Yayla serinliğine ihtiyaç duyulan günlerden biriydi. Konvoy yeşillikler içinde ağır ağır tırmanırken, doğa tüm güzelliği ile kendini karşılıksız sunmaktaydı.

Yayla serinliğine ihtiyaç duyulan günlerden biriydi. Konvoy yeşillikler içinde ağır ağır tırmanırken, doğa tüm güzelliği ile kendini karşılıksız sunmaktaydı. Sabahın sisi dağıldım dağılacağım kararsızlığında iken, kuşlar hep bir ağızdan cümbüşe çoktan başlamıştı bile. Çiçeklerin bekaretini bozan arılar birbirleriyle yarışıyorlardı. Ulu çınarlar yalnız, ince kavaklar çoğul haldeydiler. Kavaklar susuzluktan olsa gerek biraz güçsüz kalmışlardı. Yanıbaşındaki güçlü çınarın kavağa faydası yok iken ve de  su söğütten rüşvet alırken, yazı kışı bir küçük burjuva çamlar, turşu tadında stand-up yapıyorlardı.. Kent çıkışında, egemenlerin referandum siyaseti gibi sığ ve kirli akan ağustos dereleri, yükseldikçe yerini ince, berrak, içi dışı bir dereciklere bırakıyordu.
Direksiyonunda Dümenci Holi’nin oturduğu siyah pikap Dümencinin ağırlığından olsa gerek konvoyun en ardında kalmıştı. Hacı her zamanki gibi Dümenci’ye takılmaktaydı;
“Heyy, Dümenci direksiyonu kıbleye kır namaz kılacağım.”    
“Olur Hacı kırayımda hep beraber uçurumun dibine. Bak etrafına şöyle bi, cennete geldik  Hacı cennete. Artık namaza ihtiyacın kalmadı.”
“Boşuna yorma kendini Holi abem, Hacı Amcam huri olmayan yere cennet demez, bilmiyon mu?” diye kocaman  dudaklarından tükürükler saça saça lafa girdi Saffet. Yada mahallelinin ünlemesiyle Saf Safo. Saffet, namı diğer Saf Safo sıklıkla,  alıklığın zirvelerinde dolaştığı için mahalleli ona bu adı yakıştırmıştı. Hacı doğanın büyüsüne kapılmış, kendi deyimiyle ‘çoş çoş olmuş’ Safo’ya çıkıştı;
“Sus,  boş boş konuşma dümbelek dudaklı!”
Yolu giymeyen yolu sürdüremez demişler. Yolu zevkle, ve de şevkle giyinen konvoy üyeleri nihayet rüzgarlı yaylaya gelmişti. Duru gölde tepeler doğru çekilmiş çamların gölgesi yansıyordu. Göl ile çamların arasını yemyeşil çayırlar halı gibi kaplamıştı. Toprağın bağrından fışkıran bitki örtüsü, toprağı bağrında gizlemişti. Yani anlayacağınız sine sineye müthiş bir aşk yaşanıyordu. İki çamın arasından kendini bu aşkın içine bırakmış  pınara ormancılar ağaçtan kocaman Pinokyo burnu bir oluk yapmışlardı. Başını Cenap Hoca’nın çektiği ekip Pinokyo burunlu pınarın yanı başına konuşlandı. Kısa zamanda (belki de uzun zamanda, zira burada zaman angarya değildi..) kahvaltı hazırlanmış, çaylar bardaklara dökülmüş, sohbet koyulaşmıştı. Sırçınar’ın  çay ocağını yaylaya taşıyan fiiktan;
“Orduya yetecek kadar çay demledim. Benden bu kadar arkadaş, gerisi sizlere kalmış, her kes servisini kendi yapacak, anlaşıldı mı?."
Ekip hep bir ağızdan; “Evet, anlaşıldı.”
Kasap Hüseyin sapından çıkmış keser gibi ayağa fırladı; “Evet diye bir şey yok. 12 Eylül’e kadar ‘evet’ yok anlaşıldı mı?”
Ekip hep bir ağızdan seslendi; “evet.”
Yahu ben diyorum, siz ne yapıyorsunuz. Bakın bu son olsun!”
Cenap Hoca; Hahh,  tamam burayı da panayır yerine çevirdiniz. Meydanlardaki it dalaşını buraya taşımayın gözünüzü seveyim.
Hacı; “Kasap bak şimdiden söyleyeyim ben burada ‘hayır’ propagandası yaptırmam. Kasap Hüseyin çoktan gardını almıştı; “Sen kendi ‘evet’ propagandanı yapmakta serbestsin Hacı. Zaten sendeki bir bardak suya iki damla akıl, fikir, gerisi sabaha kadar zikir. O da bu topluluğa işlemez. Kendin söyler kendin dinlersin.”
Hacı, kendi içine yankılanan, kuyudan gelir gibi bir sesle bir şeyler mırıldandıysa da rüzgarın uğultusunda o da kayboldu gitti. fiiktan’ın çay ocağından bardağını dem dolduran Hıdır Dayı Cenap Hoca’nın yanına oturdu. “Hüseyin’i anladık da, 12 Eylül Anayasası ortada dururken. Siz neden ‘hayır’ diyorsunuz Cenap Hoca?
Cenap Hoca; “Gereksinim demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, sosyal bir Anayasadır. Ne mevcut Anayasa ne de AKP’nin Anayasa Paketi bunu sağlamıyor. 24 Ocak karaları gibi, YÖK, RTÜK, EPDK vb kurum ve kurullar gibi, din dersleri zorunluluğu gibi, güvencesiz bir çalışma yaşamı gibi, % 10 seçim barajı gibi, eğitim ve sağlık başta olmak üzere piyasalaştırma ve özelleştirmeler gibi pek çok 12 Eylül ürününü içinde barındıran bu Paket ‘hayır’ı hak etmiyor mu?”
“Peki hiç mi olumlu şeyler yok bu Paketin içinde?”
“Çıkmaz Sokak Fikir Kulübü üyeleri senin gibi düşünüp ‘yetmez ama evet’ diyorlar. Makyaj maddelere tav olmak niye Hıdır Dayı? Çocuk haklarına ilişkin madde örneğin. Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesinin 17. maddesine, çocuğun gelişiminde devletin yükümlülüğünü içeren 29. maddesine, 30. maddeye koydukları çekinceler ortada iken bu perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi? Umreye gidemeyen vergi kaçakçılarının önünü açan madde mi olumlu sence? Vatandaşın İnsan Hakları Mahkemesine gitmesinin önünü tıkayan Anayasa Mahkeme’sine bireysel başvuru mu olumlu madde dediğin? Grevsiz toplusözleşme mi?
Ya da grev erteleme yetkisi ellerinde silah gibi dururken genel grev ve dayanışma grevinin önünü mü açıyorlar sanıyorsun? Geç bunları Hıdır Dayı. Gel sen de pazarlıklara geleceğini emanet etme ‘hayır’ de!”
“Peki ‘hayır’ çıkar mı sandıktan sence?"
“Bilemem ama bir fıkra anlatayım istersen yanıt olsun. Temel koşa koşa sigorta acentesinden içeri girer.Yangın sigortası yaptırmak istediğini söyler. Sigortacı, bir form uzatır ve doldurmasını ister. Temel ter içinde çıkışır; "başlarım senin formuna ev yanıyor ev.".