Tarihsel olarak işgal evlerinin yaygın olduğu Berlin’de artan kiralara ve konut sorununa tepki olarak gerçekleştirilen işgaller farklı yaşama kültürleri ortaya çıkardı. Biz de bu deneyimleri anlayabilmek için sakinlerinden ortak yaşamlarını anlatmalarını istedik

Ev işgallerinin yarattığı kültür

Ayşegül Ilgın/Berlin

Almaya’nın başkenti Berlin tarihsel olarak işgal evlerinin yaygın olduğu bir şehir. 1970’lerde başlayıp 1980’lerde yaygınlaşan ev işgallerinin ana meselesi emlak piyasası spekülasyonlarına karşı çıkmak, daha demokratik ve katılımcı bir şehir kültürü oluşturmak ve geleneksel evin dayattığı aile ve birey tanımına alternatif olarak bir ‘karşı ev’ oluşturmak idi. İşgal evlerinin çoğu günümüze kadar polis baskınına uğradı ve yasallaştı. Ele geçirilemeyen bazıları ise belediyeler tarafından “işgalciler”e teslim edildi. Bazı işgal evleri belki yok oldu ama savundukları ve tesis etmeye çalıştıkları değerler farklı şekillerde var olmaya devam ediyor. Berlin’deki beraber yaşama pratiği, ev tanımını ve ‘karşı ev’ talebini sorgulamak için güzel bir örnek.

Bu evler genel olarak WG (Wohngemeinschaft) yani ortak yaşama alanları olarak adlandırılıyor. İnsanların birlikte yaşamayı tercih etmelerinin en önemli sebebi de Berlin’deki konut sıkıntısı. Kendi başına kira kontratı sahibi olabilmenin koşulu kiranın en fazla yüzde 30’unu teşkil ettiği yüksek bir maaş, tam zamanlı bir iş ve hatta bazen güvenilir görünen bir CV olduğu için, birçok insan resmi ev piyasasının dışına itilmiş oluyor. Yani ekonomik koşullar ev tanımını dönüştürüyor. Yalnız yaşayabilmeyi karşılayabilecekken kolektif bir düzenin parçası olmayı tercih edenler de var. Önceden imkansızlıktan doğan bu yaşam formları, şimdinin iyi gelirlilerine başka bir yaşam şeklini mümkün kıldığından cazip görünüyor. Artan bireyselciliğe verilmiş kolektif bir cevap oluyor evler. Bunun dışında toplumun dayattığı giyim kuşam, cinsellik, beslenme, düşünme motiflerini reddeden insanlara kurtarılmış alanlar hatta mikrokozmoslar sağlayan pek çok ev de mevcut.

Biz de bu mikrokozmosları yakından anlayabilmek için sakinlerinden evlerini ve ortak yaşamlarını anlatmalarını istedik. Aile dışında kalan toplumsal yaşamın sınırının daire kapısından değil, oda kapısından geçtiği bu evlere yakından bakmak ve mevcut çeşitliliği yansıtmaya çalıştık.

Politik Gözlük

Martin’in yaşadığı ev 9 kişilik. Berlin’in göçmen mahallelerinden olan ama son zamanlarda adı soylulaştırma ile anılan Neukölln’ün göbeğinde bulunan bu ev, kolektif yaşam modeline örnek teşkil ediyor. Hem evin giderleri ortak, hem de yaşayanların politik fikirleri. Eskiden bir fabrika olan bina, farklı ev modellerini barındırıyor. Yalnız yaşayanlar, aileler, kolektif evler mevcut. Her komün evinin kendine özgü bir adı var. Her isim bir kimlik ve her kimlik başka kuralları beraberinde getiriyor. Farklı ülkelerden, sınıfsal arka planlardan ve tarihlerden gelen insanları birleştiren, etraflarında olup biteni aynı algılamalarına ve aynı tavrı almalarına neden olan ortak politik gözlük.

Vejetaryan Bir Ev

Tobi’nin yaşadığı ev de 9 kişilik. Kiracı ararken, ilanlarda evin vejetaryen olduğunu belirtiyorlar. Evde yaşayan herkes vejetaryen olmamasına rağmen, evde et pişirmek ve tüketmek serbest değil. Evler, politik dışavurumun mekanları. Et pişirildiği durumda mutfakta kalan kalıntıların vegan/vejetaryen olanları rahatsız edebilecek olması nedeniyle et pişirmek engellenmiş. Dolaba et koymak, ya da dışarıdan alıp yemek de serbest değil ve evdeki herkes evin bu kimliğinden memnun. Tobi, vejetaryen değil fakat 3 yıldır vejetaryen bir evde yaşamak, hem beslenme alışkanlıklarını hem de bu konudaki görüşlerini büyük ölçüde dönüştürmüş. Evde hep beraber yemek yeneceği akşamlarda, vegan opsiyon tercih ediliyor, çünkü evde 2 kişi vegan. Herkesi dahil eden bu beslenme düzeni, evin diğer bütün kararlarına da yansımış durumda. Bir kişinin evle ilgili alınacak bir kararı veto etmesi, o kararın alınmaması için yeterli.

Feminist Yaşam Alanı

Ece ise feminist bir evde kalıyor. 5 kişi yaşıyor, 4 kadın 1 erkek. 3’ü akademik olarak cinsiyet çalışmaları alanıyla ilgileniyor. Evin duvarlarında ve buzdolabında feminizm yazıları, afişleri var. Feminizm bağlantılı etkinlikler olduğunda, birbirlerini haberdar ediyorlar. Bu bekledikleri bir kitabın çıktığının bilgisini paylaşmak ya da bir feminist teorinin tartışılacağı bir seminere beraber gitme daveti olabiliyor. Ortak yaşam alanları olan mutfakta, düzenli aralıklarla bir araya gelip konuşmalar yapıyorlar. Feminist porno, feminist seks ve taciz sık konuşulan konular arasında.

Feminist fikirlere aykırı söylemlerde veya hareketlerde bulunan insanlar, evde uyarı alıyor. Ece bu evin, bir güven ve huzur ortamı sunduğunu ve bu dayanışmanın içerisinde kendini güçlü hissettiğinden bahsediyor.

Tanımlanan Marjinallik

Bir diğer beraber yaşama pratiği biraz daha radikal. Almanya’da Freikörperkultur (FKK) yani çıplaklık kültürü bir hayli yaygın. Havuzların, sahillerin ve saunaların çıplak bölümleri mevcut. Bazıları bunu ev yaşantılarına da yansıtmak istiyor. Bu evlerde çıplak dolaşmak serbest. Bu pratiğin, çıplaklığı cinselleştirmeye karşı geliş, günlük hayatın giyim kuşam kural ve baskısından ev ortamında uzaklaşabilme, doğal ve özgür hissetme isteğiyle alakalı olduğunu vurguluyorlar. Ev ilanında detaylıca evin kuralları ve üyeler arasındaki ilişkiler anlatılıyor. Kalan kimileri için yeni bir macera, kimileri için bir sığınak oluyor.

İki aileyle yaşıyor

Bazı birlikte yaşama pratikleri, evin sakinleri arasında bir ortaklık olmasını şart koşmuyor. Alex, 3 odalı bir evde iki aileyle birlikte yaşıyor. Odanın birinde bir baba-oğul, diğer odada bir evli çift ve üçüncü odada Alex yaşıyor. Yaş ortalaması arttıkça, birlikte yaşama pratiğinde hayatlar birbirine daha az değiyor. Bu evde, birbirleriyle zaman geçirme zorunlulukları, ortak fikirleri savunma durumu söz konusu değil. Bu tür bir evin tercih edilmesi çoğunlukla maddi olarak bir evi karşılayamayacak olmaktan ve ev bulmanın zorluğundan kaynaklanıyor.
Ayrıca, yeni bir formül olarak Küme evleri (Clusterwohnungen) geleneksel ev ile paylaşım evleri arasında ayrı bir seçenek sunuyor. Evin içinde birçok oda var fakat mutfak ve banyo diğerleriyle paylaşılmıyor çünkü her odanın kendi mutfak ve banyosu var. Berlin’deki Spreefeld projesi buna bir örnek. Beraber yemek yapmak, spor yapmak gibi ortak ritüelleri var. Bu ise emlak piyasasının, aile yaşantısını ve ailenin sınırlarını dönüştürmesinin bir örneği.

Soylulaştırmaya Karşı

Bu kararlarda soylulaştırma süreçlerinin ve konut sıkıntısının payı da elbette büyük.

Soylulaştırma süreci pek çok kişinin ev tanımını ve beraber yaşama pratiğini etkilemiş durumda.

Sosyal konutların özelleştirilmesi konut piyasasında tekelleşmeye ve pek çok alt gelir grubuna ait kişinin evinden olmasına neden oluyor. Şehir Planlama araştırmacısı ve aynı zamanda da kiracı inisiyatiflerinde aktif rol alan Francesca Guarascio bu konuda, soylulaştırma karşıtı hareketlerin, sosyal konutları satın alıp serbest piyasaya sunan şirketlerin elindeki tekeli dağıtmak ve sosyal devlet uygulamalarını kuvvetlendirmek olduğunu söylüyor.

Neticede, yeni ekonomik koşullar ve şehrin yeni sınıfsal yapısı daha esnek beraber yaşama pratikleri ve yeni ev tanımları doğuruyor. Sosyal formların oluşumunda ekonomik gerekliliklerin önemli rolünü, Berlin’deki konut piyasası bize gösteriyor.