Siyasal İslamcı hareketi umut olarak yeniden var eden sürecin arka planında, ANAP döneminde hazırlanan kriz tohumlarının köreltilmesi yerine yeşertilmesini ve hatta büyümesini sağlayan merkez sağ ve merkez sol hareketlerin vebali vardır.

Eskimeyen bir ekonomik program önerisi

OĞUZ OYAN

Bu yazıda 1989’dan gelen bir orta vadeli ekonomik program önerisi üzerinde durmak istiyorum. Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) bir araya getirdiği, aralarında benim de bulunduğum 15 kadar iktisatçı ve maliyeci (akademisyen ve bürokrat), ilk taslağı 1988’de, daha geliştirilmiş ve tartışılmış ikinci taslağı ise 1989’da olmak üzere kapsamlı bir ekonomik program önerisi hazırlamışlardı. Yayımlanmayan, dolayısıyla ilgili kamuoyu ile paylaşılmayan bu 153 sayfalık çalışma (sektörel veya kurumsal analizleri içeren ekler hariç) hiçbir zaman uygulamaya da yansıtılamadı.

Her ne kadar SHP’nin 1991 yılı seçim bildirgesi kısmen bu program taslağından esinlenmiş olsa da, 1989 taslağının ekonomiye ve mali/ekonomik politikalara bütüncül bakışının izleri silinmişti. Seçim sonrasında DYP öncülüğünde bir DYP-SHP koalisyonu kurulmuş olması ve SHP’nin bu koalisyonda ekonomiyle ilgili hiçbir bakanlığı (ve ekonomik kurumu) talep etmemiş olması nedeniyle, 1989 taslağını savunma pozisyonu zaten daha baştan terk edilmiş ve esas itibariyle hükümette ekonomiden sorumlu bakan olan Tansu Çiller’e emanet edilmişti.

Gene de hakkını yemeyelim: SHP-DYP arasındaki birinci koalisyon protokolü, SHP’nin kendi programından bazı unsurları (örneğin stratejik KİT'lerin satılmamasını) DYP'ye kabul ettirebildiği bir metin olabilmişti. Bununla birlikte, daha birkaç hafta sonra, hükümet kurulduktan sonra ortaya çıkarılan Hükümet Programı bu Koalisyon Protokolünü aşındırmayı başarmıştı bile. Uygulamada, DYP kanadı bu Hükümet Programını bile aşındıracak keyfi, tutarsız ve liberal adımlar atmaktan da çekinmeyecekti; nasıl olsa SHP yönetiminden veya bakanlarından herhangi bir itiraz gelmeyeceğine emindi. Nihayet son bir aşındırma da, 1993’te Tansu Çiller başbakanlığında yeni bir hükümet kurulurken hazırlanan koalisyon protokolü ve hükümet programı metinlerinde yapılacaktı.

Şimdi geriye dönüp bakıldığında, “acaba SHP 1991’de koalisyonun hâkim ortağı olarak iktidara gelse durum değişir miydi?” sorusu sorulduğunda, olumlu bir yanıt verilemeyeceğini görüyorum. Çünkü, 1989 Programı taslağı SHP yöneticilerince içselleştirilmiş ve sahiplenilmiş değildi. (Burada SHP yerine o sırada henüz yeniden açılmamış olan CHP olsaydı da durum değişmezdi ayrıca). İkinci olarak, izleyen 30 yılın tarihsel deneyimlerinin de göstereceği gibi, «iç ve dış sermaye çevreleri ne der?» sorusunun ipoteği altına girmeden bağımsız karar alma ve uygulama süreçlerinin çalıştırılmasının SHP-CHP türü sistem partilerinde ne denli zor olduğu iyice ortaya çıkmıştır.

PROGRAM ÇALIŞMASININ ORTAMI VE HEDEFİ

Çalışma, “ ‘Orta Vadeli Antienflasyonist Program’ Çalışma Taslağı” (kısaca OVAP) başlığını taşıyordu. 1980-88 arasında uygulanan IMF/DB istikrar ve yapısal uyum programına ve bu programla ücretli ve çiftçi kesimlere büyük bedeller ödetilmiş olmasına rağmen Türkiye’de yüksek enflasyonist süreç önemli bir istikrarsızlaştırma etkeni olmayı sürdürüyordu (1981-88 enflasyon ortalaması yüzde 40 dolayındaydı ve başlangıç ile varış noktalarında benzer düzeylerdeydi). SHP’nin OVAP önerisi, herhangi bir belirsiz orta vadeyi hedeflemiyordu; 1980-88 uygulamaları ve uluslararası tartışmalar ışığında Türkiye’nin 1989-1992 döneminde göstermesi beklenen ekonomik performans da dikkate alınarak hazırlanan bir program önerisiydi. Kuşkusuz, SHP’nin bir iktidar perspektifi olduğunu ve ekonomiyi yönetmeye hazır olduğunu kamuoyuna ikna edici bir biçimde sunulmasını da içermekteydi. (SHP içi iktidar çatışmalarından tamamen bağımsız olup olmadığı ayrı konudur. OVAP, o sırada SHP Genel Sekreteri olan Deniz Baykal’ın girişimiyle oluşturulmuştu...).
OVAP’ın hazırlandığı ortam (1988-89), 24 Ocak ve 12 Eylül rejiminden ve onların uygulayıcı partisi ANAP’ın neoliberal dayatmalarından çıkış arayışlarının yoğunlaştığı, bahar eylemleriyle emek hareketlerinin yeniden canlandığı ve 1989 toplu sözleşmesiyle geçmiş ücret kayıplarının telafi edilmeye başlandığı, 1989 yerel seçimlerinde SHP’nin bütün önemli büyükşehirleri ve il merkezlerini kazanarak Türkiye’nin birinci partisi konumuna yükseldiği istisnai bir geçiş dönemidir. Dış müdahalelere ve dıştan ekonomik program dayatmalarına karşı bağımsızlıkçı reflekslerin ve askeri diktatörlüğün kalıntılarına karşı demokrasi taleplerinin yükseldiği bir dönemdir.

OVAP önerisi, 24 Ocak IMF Programının sanayisizleştirici ve özelleştirmeci politikalarla, imalat sanayii yatırımlarının geriletilmesiyle ülkede sermaye stokunun önemli ölçüde aşındırıldığı 'kamu kesimi ile planlamanın sanayileşmeyle bağlantısının kesildiği), başarısız enflasyon ve özenti maliye (vergi yerine iç borçlanmayla finansman) politikalarıyla büyük ölçekli iç ve dış borç ödemelerinin üst üste bindiği bir ortamda yazılmaktadır: Dış borç/GSMH oranı 1970’lerin sonunda yüzde 20 iken, 1988’de yüzde 60’ı aşmaktadır; 1984’ten sonra azdırılan kamu iç borcu 1980’de yüzde 18,3’ten, 1988’de yüzde 30’a yükselmektedir. Özetle, geleceğin ipotek edildiği bir dönemden çıkış için salt “kısa/orta vadede enflasyonu durdurma politikalarının hiçbir kıymeti harbiyesinin kalmadığı” tespitini yaparak başlamaktadır: “Birbirinin ayrılmaz parçaları olarak düşünülmesi gereken, ‘OVAP’ ile “2000 Yılı Türkiye’sini Yeniden İnşa Programı’ birbirine geçişli ve devamlılığı olan bir ekonomik politikalar seti olarak hazırlanmalı ve kafalarda yerleştirilmelidir”. Çünkü, “bir ‘umut’ verecek, bir perspektifi olan bir ekonomik programın ilk aşamada bazı yükler getireceğini” kamuoyuna kabul ettirmek gerekecektir.

Peki neden “antienflasyonist program” vurgusu başlığa çıkarılmaktadır? Şöyle deniyor girişte: “Sorunu, bir buzdağının görünen kısmı olan enflasyon olarak ele alıp bir iktisadi program etrafında toplamaya başlamak hem kısa vadede bir amaç etrafında birleştirmeyi sağlayacak hem de iktidar olacak kadrolara daha spesifik konularda yakın bilgi aktarmak ve deneyim kazandırmak imkanı verecektir. Türkiye’nin yaşadığı hızlı ve hızlanan enflasyonu SHP muhalefet platformunun temel ögesi yapmış olması da böyle bir anienflasyonist programa angaje olunmasına neden olmuştur. Bu çalışma ile SHP’nin yakın gelecekte oluşturacağı bir iktidar için böyle bir antienflasyonist programın nasıl bir ekonomik anlayış ve aşamaları içermesi gerektiğinin egzersizleri de yapılmaktadır. Ayrıca, uzun vadede öngörülen yeni Türkiye vizyonu için de bir orta vade iktisat programı bazı oluşturulmaktadır.”

OVAP, bir bakıma, IMF programının 1980’lerde ekonomide ve kamu ekonomisinde yaptığı tahribatların onarılmasını bir çıkış noktası olarak almakta ve enflasyonist baskılardan arındırılacak olan ekonomiyi yeniden sanayileşme ve kalkınma süreçlerine sokmayı hedeflemektedir. Bu açıdan, çalışmanın bütünü sistem-içi özellikler taşımasına rağmen, IMF/DB’nin programıyla tamamen zıt bir ekonomik program önerisinde bulunmaktadır.

eskimeyen-bir-ekonomik-program-onerisi-679820-1.
ANAP'ın iktidara geldiği ilk günden itibaren artan dış borç şu an itibariyle 500 milyar dolara yaklaşmış durumda.

PROGRAMIN İÇERİĞİNDEN BAZI SATIRBAŞLARI

OVAP, ekonominin 1980’lerde içine girdiği malî ve ekonomik çıkmazları orta vadede (1992’ye kadar) durdurabilmek için yüzde 4,5 gibi görece düşük bir ortalama büyüme hızı seçmekte, bunun için özel tüketim harcamalarının yavaşlatılmasını da içeren 'tedrici' bir düzeltme /istikrarlandırma tercihini önermektedir. Buna karşılık kamu tüketiminin görece hızlı artışını öngörmekte, böylece 1980’lerde özellikle sağlık ve eğitim gibi alanlarda ortaya çıkan tahribatı gidermeyi amaçlamaktadır. Programın sayısallaştırılmış hedeflerinin teknik olarak AKP’nin YEP programlarından daha fazla iç tutarlılığa ve güvenilirliğe sahip olduğu da söylenebilir.

Kamu üzerindeki finansman baskısını dikkate alarak, maliye ve para politikalarının disipline edilmesi temel önceliklerden biri olmaktadır. Bu bağlamda, yüksek faizli kamu iç borçlanmasındaki frensiz gidişi dizginlemek, enflasyonist monetizasyon işlemlerini (TCMB’nin Hazine’yi fonlamasını) durdurmak, kamu özel fonlarını sınırlamak, vergilendirmeyi yeniden temel kamu gelir politikasının merkezine oturtmak önemli önceliklerdendir. (Vergi politikası konusunda 29 Aralık 2019 tarihli BirGün Pazar yazımız da bir fikir verebilir).

Dış borçlar konusunda OVAP’ın yaklaşımı kayda değer: “Program döneminde toplam yurtiçi harcamaların daralma eğilimine girmesi, yükler ne kadar eşit paylaşılırsa paylaşılsın, toplumsal gerilimleri ve SHP’ye destek sağlayan kesimlerin tepkilerini arttırma sonucunu doğurabilir. Bu nedenle toplumun desteğini arttıracak kısmi bir ferahlama, Türkiye’nin dış alemle akıllı ve iyi tasarlanmış bir müzakere sürecine girerek borç anapara ve/veya faizlerin yükünü zamana yayma ve gerçekleştirilebilirse borç hafifletme ile sağlanabilir. SHP’nin siyasal desteği, görünebilir gelecekte, borç ödememe tutumu için yeterli değildir. Kaldı ki dünya konjonktürü de böyle bir yaklaşıma uygun değildir.”

OVAP’ın gerçekçi bir dış borç yönetimi tercihi yapmayı kilit önemde gördüğü anlaşılmaktadır. Bunda haksız sayılmazdı. Ancak uluslararası finans kuruluşlarının ve mali sistemin böyle bir müzakere sürecine olumlu yaklaşacağının garantisi yoktu. 'Borçları reddetme' kartı açılmadan da belki olmayacaktı. Ama OVAP’ı hazırlayan heyetin bu olasılığın da gizli bir opsiyon olarak elde tutulması gerektiğini siyasetçilere ima ettiğini biliyoruz.

SONUÇ: ÇÖZÜM ÖNERİLERİ EKONOMİDEN DAHA AZ DEĞİŞİYOR

OVAP, bu tür bir program uygulanmayıp ANAP’ın hesapsızca sürdürdüğü politikalara devam edilmesi halinde, enflasyonun çığırından çıkıp üç haneli sayılara çıkacağı, iç borçlanmanın da kamu maliyesini felç edeceği uyarılarını yapmaktadır. Bir başka uyarı belki bugünlerden bakıldığında daha anlamlıdır: “Çeşitli zorlamalar ile gelinen ekonomik ve siyasal oluşumun daha ileri aşamalara geçmesi olasıdır. Sivil rejimler görüntüsü altında mevcut her türlü sağ görüşü kullanarak, otoriter bir yönetime kadar gidebilecek bir gelişme” yaşanabilir. “Bugün için Türkiye’nin böyle bir siyaset anlayışı içinde demokrasiye değil, faşizme sürüklendiğinin anlatılması(...) önümüzdeki dönemin en önemli sorunlarından biri olacaktır.”

Peki, gerçekte ne olmuştur? 1991’de DYP ile iktidara gelen SHP bu raporun uyarılarına kendisi dahi kulak vermemiştir. Sonuç, enflasyonun üç haneye çıkması ve kamu iç borçlanmasının 2000 yılına gelindiğinde tüm vergi gelirlerini yutacak düzeye yükselmesi, yani çığırından çıkması olacaktır. Hükümetin denetimsiz kamu harcama birimleri ve istihdam vergileri olarak tercih ettiği fon sistemi, henüz 1991’de kamu gelirlerinin yarısından fazlasına ulaşacak bir büyüklüğe erişecek, kamu maliyesinin bütünlüğüne ve yasamanın denetimine ve bütçe hakkına büyük bir darbe vurduktan, çeşitli yolsuzluklara zemin oluşturduktan sonra 2000'lerde yeni IMF/DB programıyla tasfiye edilecektir.

Ancak tasfiye edilen yalnızca fonlar veya keyfi maliye politikaları olmayacak, mali/ekonomik kriz, siyasal merkezin sağında ve solunda yer aldığını iddia eden siyasal oluşumları da süpürecektir. 1999’da CHP, 2002’de DSP, DYP, ANAP ve hatta milliyetçi sağ Meclis dışına itilecektir. Bunlardan CHP ve MHP dışındakiler bir daha bellerini doğrultamayacak ve siyaset sahnesine 1990’lardan itibaren güçlü bir geri dönüş gerçekleştiren dinci sağ palazlanacaktır. OVAP’a dönersek, bu programın uygulanmasında “bir başarısızlık durumunda, sosyal demokrat bir iktidarın uzun bir süre için toplumsal gündemden çıkmasına neden olabileceği” de açıkça belirtilmiş olduğunu eklemekte yarar vardır.

Bir başka açıdan, siyasal İslamcı hareketi umut olarak yeniden var eden sürecin arka planında, ANAP döneminde hazırlanan kriz tohumlarının köreltilmesi yerine yeşertilmesini ve hatta büyümesini sağlayan merkez sağ ve merkez sol hareketlerin vebali vardır. SHP/CHP oluşumlarının mazereti daha azdır, çünkü olabilecekleri önceden büyük ölçüde tahmin eden -kendi girişimiyle hazırlanmış- bir akademik çalışmayı görmezden gelmiştir.
•••
Bugünler için bir başka ders çıkarmak gerekirse, bugün ekonominin sürüklendiği açmazlar geçmiş deneyimlerden öğrenemeyen bir azgelişmiş siyasetçiler diyarını anımsatmaktadır. Oysa bugünün çözüm önerileri, ekonomik sorunların değişen yapısına rağmen, 1989 Programının önerileriyle büyük ölçüde örtüşmeye devam etmektedir. Ekonomide zamanında alınmayan önlemler daha büyük dış bağımlılıklara da kapı araladığından, yeni bir başlangıç için, dış borçların yeniden yapılandırılması bugünün de öncelikli sorunları arasına tekrar girmiştir. Peki bugünkü CHP, dünkü SHP’nin program temelinde sahip gözüktüğü radikalliğe sahip olabilecek midir?
İşte sosyalist solun güçlü bir biçimde sahneye çıkmasını zorunlu kılan önemli nedenlerden biri de burada bulunmaktadır.

cukurda-defineci-avi-540867-1.