Sokağa da çıkamadığımızdan pabuçlarımızdan daha hızlı eskidiğimiz bir yaştayız. İyi de bizim kuşağın bütün söyledikleri eskidi mi? Eskiden gelen ve fakat bugünü kapsayan ve geleceğe taşınan, eskimeyen, eksiltemeyen ve yenilenen bir muhalefet tarzı ve hattı olamaz mı? Hele bir de bunu yeni kuşakların yaratıcılığıyla donattığınızda, Saraylıların pabucu dama atılmaz mı?

İktidarın pabucu eskimez, parası çok, yenisini alır. Ama yolu eskiyor ve beraber yürüdükleri eksiliyor. Yürüdükler yol (tarik) artık beşi bir yerde ihale müteahhitlerinin döşedikleri otoyola hiç benzemiyor. Nitekim Nagehan Alçı “Her AK Parti mensubunun kabul etmesi gereken bir konu var. Artık AK Parti’nin de içi fitne-fesat dolu bir kaynayan kazan haline geldi” diye yazdı.


***

Kılıçdaroğlu geçenlerde “Ülkede demokrasi yok!” deyiverdi. Ama hep demokrasi varmış gibi konuşuyor. İlk seçimlerde gidecekler diyor. Ve tam da bununla yetiniyor. Peki demokrasi yoksa eğer demokrasinin olmadığı yerde seçim nasıl olacak? Elbette demokratik olmayan seçim olacak! Demokratik olmayan seçimlerde nasıl gidecekler? Anketlerle mi gidecekler?

Kılıçdaroğlu haklıysa ve demokrasi yoksa eğer, ilk adım meclis muhalefetinin şimdi söylediklerini söylememek, yaptıklarını yapmamaktır. Fiili demokrasiye başvurmaktır. Ayrıca yapılırsa eğer seçim sonuçlarını bile mümkün olduğunca kabul edilebilir hale getirmenin tek yolu onları kabul etmeye zorlayan fiili demokratik bir basınç oluşturmaktır. Seçim sonuçlarını kabul etmediklerinde seçmenlerin oylarına her bakımdan sahip çıkabilecekleri aşağıdan gelen bir basınç, yani toplumsal muhalefet hattı ve barikatı oluşturmaktır

***

Saraylılar kendi barikatlarını zaten alenen pekiştiriyorlar. Mesela Çalışma Bakanı “1 Mayıs ancak özgürlüğün olduğu yerde kutlanır. Kapalı toplumlarda, kapalı rejimlerde 1 Mayıs kutlanmaz” dememiş miydi? Aşı hakkı kazanmak için turistlere bir yolunu bulup görünmek ve helloo demek lazımmış. Aşı olsa dahi sofraya konacak aş yok ki. Polis şiddetini görüntülü kaydetmeyi yasakladılar. Pandemi diye içkiyi yasakladılar. Laikliği yasakladılar. Şeriat gümbür gümbür. Hepsi şeriata uygun yasaklar. Daha ne olsun?

“Oyuna gelmeyelim” klişesi berbat bir mazerettir. Oyuna gelmemenin tek yolu o oyunu bozmaktır. Meclisteki muhalefet etkisiz olsa bile yollara düşüp etkili muhalefetin yolunu gösterenler iyi ki var. İkizdereli köylüler nasıl muhalefet edileceğini biliyorlar ve meclisteki muhalefetin önüne düşüp liderlik ediyorlar. Derelerin Kardeşliği diye örgütleniyorlar. Fatsa’da siyanürle altına karşı örgütleniyorlar. Milas’ın Tuzabat köylüleri doğayı talan edecek maden ocağına karşı ayağa kalkıyorlar. Saros körfezinde köylüler gasp edilmek istenen tarlalarına sahip çıkıyorlar. Koyları imara açıp beton dökenlere karşı koyuyorlar. Boğaziçi Üniversitesi’nin hocaları ve öğrencileri hep birlikte ve hiç pes etmiyorlar. Okmeydanı’nda “kentsel dönüşüm” deyip mahalleyi ele geçirenler meydanı boş bulmuyor. SOL Parti ve diğer solcular hiçbir meydanı boş bırakmayacaklarını haykırıyorlar.

***

Bizim memlekette “demokrasi” lafı Saraylıların dilinde hep başka ülkeler için akla gelir. İçerde terör kışkırtıcılığı sayılır. Öyleyse lafımız memleketten dışarı, mesela Kolombiya’dan içeri olsun. Son günlerde orada olup bitenleri izlemişsinizdir. Kolombiya’da halk, polis şiddetine rağmen demokrasi mücadelesinden vazgeçmemişti: “Fakire ekmek yoksa zengine huzur yok!” diye meydanlardaydı. Bu talebi Marksist sınıfsal ve sosyolojik analizle açıklamak yine teröristlik sayılırsa eğer, burjuva sosyolojisiyle açıklamaya çalışalım. Auguste Comte burjuva sosyolojisinin kurucusu diye bilinir. Newton’un fizik alanındaki düşüncelerinden de etkilenmiştir ve ona göre Newton’un kütle çekim konusundaki görüşleri, olgucu sosyolojinin temel ilkelerini en çok doğrulayan çalışmadır. Peki, Newton’un ünlü üç yasası nedir? Birinci yasaya göre hareket etmeyen bir cisim, üzerine bir net kuvvet etki edinceye dek hareket etmeyecektir. Bıçağı Kolombiya halkının kemiğine dayamışlar ve harekete geçirmişlerdir. İkinci yasaya göre cismin (burada Kolombiya halkının) hızını değiştirebilmek için cisme ivme kazandırmak gerekir, bunun içinse cisme net bir kuvvet uygulamak gerekir (ve bunu da şiddetle uygulamışlardır). Üçüncü yasa, etki-tepki yasasıdır ve buna göre her kuvvete karşılık, her zaman eşit ve ters bir tepki kuvveti vardır. Kolombiya’da olup bitenlerin burjuva sosyolojisi açısından tahlili budur. Yani ne yapmıştır Kolombiyalılar? Üzerlerindeki baskı ve şiddete ters bir tepki vermişlerdir.

Yasaları kararnameyle değiştiririm, yasaları uygulamam olur biter diyemezsiniz ki. Evrensel bir yasadır bu ve ispatlanmıştır.