Estetik ve ahlâk

Günlerden bir gün, sene daha 70’lerin başı iken Chomsky ile Foucault oturmuşlar insan doğası üzerine dertleşiyorlarmış, nedense millet de onları seyrediyormuş, bu arada aralarında moderatör denilen birisi de varmış.

Dertleri nasıl olmuş ise gelmiş insan niye mücadele eder konusuna ilişmiş. Chomsky demiş ki insan özgürleşmek ister, daha iyi koşullarda çalışmak ister, dünyaya barış gelsin ister, bunun için mücadele eder.

Aslında özü bakımından doğru, ama gelin görün ki Horkheimer’a sorarsanız o diyecek ki buna “araçsalcı” akıl. İnsan aklını aslında araçsallaştırıyor, ilk önce belirli hedefler koyuyor, sonrasında ise o amaca ulaşmak için aklını aracı edip, o hedefe ulaşmak için kafa yoruyor.

Tabii bizim Horkheimer abimiz bu Nazilerin yaptığına çok üzülmüş, çünkü onlar tuhaf tuhaf şeyler yapmışlar, katliamın dibine vurmuşlar, insanın aklı ahlakı bunları kabul etmez. Aslında insan aklının araçsallaştırılması meselesi belirli açılardan kaçınılmazdır, yoksa Horkheimer, Chomsky gibi insanların tutarlı ve aklı başında hayatına itiraz etmek için çok neden bulmazdı. Neyse tuhaf konular bunlar.

O sırada Foucault kendini tutamayıp söze girmiş, ben Nietzsche’ci bir yaklaşımda bulunacağım, demiş ve eklemiş: “İnsan iyi savaştığı için savaşır”. Ama gelin görün ki iyi savaşamayan sayısız insanın askere alınınca ve elbette savaşı ruhu kaldırmadığı için savaşa devam eden pek çoklarının ciddi sayıda ruhsal yaralanma ile evlerine dönünce, onlara Foucault’nun sözünü ettiklerinde çoğunun bu sözü ister duysun isterse duymasınlar, içlerinden okkalı bir küfür ettiği bilinir.

İnsanlar iyi savaştığı için değil, savaşmasalar daha iyi yaşacaklarını idrak etmedikleri için savaşırlar. Aslında bizim sakallı bunu demiş, “İnsanları belirleyen içinde yetiştikleri toplumsal koşullar ise, o zaman o toplumsal koşulların da insani olması lazım”, ama gelin görün ki bizim sakallıyı tehlikeli ve düzen bozucu ilan ettikleri için kimse dinlemiyor.

Şu koca dünya savaşlarından sonra evlerine dönen on milyonlarca askerden kaç tanesi savaştığı için mutludur veya iyi savaştım diyerek keşke bir savaş daha olsa da savaşsam dediğini ben de merak ediyorum, dolayısıyla, Foucault’nun böyle sözleri neye dayanarak söylediğini de pek merak ediyorum. İnanmayan İnsan Doğası üzerine tartışmayı alıp okusun, zaten kısa bir kitapçık.

Ben tabii Chomsky’den yanayım, o en azından mantıklı, çünkü insan özgürlük için mücadele eder, bu doğru, ama gelin görün ki Özgürlük denilen şey de çok tuhaf bir mefhum, çünkü Özgürlük için savaşanların çoğu kendisini esir ediyor, kendi yüceleri için kendini reddetmeye sürükleniyor. İsteyen İletişim Yayınları’ndan çıkan ve bir dizi yaşanmışlıktan doğmuş çeşitli romanlara bir baksın, isteyen de 1970’li yıllardaki çeşitli yoldaşlarımız-abilerimizin anılarına bir baksın.

Doğru böyledir, eğri işler yapmaya götürür insanı, oysa rahat durup emeğiyle geçinmeye kalksa kendisiyle daha barışık, daha özgür, hatta daha mutlu bir yaşam sürecek.

İktidar denilen şey de bir tuhaf, milleti birbirine düşürmeyen iktidar yok, hatta Dostoyevski’nin anlattığı haliyle, Kilise kurumsallaşıp toplumu yönetmeye başlayınca, kısaca erk olunca –onun anlattığı haliyle- Hz. İsa’nın bile kendilerini ziyaret etmelerini istememişler? Oysa ne kadar derinden bir tasavvur ve ne kadar derinden büyük bir ilahi mantık yürütme. Yani kilise bile iktidar oluca yoldan çıkıyorsa, gerisini artık siz varın düşünün.

Bizim iktidarı beğenmeyenlere diyeceğim şu, alın size Avrupa’dan ya da başka yerlerden iktidar hikâyeleri verelim, sonuçta ne görüyoruz? Al iktidarı vur öteki iktidara, zaten iktidar olunca başı dönüyor zatı şahanelerinin. İnsan denilen mahlûkat böyle, vicdanını dinlemeye başlayınca eğer vicdansız işler yapıyorsa, o zaman o vicdanı ben ne yapayım?

Nefret suçlarını artık tanımlasınlar, bunları sınıflandırsınlar ve ötekileştirme ile başlayıp nefretle sonuçlanan suçların nasıl önleneceğini araştırsınlar... Sonuçta en azından belirli insanlar bundan uzak durur, biraz da DSM kitabının hacmi artar, çok kâğıt gider, ama olsun, en azından nefret suçlarından uzak duracak birkaç… insan bile kârdır.

İnsanoğlu aynanın karşısına geçmesi yasaklanınca bu yasağa uyamayacak bir canlı, bu kadar büyük ülküler peşinde birbirine diş bilemesi komik değil mi?
Yani diyeceğim o ki insanların bu halini anlatmak ve bunu estetize etmek yerine insanlar niye Kavramsal Sanat diye saçmalıklar peşinden gidiyorlar ki?
Mücadele etmeyen insanın bilinci bulanıyor, ama bakıyorsun eskiden mücadele etmiş şimdi bırakmış insanlar da “yolunu” bulmaya çalışıyor. Yalanın dibi burada başlıyor, ne yapalım insanoğlu tuhaf mahlûkat, ancak çok azı eşrefi mahlûkat olabiliyor.

Estetik diyenlere basit bir çağrım var, yanınıza mutlaka ahlakın kırbacını alın, hümanizmle barışın ve bir de Hz. İsa’nın iki sözünü hiç unutmayın: ahlak konusunda, kendinize yapılmasını istemediğinizi siz de başkasına yapmayın, ikinci olarak, çok bağırgan, yargılayıcı ve hükmedici konuşan cevvaller için de, “yargılamayın yargılanacaksınız.”

Bol estetikli günler dilerim, ama sakın estetik peşinden koşarken hırsızlık yapmayın, çok ayıp oluyor!