Kral Abdullah’a ait Sevda Tepesi’ne imar izni çıkarılması, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar tarafından savunuldu. İktidara yakın Star gazetesinden (23 Haziran) aynen nakledelim: “Adam 20 küsur yıl önce satın almış, yazıktır. İmarı da çok verilmedi. Arazisi 57 dönüm, imar 3400 metrekareye verildi. Kral Ailesi Türkiye'ye yardımcı oluyor. 10 milyar dolar tutarında bir yardımı oldu. Dünya piyasaları krizde ve nakit darlığı var. Şimdi Suudi devleti yeni bir yardım yapabilecek."

Bakan’ın ortaya attığı gerekçelerden birisi, Kral Ailesi’nin Türkiye’ye yaptığı “10 milyar dolarlık yardım” ilgi çekmelidir. Bu dolarlar ne zaman geldi? Nereye, kime gitti? Hangi hesaba kaydedildi?

Güngör Uras arkadaşımız bu soruları bir maliyeci gibi sormuş; karşılıklarını bütçe hesaplarında aramış; bulamamış.

Ben bu parayı ödemeler dengesi hesapları içinde aramayı yeğliyorum. Bakan 10 milyar dolarlık bir “yardım”dan söz ettiğine göre, bu döviz girişini Türkiye’ye açılan kredilerde; Kral’ın İMKB’den hisse senedi veya tahvil alımlarında veya gayri menkullere dönük doğrudan yatırım kalemlerinde aramak abestir. “Yardım” tanımına en uygun döviz girişleri, ödemeler dengesi tablolarının, cari transferler başlığı altında yer alır. Ne var ki, Suudi Kralı’nın 10 milyar dolarını bu kalemlerde bulamıyoruz. Çeşitli uluslararası kurumlardan, devletlerden, devlet-dışı kuruluşlardan T.C. hükümetine veya özel şirketlere, derneklere, bireylere yapılan transferlerin (ödemeler dengesi tablolarının D.1 ve D.2.2 kalemlerinde yer alan) toplamı, AKP’li yıllar boyunca 6 milyar doları biraz aşmıştır.

Bakan’ın “yardım” sözcüğünü biraz esnek kullandığını kabul edelim ve Suudi Kralı’nın, “Türkiye bankalarında 10 milyar dolarlık bir mevduat hesabı açayım; dostlarıma ve Türkiye’nin döviz bilançosuna destek olayım” dediğini varsayalım. Bu işlem, ödemeler dengesi tablolarının, 3.2.3.2.2. kaleminde ve “yurt dışı kişilerin bankalardaki mevduatı” adı altında kayda geçmiş olurdu. Ne var ki, 2033-2011 arasında tüm yabancı kişilerin bu tür döviz girişlerinin toplamı 7.8 milyar doların altında kalmıştır. 10 milyar dolarlık “yardım” burada da yoktur.

Bu durumda, Kralın 10 milyar dolarlık “yardımını” kayıt dışı sermaye hareketlerinde; yani, ödemeler dengesinin net hata ve noksan kalemi içinde aramak gerekiyor. Türkiyeli bireyler ve kuruluşlar ürküntüye, paniğe kapılarak bankalardaki döviz hesaplarını çekip kasalarına aktarsalar veya bavullara koyarak yurt dışına kaçırsalar, bu işlemler ödemeler dengesinin net hata ve noksan kalemine eksi değerler olarak yansır; “kayıt dışı sermaye çıkışı” olarak yorumlanır. Tamamen aksi de gerçekleşebilir: Sıkıntılı bir ortamda bazı vatandaşlar, “hükümete, devlete destek olalım; dövizlerimizi piyasaya kazandıralım” diyerek kasalarından boşalttıkları ve dışarıdan bavullarla Türkiye’ye getirdikleri dolarları banka hesaplarına aktarsalar; veya bazı yabancılar bilemeyeceğimiz nedenlerle dışarıdan gizlice banknot soksalar; Türkiye’deki ortaklarına, bankalarına verdikleri direktiflerle Türkiyeli kişi ve kurumlar adına döviz hesabı açsalar, bu işlemler net hata ve noksan kalemine artı değerler olarak yansır; “kayıt dışı sermaye girişi” olarak yorumlanır. Dikkat ediniz: Banka havalesiyle veya banknot getirerek bir yabancının kendi adına açtığı bir hesap, kayıtlı sermaye girişi olarak yer alır; net hata/noksan kaleminde değil...

Ödemeler dengesi tablolarında yapılan istatistiki hatalar da net hata ve noksan olarak gösterilir. “Masum” hatalar, (“eksi” ve “artı”lar) zaman içinde birbirini büyük ölçüde telâfi eder. Sermaye hareketlerinin denetim altında olduğu 1984-1989 yılları örnektir: Hata/noksan kalemi, çift yönlü iniş-çıkışlar göstermiş; altı yıllık toplam olarak sadece 494 milyon dolarlık (adeta “sembolik”) bir “artı” değere ulaşmıştır.

Yakın geçmişin finansal krizlerinde veya İslâm dünyasıyla değişik bağlantıların önem taşıdığı son yıllarda, net hata ve noksan kalemi istatistik hataların ötesine geçiyor; artık kayıt dışı sermaye hareketi olarak yorumlanmalıdır. Aşağıdaki tablo, yakın geçmişteki kriz dönemlerinde ve son otuz ay boyunca bu anlamdaki kayıt dışı sermaye hareketlerinin toplamını veriyor. Tablonun son satırında ise, krizlerin etkili olduğu on iki veya on üçer ayın net hata noksan toplamı, krizli yılın milli gelirine oranlanıyor.

Krizlerde ve sonrasında kayıt dışı döviz hareketleri, Milyon $ ve milli gelire oranlar(%)

 

1994 Krizi

1998-99

2001 Krizi

2008-2009

Sonraki 30 ay

Kayıt dışı döviz

+2143

-1235

-3136

+10927

+17892

Milli gelire oran

+1.6

-0.5

-1.6

+1.8

xxx

 

 

 

 

 

***

1994 krizinde, milli gelirin yüzde 1.6’sına ulaşan kayıt dışı döviz girişi belirlenmektedir. Yıl ortasında çok yüksek faizli hazine bonolarının ihraç edilmesi, kasalardaki veya yurt dışındaki döviz varlıklarının sisteme girmesini etkilemiş olabilir. 1998-99’daki “mini-kriz” konjonktüründe ve 2001’de ise, kayıt dışı sermaye kaçışı söz konusudur. Türkiye burjuvazisinin finansal sistemin ve ülkenin dışına döviz çektiği anlaşılmaktadır.

2008 krizinin patlak vermesiyle Türkiye ekonomisi, adeta “gökten zembille inen” bol kepçe kayıt dışı döviz girişleriyle önce “kefeni yırtmış”; sonra da “ihya” olmuştur. Yabancı sermaye çıkışları döviz piyasalarını sarsmaya başlarken, milli gelirin yüzde 1.8’ine ulaşan “esrarengiz” kaynak girişi, 2008-2009 krizinin bir finansal çöküntüye uğramasını önlemiştir. Sonraki otuz ay içinde, kayıt dışı girişler dört nala devam etmiştir.

Ekim 2008-Nisan 2012 dönemi boyunca AKP iktidarına bir anlamda “armağan” edilen 28.8 milyar dolarlık bu “esrarengiz” akım nereden, kimlerden kaynaklanıyor? Yanıtlayamıyoruz; ancak iki saptama yapabiliyoruz.

Birinci olarak, AKP’nin varlık barışı uygulamaları, kayıt-dışı para girişlerine yol açmaz; zira, dış dünyadan getirilen dövizlere tanınan ayrıcalıktan yararlanmak için, kayıt-içi, banka transferleri gerekmektedir.

İkinci olarak, Suudi Kralı’nın 10 milyar dolarlık “yardımı” doğruysa, 28.8 milyar dolarlık kayıt dışı sermaye girişleri içinde (ve muhtemelen yerlilere ait döviz hesaplarına yansımış olarak) yer almaktadır.