“Yine kayboldun gözlerimin önünden / Uyandım kan ter içinde kurduğum hayalden” der şair, hüsran şiirinde. Euro 2024’ün verileceği ülke açıklanınca yine düştük hüsranlara. Zaten adına futbol denilen güzel oyun bizim için hüsran çoğunlukla, kimi zaman kaybettiğimiz bir Avrupa maçından, kimi zaman ıskaladığımız bir Dünya Kupasından sonra…

Yine de ne kadar umutlanmıştık Euro 2024’e ev sahipliği yapacağız diye, ne kadar umutlanmıştık futbol eve geliyor diye, umutlanmıştık güzel günler göreceğiz çocuklar diye…

Ama olmadı, UEFA’nın Euro 2024 kararı Almanya oldu. Salim kafayla düşününce, bir tarafta dört dünya kupası, üç Avrupa şampiyonası kazanmış, en az 20 bin kapasiteli 46 stadı olan futbol ülkesi Almanya, diğer yanda başkentinde stadı olmayan, 1958’den beri sadece bir Dünya Kupası’na katılabilmiş güzel ve yalnız ülkem. Adının başına eğreti bir “Süper” sıfatı takılmış bizden başka kimsenin izlemediği Ligde başkentin bir, alt ligde iki takımı var ama üçünün de oynayacak stadı yok, maç günleri düşüyorlar yollara, malum bize her yer deplasman! “Hangi medeni futbol ülkesinde bir başkent takımı evinde oynaması gereken maçı 300 kilometre ötede oynar?” sorusu sanırım cevap arar bu vesileyle…

Bir de boş tribünler meselesi var atlamayalım. Yakın geçmişte ülkede oynanan genç takımlar şampiyonasını, boş kalan tribünleri hatırlarsınız. Maçlara giriş ücretsiz olduğu halde ilgi yok denecek kadar azdı. Futbolu üç takımdan ve renklerden ibaret bilmiş, o güzel oyunun özünü değil, magazinini seven, büyük puntolarla yazılan her şeyi gerçek sanan beter bir futbol düzeninin sonucu o manzara. O güzel oyunu formalara takılan yıldızlardan, köprülere asılan bayraklardan ibaret sanan, önündeki maçlara bakmaktan kaçırdıklarını göremeyen futbol nesilleri…

Oysa kimselerin futbolu sevdiği yok gerçekte. Sevseler yapayalnız bırakırlar mı doğup büyüdükleri şehirlerin takımlarını, futbolu sevseler boş kalır mı maç günleri tribünler? İnanmayan baksın borç batağında inin inim inleyen Anadolu kulüplerine, parasızlık, ilgisizlik, sahipsizlik, yalnızlık, kötü yönetim yüzünden tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş nicesine. Yakın geçmişte bir Kocaelispor maçında gözüme çarpmıştı, makûs kaderine terk edilmiş yeşil-siyahlı takımın çaresizliğini anlatan, tribünde bir başına oturan taraftarın elindeki pankart: “Türkiye’ye bakan Kocaeli bir Kocaelispor’a bakamadı...” Ülke futbolunun röntgenidir o pankart aslında, malum bir damla kan vücuttaki tüm hastalıkları anlatır…

Futbol yalanı ile örülmüş yurdun her köşesinde, Edirne’den Van’a… Gördükleri futbol rüyasının gerçek olduğunu sanan, büyükler masalına sapına kadar inanmış, ama her Avrupa macerasında silkelenerek yaka paça rüyadan uyandırılan nesiller bizimkisi… Sonra yeniden uyutulan... Futbol sandığı oyunu pek seven, ama işte kandırılmış, aldatılmış... Futbol sandığı şey aslında Türk’ün Türk’e masalı… Sonuç hep hüsran haliyle… Futbol ülkesi olmayan bir coğrafyaya dünyanın en büyük turnuvasının ev sahipliğini verirler mi, istersen sor kendine…

Sorunlar sadece bunlar değil elbet, insan hakları, basın özgürlüğü, yasaklar ve elbette ulaşım meselesi atlanmasın. Londra’dan Ankara’ya direk uçuşun yok ama Barcelona’ya, Manchester United’a sponsor olmuş hava yolların var! Bu ne yaman çelişki anne! Ülkenin dört bir yanında gıcır gıcır statlar ama gidecek yol yok, zeminler patates tarlası, tribünler boş, kulüpler borç batağında, üstüne Passolig çilesi. Koca sezonu üç beş kıytırık toz duman derbiye bağlanmış, “Vur de vuralım!” diye tezahüratın var ama futbol sevgin yok!

Yasaklar demişken, ülkede bira reklamı yasak oysa Avrupa’da bira futbolun mezesi. Biranın olmadığı futbol şöleni olur mu! Senin adamlara sunduğun, maçtan sonra kebapçıda ortaya karışık. Oysa futbol kültür meselesidir, sevda işidir, hayattır, hayatın içinde ne varsa futbolda vardır. Ülkede futbol kültürü ve sevda olmadıktan sonra her yana maç günleri boş kalan statlar yapsan ne fayda!

Bir daha asla çekilmeyecek güzellikte bir filmin en güzel abisiydi Tuncel Kurtiz, huzur içinde yatsın. Onun anlatım tarzıyla söylersek: “Mesele Avrupa’nın bizi sevmemesi değil yeğen, mesele bizim her geçen gün Avrupa’dan uzaklaşmamız…”

Velhasıl sonuca şaşırdık mı? Elbette hayır. Herhangi bir futbolsevere, “Allianz Arena’da mı maç izlemek istersin yoksa Osmanlı Stadında mı?” diye sorsan hangisini seçer sence?