillerin dünyasına yönelik, kütüphanelerin yapısal özellikleri ya da elden ele geçme serüvenleri gibi birçok başka hazineyi de barındıran Nuray Yıldız’ın çalışması, başka alanlarla ilgili de ufuk açıcı

Eski zaman bibliyofilleri

BARIŞCAN DEMİR

Acaba kitapların felsefe ile ilişkisinin, yalnızca filozofun bir aktarım aracı ile ilişkisi ya da ortaya koyacağı düşünceleri sağlamlaştırmak adına geçmişteki otoriteler ile kuracağı iletişimi mümkün kılan bir araçla ilişkisi ile sınırlı olmadığını düşünebilir miyiz? Kitaba yönelik ‘iz sürme’, ‘bulma’, ‘toplama’, ‘saklama’, ‘bölümlere ayırma’ ve ‘yerleştirme’ gibi koleksiyoncu edimleri ile filozofun düşünceye yönelik ‘iz sürme’, ‘bulma’, ‘toplama’, ‘biriktirme’ ve bu biriktirilenleri ‘bölümlere ayırıp belli bir dizge içine yerleştirme’ edimleri arasındaki biçimsel benzerlik üzerinden giderek, böylesi bir ilişki okuması yapmak mümkün müdür? Nuray Yıldız’ın, Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından yayımlanmış olan ‘Antikçağ Kütüphaneleri’ isimli harika kitabı, önümüze tam da bu soruları sınayabileceğimiz bir kaynak olarak çıkıyor.

Bibliotheke

Yıldız’ın çalışması, daha sonra kütüphane kavramına dönüşecek olan bibliotheke teriminin etimolojik çözümlenişi ile başlıyor. Söz konusu terim, onu etimolojik anlamına ulaştıracak olan iki kısımdan oluşuyor: biblos ve theke. Biblos, öncelikle yapı malzemesi, ardından papirüs ve en nihayetinde de kitap anlamına gelirken; theke ise, bir şeyleri içine alıp koruyan, onda belli şeylerin saklandığı malzeme anlamına geliyor. Biblos’la birlikte ele alınan theke, yani diğer bir deyişle bibliotheke ise, kitapların korunması için yerleştirilen yer olarak karşımıza çıkıyor. Ortaya koyulan bu etimoloji üzerine yapılacak birkaç yorumla birlikte, Yıldız’ın arkeoloji çalışması, beklenmedik bir şekilde kendini felsefenin topraklarına ulaştıracak olan köprüsüne rahatlıkla kavuşturulabilir. Örneğin, söz konusu etimolojinin sonunda ele alındığı anlamıyla kütüphane terimi, daha en baştan, bir koruma ve yerleştirme rejiminin tarihini de yüklenmiş olarak beliriyor. Söz konusu tarihi oluşturan unsurlardan biri olan ‘koruma gereksinimi’, gerisinde, bir peşine düşülmüşlüğü, bulunmuşluğu ve bu bulunan şeyin saklanması gerekecek kadar değerli olması gibi anlamları barındırıyor. Yine buna benzer bir şekilde yerleştirme ifadesi de, bize, daha öncesinde ‘belli şeyleri birbirinden ayırma’ ve ‘kategoriler oluşturma’ gibi unsurların söz konusu olduğunu işaret ediyor. Buradan yola çıkarak, kütüphanelerin tarihine yönelik bir okumanın, aslında bir yönüyle de kitapların izlerinin sürülüşünün, bulunuşunun, saklanışının ve en nihayetinde yerleştirilişinin tarihine yönelik bir okuma olduğunu rahatlıkla söyleyebilir hale geliyoruz. Bu bağlamda, tıpkı bir filozofu diğer filozoftan ayıran temel unsurlarda da olduğu gibi, söz konusu tarihte karşımıza çıkan kütüphaneleri birbirinden ayıran asıl unsurlar, yapısal unsurlar değil, o kütüphaneleri oluşturan koleksiyonerlerin eğilimine göre şekillenen ‘iz sürme’, ‘bulma’, ‘toplama’ ve ‘yerleştirme’ edimlerinden doğan farklılıklar olarak beliriyor karşımızda.

Koleksiyonculuk ve felsefe

Tıpkı kütüphanelerin tarihinde olduğu gibi, felsefe tarihinde güçlü bir etki bırakarak yer etmiş olan filozoflar da, aslında bahsi geçen edimleri, yani ‘iz sürme’, ‘bulma’, ‘toplama’ ve ‘yerleştirme’ gibi edimleri gerçekleştirerek kendi dizgelerini geliştirmişlerdir. Yıldız’ın kitabında geçtiği haliyle değerlendirecek olursak eğer, bu söz konusu koleksiyonculuk edimleri ile filozofların geliştirdiği düşünceler arasındaki ilişkiyi daha açık bir şekilde görebiliriz. Örneğin Yıldız, Aristoteles’in kütüphanesini oluşturan koleksiyondan bahsettiği satırlarda, Aristoteles’in, kendi eserlerini oluşturan papirüs rulolarını alfabenin harflerini kullanarak bölümlere ayırdığından, onları sınıflandırdığından bahseder. Bunun yanında Yıldız, Aristoteles’in kütüphanesinde, içinde hem kendi eserlerinin hem de başka yazarların eserlerinin barındığı, toplamda bine yakın sınıflandırılmış kitap olduğundan; ayrıca Aristoteles’in bu tip kitapları toplamak için oldukça yüksek miktarda paralar vermekten asla geri durmamış olduğundan da bahseder. Bu şekilde Aristoteles’in, zamanına göre olağanüstü bir koleksiyoner olduğunu; koleksiyonerlik eğilimlerine göre belli kitapların izini sürdüğünü, onları elde etmek için gözünü kararttığını ve elde ettiği kitapları da sınıflandırarak koleksiyonuna kattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yıldız’ın, arkeolojik verilerle tarihi verileri birleştiren harikulade kitabı bize bu konudaki tüm ipuçlarını vermektedir. Öte yandan, hem bu ipuçlarına sahip hem de, diyelim ki, Aristoteles’in ontolojisini tanıyan biriyseniz, o zaman yazarın derlediği bu verilerin etkisinin ne kadar geniş bir alana yayılabileceğinin ufak bir örneğini zaman kaybetmeksizin yakalayabilirsiniz. Örneğin Aristoteles, kendi ontolojisini ortaya koymadan hemen önce, tıpkı kütüphanesini dizen bir koleksiyoner gibi, kendinden önce söz almış olup da ilkelerden ve nedenlerden bahsetmiş olan filozofları belirlemiş, onları belli gruplara ayırarak, sanki daha sonra birbiriyle çarpıştırmaya hazırlar gibi farklı raflara yerleştirmiştir. Daha sonra kendi ontolojisini ortaya koyduğunda ise, onun varolana yönelik kavrayışının temel farkının, varolanı kategoriler üzerinden ele almak ve nedenleri, ousia’ları, varolma tarzlarını ve bunlar gibi ontolojisinin iskeletini oluşturan diğer unsurları, daima bir tür anlamlar repertuvarı içerisinde değerlendirmek olduğunu görürüz. Bu yaklaşımların tümünü, o asla tam anlamıyla sonlanmayacak olan devasa kütüphanesini tuğla tuğla bina etmekte olan bir koleksiyoncuda da rahatlıkla görebiliriz.

‘Antikçağ Kütüphaneleri’ isimli bu kitap gibi, bibliyofillerin dünyasına yönelik, içinde bu yazıdaki bağlamın dışında kalan, kütüphanelerin yapısal özellikleri ya da elden ele geçme serüvenleri gibi birçok başka hazineyi de barındıran müthiş bir çalışmanın, ne şekilde kolaylıkla başka alanlarla ilgili de ufuk açıcı olabileceğinin ufak bir örneğini vermek istedim yalnızca.

eski-zaman-bibliyofilleri-520219-1.