Son metrelerde, İspanyol, Çek, Kazak ve İskenderunlu 4 sihirbazın aynı anda çıkardığı tavşan ile finallerine vize aldığımız Euro 2016 elemelerini genel bir değerlendirmeye alalım

Türkiye’nin Fransa’ya gitmesi mucize olmazdı, ama gidişimiz mucizevi oldu. İlk 2 maçta sıfır çektikten sonra potansiyel 24 puanın 18’ini almak çok kolay iş değil, ancak İzlanda maçından önce futbolcuların içinde bulundukları şartlardan dert yanmalarını ve Fatih Terim’in 2015 yılında oynanan 6 maçın tümünde, uçurumun kenarından döndüklerini ön plana çıkarmasını pek anlaşılır bulmuyorum. Grubumuzun lideri ve ikincisi, turnuvaya katılmayı garantileyen üçüncü ve dördüncü ülke oldu. Bunların birincisi ev sahibi Fransa, ikincisi de 10’da 10 galibiyet alan İngiltere’ydi. Grubun favorisi Hollanda 14 yıl sonra ilk kez bir turnuvaya gidemeyecek ve tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. Uzun süre sonra ilk kez elemeler sırasında hoca değiştirdiler. Dolayısıyla şartları bu duruma bizzat getirdik, şikayet etme hakkımız olduğunu düşünmüyorum.

Çarpıcı takım İzlanda
Elemelerin çarpıcı takımları 2002 yılında başlattıkları altyapı antrenörlüğü, tesisleşme ve oyuncu ihraç etme politikalarının karşılığını alan İzlanda (bu köşedeki 20 Kasım 2014 tarihli yazıyı okuyabilirsiniz), uzun süre sonra bir uluslararası turnuva görecek olan Galler ile Kuzey İrlanda, tarihinde ilk kez bu zevki tadacak Arnavutluk ve kendisinden çok fazla bahsettirmemesine rağmen 10 maçta 9 galibiyet ve 1 beraberlik alan Avusturya oldu. Marcel Koller, Avusturya ile 2012 ve 2014 turnuvalarına gidememesine karşın sadece gruptaki ilk maçta İsveç’e 1 puan verdi ve ondan sonraki 9 maçta bütün takımları sıraya dizdi. Üstelik en büyük yıldızları David Alaba’yı bir kenara ayırdığınızda son derece ortalama bir takım gibi duruyorlar. Gruplarında en çok gol atan 2 futbolcu Rusların son dönemdeki en büyük yeteneklerinden Artyom Dzyuba ve Zlatan Ibrahimovic’ti. Türkiye’de futbolculuğu sorgulanan Avusturyalı Marc Janko onları 7 golle takip etti. Son olarak Çekleri de tebrik etmek lazım. Euro 96’nın o muhteşem Çek takımı ile karşılaştırıldığında Ferrari’nin yanındaki Murat 124 gibi kalıyorlar ama grubumuzu lider bitirmeyi başardılar. En çok gol atan isimleri Konyaspor’dan şöyle bir geçip gitmiş olan Borek Dockal’dı. Takım performansları adına Belçika’dan da söz etmek gerekiyor. 5 Kasım’da açıklanacak yeni FIFA sıralamasında birinci sırada olacaklar.
Bireysel performanslarda ise Robert Lewandowski’den söz etmemek olmaz. Bugünlerde bunu yapmamak zaten çok zor. Attığı 13 gol, onu Euro 2008 elemelerinde Kuzey İrlanda adına 13 gol atarak rekoru eline geçiren David Healy’nin tahtına ortak etti. Polonya, Almanya’ya (ve Batı Almanya’ya) karşı oynadığı son 6 maçta 1 gol atmış, son 12 maçı kaybetmişti. Tarihlerinde ilk kez onları mağlup ettiler ve neredeyse grubu üstlerinde bitiriyorlardı. Buna rağmen son maçın son saniyesine kadar turnuva bileti için İrlanda ile çekişmeleri de İrlanda’nın şanssızlığı oldu. Geçen sezon Rize’den şöyle bir geçen Kuzey İrlandalı Kyle Lafferty ve İzlanda orta sahasının lokomotifi Gylfi Sigurðsson’u da anmamız lazım.

Hayal kırıklığının en büyüğü bizim grubumuzdaydı. Son turnuvalarını oynayacak Arjen Robben, Robin van Persie, Wesley Sneijder, Klaas-Jan Huntelaar gibi isimlerin sevinci kursağında kaldı. Bu harika kuşak en azından bir Avrupa şampiyonluğu kazanabilirdi, ancak final dahi göremeden ulusal takım kariyerlerine, kendi istekleri veya hoca seçimleri ile veda edecekler. Sırbistan ve Yunanistan ise tam anlamıyla çöktüler. Bu iki takım beraber 10 puan toplayabildiler. Kadrosunda Ivanovic, Kolarov, Tosic, Tadic, Matic, Ljajic gibi isimlerin bulunduğu bir takımın turnuva dışı kalmasını sadece Arnavutluk’la iç sahada oynadıkları maçta çıkan olaylar sonucu, toplamda 6 puandan olmalarıyla açıklamak mümkün değil. Sırplar 2000 yılından beri Avrupa şampiyonası göremediler ve 2006 ile 2010 Dünya Kupası’nda gruptan çıkamadılar.

Turnuva yaklaştıkça, Euro 2016 ile ilgili bilgilendirici yazılarla devam edeceğiz. Şimdi geleceğe bakma zamanı.