Evde ve sokakta kamunun dikizciliği

DUYGU AKPINAR

Annemle babam yeni ayrıldığında annem yaşadığımız yerden taşınmak istedi. Sokak başlarında oturan serseriler, sözlü ve cinsel tacizlerden korkuyordu. Çalışırken bizi evde tek başına bırakmaktan, evde kalsak bile evimizde rahatsız edilmekten korkuyordu. Ev gibi güvenli bir alanda bile ‘dul’ bir kadına yer yoktu. Taşınırken daha güvenli, daha çok balkan göçmenin yaşadığı yerlerde ev baktı. Ev bakarken dul olduğunu duyan bazı kişiler ‘oğullarını ayartır’ diye ev vermediler. Taşındığımız yerde akşamları eve daha rahat girip çıkabiliyorduk, sokakta kimse bize laf atmıyordu, annemin kapısına kimse dul diye dayanmıyordu. Biraz daha fazla para verip özgürlüğümüzü bir nebze olsun satın almıştık.

Türkiye’de özel alanda da kamusal alanda da kadınlara huzur yok. Evini gözetleyen komşudan, kimin girip çıktığı ile ilgili yorum yapan bakkala, yol da takip eden erkekten, gözünü dikip bakan, süzen izleyenden, otobüste dur kalk yapan aracın sarsıntısını fırsat bilerek dokunan erkeklerden kadına huzur yok. Ne zaman bunu dile getirsek her yerden “Bizi onlarla bir tutuyorsunuz, bütün erkekler aynı değil” diye bağırıyorlar. Hatta kendilerinin yaptığı iyi davranışlardan bahsediyorlar. Neymiş efendim, rahatsız olan kadın gördüklerinde hızlı yürüyüp öne geçiyorlarmış. Bu gösterdikleri çabanın her yerde takdir edilmesini istiyorlar, bununla övünüyorlar ama kadınların her adımda içinde taşıdıkları güvercin tedirginliği anlamamakta ısrar ediyorlar.

YEREL YÖNETİMLER ÖNLEM ALABİLİR

Sadece cinayetlerden, dayaklardan korkmuyor kadınlar; sokakta tek başına güvenli yürüyememekten, karanlık sokaklarda tek başına yürürken hissettikleri tedirginlikten, toplu taşımada son kalan olmaktan, evlerinde tek başına yaşayan bekar kadın olmaktan, dul olmaktan, öğrenci olmaktan, sevgilisinin eve gelip gitmesinden, sokaklarda sürekli üzerlerinde olan gözlerin evlerde devam etmesinden korkuyorlar.

Yozgat’a öğretmen olarak atanan kadın öğretmenin oturduğu dairenin anahtarını kapıcıdan alıp eve giren mahalledeki yaşlı bir erkek, evinin koltuğunda otururken şok olmuş kadına ‘Eee hadi! Sen buraya yeni taşınan bekar öğretmen değil misin?’ sorusuyla şok olan kadın öğretmenin hikâyesini hiç unutamam. Üniversitede erkek arkadaşımla beni sürekli birlikte gören kuruyemişçinin ‘Siz simdi ne yapıyorsunuz, evli hayatımı yaşıyorsunuz?’ diye sorarken kapının girişini kapatan başka bir esnaf arkadaşının bakışlarını hiç unutamam.

Bunun gibi binlerce hikâyesi vardır bütün kadınların, elimize mikrofon alıp çıksak, İstanbul’un zengin fakir bütün sokaklarını dolaşsak her kadından farklı bir hikâye dinleriz. Hâlbuki küçük uygulamalarla kadınları daha iyi hissettirebilecek yerel yönetimler bunlara önem vermiyor, kadınları dikkate almıyorlar. Yok hissettirildiğimiz başka bir yer daha peyda oluyor.

Bir dönem sosyal medyada her yaştan bekar kadınlar, evlerinde tek kalırken apartmandan ya da dışarıdan gelecek tehlikelerden kaçınmak için aldıkları önlemlerden bahsettiler. Kimisi kapısının önüne ayakkabı koyduğundan, kimisi iki kişilik yemek söyleyip kurye içeri geldiğinde içeri seslendiklerinden bir sürü deneyim paylaştılar. Yaşadığın muhittin güvenli olup olmaması bunları çok da etkilemiyor. Artan kiralarla şehir dışına itilen kadınların güvensizliği, korkuları gittikçe artıyor. Bu korkular histeri krizleri değil, gerçeğin ta kendisi. Göçmen kadınların evlerinde öldürülmesi örnekleri de az değil Türkiye’de. Bütün ırklardan, sosyal kesimden, dinden, mezhepten kadınlar benzer şekillerde şiddete maruz bırakılmaları her geçen gün artıyor.

HUZUR KADINLARIN MÜCADELESİYLE GELECEK

Kadınlar güvenli hissettikleri, daha doğrusu güvende olmaları gereken evlerinde bile izleniyorlar, takip ediliyorlar, kapılarına birileri dayanıyor; ev sahibi, emlakçı, karşı komşu, alt komşu, bakkal, manav, kasap... Kendilerine hak bilerek kadınların namus bekçiliğini yapıyorlar. Kendi kırılgan erkekliklerini kadınları ezrek, şiddet uygulayarak tamamlamaya çalışıyorlar. Bu kimi zaman eve gelen erkek birey üzerinden, o eve geliyorsa, biz de geliriz düşüncesiyle namus bekçisinin ‘namusa’ göz dikmesiyle oluyor, bazen “Mahallemizin kızı onu ancak biz koruruz” düşüncesiyle, kimi zaman kendi namuslarının kırılmasıyla birlikte geliyor.

Geçtiğimiz yıl, Beşiktaş’ta evleri izleyerek birçok kadını taciz eden adam için sosyal medyada bir sürü erkek aynı minvalde twitler atmıştı. “Böylesi bize denk gelmiyor ki”, “Orada hiç erkek yok muymuş, adamı dövememişler”, “Bu kızın abisi, babası yok muymuş” hatta ünlü bir müzisyenin “Burası bilmem ne sokak değil mi?” yazarak taciz edilen kadınların adresini ifşaa etmesine kadar gitti. Bilerek yapılan bir şey olduğunu düşünmüyorum ama erkeklerin iyiliğinden maraz doğuyor. Söylemleriyle bütün şiddet çemberini yeniden yaratıyorlar. Bütün sokaklardaki şiddeti, evlerdeki dikizlemeyi en baştan en baştan tekrar simule ediyorlar. Kadınların mücadelesini anlamadıkları her halinden belli olan, okumuş, entelektüel, eğitimsiz, mahalle delikanlısı, mahalle abisi erkekler her yerde ahkam kesiyorlar, her alanda var olmak istiyorlar.

Kadınlar her yerde özgürleşene kadar, taşrada, kentte, tarlada, sokakta, iş yerlerinde, evlerinde mücadele etmeye devam edecek. Nerde, Ne zaman, Neden, Nasıl, Niçin, Ne, Kimle? Sorularının kadınları suçlu ilan etmek için sorulmadığı güne kadar anlatacaklar. En önemlisi kimsenin namusu olmayacaklar. Huzur, sokaklara, evlere kadınlarla gelecek. Kadınlar değiştirecek. Gelecek biziz; sadece tarihi anlamda da değil, her alanın öncüsü, sırtlayıcısı biziz. Tersine dünyayı elbet kuracağız.