"Etki alanını genişleten Rusya, oyunu görüyor"
SSCB dağıldıktan sonra jeopolitik anlamda da hızlı bir şekilde etki alanlarını kaybeden Rusya’nın yeniden toparlanmasının sembolü haline gelen Putin, dış politikada ağırlığını artırmayı öncelikli bir politika olarak belirledi. Rusya’nın Belarus’a bakışı bir Suriye ve Libya gibi değil. Belarus, Rusya açısından çok daha büyük bir stratejik öneme sahip. Bu nedenle Rusya çok daha ince hassasiyetleri göz önünde bulundurarak bir politika yürütüyor.
İBRAHİM VARLI
Vladimir Putin liderliğinde Rusya yeniden dış politikada aktif politika izlemeye başladı. Doğu Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Orta Asya’dan Asya Pasifik’e, Afrika’dan Latin Amerika’ya hemen her yerde Rusya’nın yeni stratejisinin izlerini görmek mümkün.
ABD ile ciddi bir hegemonik rekabet içinde olan Rusya, Doğu Akdeniz’de, Suriye ve Libya’da yaşanan gerilimlerde de önemli bir aktör konumunda. Moskova Devlet Dilbilim Üniversitesi (MGLU) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç.Dr. İkbal Dürre Rusya’nın yeni yönelimlerini, stratejisini ve Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bölgesel emellerini BirGün’e değerlendirdi.
Putin yönetimi Ortadoğu’dan Asya ve Afrika’ya birçok yerde aktif bir siyaset izliyor, hatta çatışmaların içinde. Bu proaktif siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyden önce Sovyetler dağıldıktan sonra Rusya’nın dış politikada ideolojik herhangi bir temelde değil, konjonktürel şartlara bağlı çıkarlarıyla hareket eden bir politika uyguladığı gerçekliğini belirtmek isterim. Bahsettiğiniz coğrafyada, Sovyetler Birliği’nin hem ekonomik hem siyasi çok ciddi bir etkisi vardı. SSCB dağıldıktan sonra özellikle 90’lı yıllarda iç politikadaki ekonomik ve siyasi sarsıntılarla beraber jeopolitik anlamda da ülke hızlı bir şekilde etki alanlarını kaybetti. Rusya’nın yeniden toparlanmasının sembolü haline gelen Vladimir Putin, bu bölgelerde ekonomik ve siyasi ağırlığını artırmayı öncelikli bir politika olarak belirledi. Kaldı ki buralarda SSCB döneminden kalma bir altyapı, ekonomik-siyasi ilişki ağı vardı. Dolayısıyla yeniden ilişki geliştirmek için zaten bir temel vardı. Bu aynı zamanda tek kutuplu bir dünyanın Rusya tarafından kabullenilmemesinin bir göstergesi olarak algılanabilir. Bu anlamda Putin’in 2007’deki Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşması bir milattır.
ABD/NATO ve Batı Bloğu Rusya’yı çevreleme arayışında, ekonomik, siyasi yaptırımlar sertleşiyor. Bu kapışma nereye evrilebilir?
NATO’nun Gorbaçov ile yapmış olduğu sözlü anlaşmayı bozup askeri olarak Rusya sınırlarına yaklaşan agresif politika izlediği bir gerçek. Bu durum, Rusya’yı kendini koruma refleksiyle aynı şekilde hareket edip bölgedeki askeri gücünü artırmaya zorluyor. Hatta Rusya, Kırım’ı kendi topraklarına katmayı da NATO’nun yayılmacı politikasına cevabi bir refleks olarak görüyor. Deyim yerindeyse Rusya’nın pozisyonu “oyunu siz bozdunuz” şeklinde. Rusya’nın ekonomik yaptırımlardan dolayı zor durumda kaldığı da ortada. Bu durumun devam ediyor olması Rusya ekonomisine çok olumsuz yansıyor. Üstelik petrol fiyatlarındaki düşüş, pandemi vb. olayların üst üste gelmesi genelde kısa vadeli krizlere alışık Rusya için olağandışı bir durum yarattı. Bu kapışmanın kısa vadede düzeleceğine dair bir emare yok, özellikle bölgede gelişen olaylar tam tersini gösteriyor. Örneğin Beyaz Rusya. Batıdan gelen jeopolitik ve ekonomik baskıya alternatif olarak Rusya, Çin ile birlikte karşı bir denge arayışı içerisinde. Rusya-Çin ilişkilerinin gelişip stratejik bir boyut alma olasılığı batı açısından en istenmeyen senaryo. Hem Çin hem Rusya bunun farkında ve bu kozu iyi kullanıyorlar. Yalnız burada şöyle bir durum var, Çin’le olan bu yakınlaşma Rusya açısından aynı zamanda bir tedirginlik unsuru.
Bu tedirginlik neden?
Unutmayalım ki Rusya’nın kendi içindeki güvenlikle ilgili korkusu, sahip olduğu topraklarının büyüklüğüne oranla nüfusunun az olması Rusya’yı Çin’le olan ilişkilerinde temkinli olmaya zorlayan, Çin’den gelebilecek demografik bir tehlike. 2000’li yıllardan itibaren gündeme getirilen Rusya’nın Sibirya ve Çin sınırına yakın olan bölgelerinde artan Çin nüfusu ile ilgili kaygıların son dönemlerde dile getirilmemesi, bu konunun Rusya tarafından bir tehdit olarak görülmediği şeklinde anlaşılmamalı. Bence reel şartlar oluştuğunda Rusya Batı ile anlaşmayı Çin’le olabilecek stratejik yakınlaşmaya tercih eder. Dolayısıyla şu andaki siyasi yakınlaşma da zorunluluktan doğmaktadır. Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığıyla. Çin ile var olan ekonomik ilişkiler ise anlaşılabilir bir takım nesnel temellere dayanıyor. Rusya’nın enerji tedarikçisi olması Çin’in Rusya ya karşı batı yaptırımlarına uymaması. İpekyolu projesinin Rusya’nın jeopolitik etki alanıyla direk bağlantılı olması vb gibi.
UKRAYNA'DAKİ HATAYA BELARUS'TA DÜŞMEYECEK
Belarus’un Rusya açısından önemi nedir? Seçim öncesi Belarus lideri Lukaşenko ile yaşanan gerilim vardı. Son gelişmeleri de göz önünde bulundurursak, neler oluyor?
Belarus eski SSCB coğrafyasında özelleştirme yapmayan, ciddi askeri, sanayi tesislerine ve tarım alanlarına sahip. Avrupa Birliği sınırında bir ülke. Sorunun temelinde bu zenginliklerin paylaşılması noktasında, Rus oligarkları ve batı finans grupları arasındaki çatışma yatırıyor. Dolayısıyla Belarus’daki gelişmelere eski Sovyet coğrafyasında süren paylaşım savaşlarının bir aşaması olarak bakmak gerek. Gelinen noktada Alexsander Lukaşenko kendisinin Batı’ya, Belarus’u Rusya’dan kopartma süreci için gerekli olduğunu, o süreç tamamlanırsa Batı’nın yapacağı ilk işin kendisinden kurtulmak olduğunu anladığı andan itibaren, yönünü Rusya’ya çevirdi. Ama şunu unutmamak gerekir ki, Rusya Ukrayna’da yaptığı hatayı Belarus’ta tekrarlamak istemiyor. O hata da şuydu “kayıtsız şartsız lideri desteklemek adına halkı karşısına almak.”
Nasıl bir yol izleyecek?
Rusya açısından Belarus’taki ideal çözüm Lukaşenko’nun iktidarının devamından çok halkın da kabul edebileceği Rusya karşıtı olmayan, bu arada Batı’nın da tepkisini çekmeyecek yeni bir liderin ortaya çıkması. Rusya, Belarus için en büyük pazar. Rusya’nın da Belarus’ta Avrupa bağlamlı güvenlik sisteminde önemli rol oynayan askeri üsleri var. Ayrıca bitmek üzere olan bir atom santralı projesi var. Hemen hemen Türkiye ile yapılan proje ile aynı şartlarda yapılıyor. Dolayısıyla karşılıklı ekonomik ve stratejik bağımlılık ortada.
Bu anlamda orada Rusya karşıtı bir liderin gelmesi demek, Rusya açısından bütün bunların kaybıdır. Bu yüzden Rusya’nın Belarus’a bakışı bir Suriye ve Libya gibi değerlendirilmez. Rusya açısından çok daha büyük bir stratejik öneme sahip. Bu nedenle Rusya yukarıda belirttiğimiz hassasiyetleri göz önünde bulundurarak bir politika yürütecek.
Kremlin’in Kürt planı nedir?
Bence Kremlin’in bir Kürt planı yok. Kremlin’in bölge ülkeleriyle ilişkilerinde Kürtleri kullanma planı var. Bu tavır ABD’nin tutumuna bağlı olarak değişebilir.
Moskova-Ankara ilişkisinde sarkaç Rusya’dan yana. Bu bağımlılık ilişkisinin handikapları nedir?
Bence bu bağımlılık karşılıklı. Tarih boyunca iki ülkenin Batı’yla ilişkilerinin sorunlu olduğu dönemlerde benzer yakınlaşma süreçleri yaşanmıştır. Unutulmamalıdır ki Rusya açısından Türkiye her hâlükârda bir NATO ülkesidir. Bazı Avrasyacı kesimlerin dönem dönem yükselen söylemlerinin aksine hiçbir ciddi Rus politikacı bir gün Türkiye’nin NATO’dan çıkacağı gibi bir ütopik bakış açısıyla hareket etmez. Dolayısıyla ilişkiler karşılıklı güvenden çok, karşılıklı anlayışa dayalı yürümekte ve gelişebilecek her senaryoya karşı taraflar hazır. Bu konuda taraflarda çok ciddi tarihi bir tecrübe var. Bu nedenle, uçak düşürme vb olaylar tekrarlanmadığı sürece, Türkiye Rusya ilişkilerinde hiçbir durumda katastrofik bir süreç yaşanacağını düşünmüyorum.
Doğu Akdeniz meselesi malum şu sıralar en sıcak konu başlıklarından birisi. Doğu Akdeniz’deki krizde Rusya’nın sessizliğini nasıl okumak gerek? Moskova bu krize dair ne düşünüyor, ne planlıyor?
Rusya, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de güç kazanmasından rahatsız olmakla beraber, Türkiye ile olan ilişkilerinin her yönüyle Yunanistan’a göre çok daha önemli olması şimdilik temkinli bir tavır almasına sebep oluyor. Genel olarak Akdeniz ve Ege’de yaşananlarla bağlantılı ABD’deki seçimlere kadar çok radikal bir gelişme olmayacağına inanıyorum. Örneğin Almanya’nın özellikle Ege’deki sorunun çözümünü ABD/NATO’ya yüklemek gibi bir niyeti var. Bu yönüyle de ABD’nin yeni başkanının kim olacağı önemli. Çünkü iki aday dış politikada özellikle bölgemizi ilgilendiren konularda çok farklı noktalardalar. Sonuç olarak Rusya da Akdeniz’deki gelişmelerle ilgini tavrını netleştirmek için ABD seçim sonucunu bekleyecektir.
Rus toplumunun muhtemelen 2036’ya kadar işbaşında kalacak Putin’e ve politikalarına tepkisi nasıl?
Putin’in Rusya için oynadığı rol, hem içerde hem dışarda biliniyor. Ama tabi ki görev süresini bu denli uzatması dışarda olduğu gibi içeride de olumlu imajına gölge düşürüyor. Ben 2036’ya kadar iktidarda kalma niyeti olduğunu düşünmüyorum. Başkanlık sürecinin uzatılmasının aynı zamanda Batıya karşı bir mesaj olarak da okumak lazım. O mesaj da şu, bir daha bu ülkenin başına Gorbaçov, Yeltsin gibi ülkeyi batıya “peşkeş” çekecek lider gelmeyecek. Diğer gelecek olan lider de benim izlediği politikaların devamını getirebilecek nitelikte olacak. Bu özelliklerde yeni bir lider üzerinde oligarşik yapı, halk ve devlet güvenlik mekanizmaları ortak bir noktaya geldiğinde Putin görevi bırakacaktır.
KREMLİN, ORTADOĞU'DA STATÜKODAN YANA
Moskova’nın Suriye ve Libya’da sıcak çatışmaların içinde yer almasına nasıl bakılıyor?
Bu bölgelerdeki çatışmalarda Rusya’nın aktif olarak izlediği politikanın iki boyutu var; Birincisi oluşacak yeni dünya düzeni içerisinde Rusya’nın kendi konumunu güçlendirmesiyle ilgilidir. İkinci önemli konu da, bu bölgelerde çatışma içinde olan radikal İslamcı grup üyelerinin bir çoğunun Rusya ve eski Sovyet Cumhuriyeti çıkışlı olduğu gerçeğidir. Rusya’nın en önemli önceliklerinden biri de bu kişilerin orada yok edilmeleri veya hiçbir şekilde bir daha geri dönememeleridir.
Özelde Suriye genelde Ortadoğu stratejisi nedir?
Rusya’nın genelde bölgede, özelde de Suriye’de izlediği politika var olan statükoların korunmasına yönelik. Bölgede sınırların değişmesini Rusya kendi toprak bütünlüğü için de uzun vadede bir tehlike olarak algılıyor. Ama bunun yanında bölgede ortaya çıkabilecek federal-otonom yapı şeklindeki yeni oluşumlar Rusya tarafından kabul gören hatta desteklenen yapılardır. Rusya da bu anlamda bölgedeki rejimlerin çok ciddi bir karşı refleksleriyle karşılaşıyor ve bu refleksleri kırmak için elinden gelen her şeyi yaptığı da söylenemez. Çünkü merkez yönetimlerle olan ilişkilerini kaybetmek istemiyor.
SDG/Rojova yönetiminin ABD’li şirket ile yaptığı petrol anlaşmasını Rusya nasıl okuyor? Rusya’nın anlaşmaya tepkisini nasıl değerlendirmek lazım?
Yapılan anlaşma Rusya için istenmeyen ama beklenen bir sonuç. Rusya özellikle son birkaç yıldır Kürtleri, ABD’nin Suriye’de bulunmasının alt yapısını oluşturan unsurlar olarak görüyor. Diğer yandan da Kürtlere haklarının verilmesi konusunda Rusya’nın temelde yapıcı bir politika yürüttüğünü görüyoruz ama Şam, Ankara ve Tahran’la olan ilişkilerinin önceliği de bu konularda yeterince insiyatif almasına engel oluyor. Şunu da unutmayalım ki Rusya ABD’nin Suriye’de kalıcı olduğunu biliyor. Ne Rusya ABD’yi ne de ABD Rusya’yı Suriye’den elini çektirecek bir güce sahip değil. Ama şu da var ki ABD’nin ekonomik gücü Rusya’nın aleyhinde ciddi bir faktör. Rusya Suriye’de savaş bittikten sonra yeniden yapılanmayla ilgili bütün yükü üzerine alacak konumda değil. Sonuçta Suriye meselesinin bir konsensüsle sonuçlanması gerektiğinin ve idari yapının eskisi gibi olamayacağının da farkında. Tabi burada önemli olan bir başka husus da İran ve İsrail faktörü. Her ne kadar İran, Suriye’de Rusya’yla işbirliği içindeyse de Rusya, Suriye’de ABD’nin Irak’ta düştüğü duruma düşmemek için İran’ın etkinliğini azaltan baskıları da görmezden geliyor.