Gıda fiyatlarındaki artış durmuyor. İster hayvansal, ister bitkisel olsun her şeyin fiyatı sürekli bir biçimde artarken erişim güçlüğü de artıyor. Toplumun geniş kesimlerinin derinleşen yoksulluğu gibi yetersiz beslenme ve açlığa bağlı riskleri de artıyor. Evdeki hesap çarşıya bir türlü uymuyor. Hanelerde bütçe planlaması yapılamıyor.

Geçtiğimiz iki yılı ekmek kuyruklarıyla geçirdik. 2021 yılı Ocak ayında İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından alınan kararla İstanbul’da 200 gram ekmek 1.50 liraya çıkmıştı. Halk Ekmek 1 lira olan 250 gramlık ekmeği 1,25 lira yapmıştı. 1 Ocak 2023 itibariyle ise İTO’ya bağlı fırınlarda 200 gram ekmeğin fiyatı 5 lira oldu. Halk Ekmek’te ise 250 gr normal ekmek 3 lira oldu. Bu iki yıllık süreçte ekmek kuyruğuna, yağ ve şeker satışlarına kota getirilmesi de eklendi. Şeker karaborsaya düştü. Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’nun mart ayı Halkın Enflasyonu Araştırması’na göre ise son 12 ayda ekmek, un, bulgur, makarna fiyatları %85,2, et-balık fiyatları %95, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatları yüzde 116 oranında arttı.

***

Bunun tüketiciye yansıması ise, özellikle de çocuklar için içler acısı bir tablo ortaya çıkardı. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 6 aylık ve daha yukarı yaştaki çocukların sadece yüzde 10,9’u ise fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagilleri her gün tüketebiliyor. Meyveyi her gün tüketebilen çocukların oranı yüzde 50,5. Sebzeyi her gün tüketebilen çocukların oranı yüzde 33. Buna karşın çocukların yüzde 62,4’ü ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyecekleri her gün tüketiyor. Şeker, çikolata, cips, şeker içeren alkolsüz içecekleri tüketen çocukların oranı ise et, tavuk veya balık tüketebilenlerden daha yüksek seyrediyor. Zira son verilere göre Türkiye’de yoksul ya da yoksun olarak tanımlanan ailelerin oranı yüzde 40’ın üzerinde.

Şüphesiz ki bu tablonun son günlerde “ucuz” et için oluşan kuyrukları açıklayıcı bir niteliği var. İktidarın buna dair adımı ise tüm zamanların en utanç vericisi niteliğinde denebilir. Et ve Süt Kurumu (ESK), Ankara’daki satış mağazası değiştirilerek, arka sokağa alınarak görünmez kılınmaya çalışıldı. Fakat nafile. Öyle ya yoksul ya da yoksun olarak tanımlanan ailelerin oranının yüzde 40 olması durumun gizlenemeyeceğini gösteriyor. Kuyrukta depremzede vardı. Emekli vardı. Engelli vardı. Çocuğu için bekleyen anne ve babalar vardı. Yüzleri düşük ve öfkeli yurttaşlar vardı. Kuyruk hepimizin hikayesini anlatıyordu.

***

Öte yandan şu haklı sorunun tekrar edildiği görünüyor: Dünyada gıda fiyatları son 10 aydır aralıksız olarak azalırken, Türkiye’de son 34 aydır gıda fiyatları neden artıyor? Zira 2021’de uzayan ekmek kuyrukları ve artan gıda fiyatları için kuraklık ve savaş gibi faktörlerin gerekçe gösterildiği bir döneme girilmişti. Bu anlatıya göre dünyanın her yeri gibi Türkiye’de de fiyatlar artıyordu. Kuşkusuz ki pandemi, kuraklık ve savaş gibi küresel ölçekli sorunlar her yeri belli ölçülerde etkilemekteydi.

Türkiye’deki gıda enflasyonu koşullarını diğerlerinden ayıran önemli bir faktör ise dışa bağımlılığı. Tohumda, gübrede, girdinin her türlüsünde.... Yerel üretimi zayıflatan tüm bu unsurlara toprağın da tarım dışı kullanımının artması eklenince ekecek toprak, tohum, onları besleyecek gübre, besin kalmayınca ve üretilmeyince, hasat dönemlerinde ithalat teşvik edilerek yerel üretimin kökü kurutulunca, üstüne bir de üreticinin pazar erişimi sağlanamayıp tedarik süreci de tüccara, şirketlere teslim edilince fiyatlar da düşemiyor.

Kuşkusuz bu tablo iktidarın piyasa güdümlü gıda ve tarım politikalarının da bir sonucu. Bir türlü çare üretemiyor. Asla ders de almıyor. Hiçbir yaraya derman olmayan politikaları sürdürme gayretine bunları gizleme çabası ekleniyor. Diğer yandan, her şeyin fiyatı yok pahasına artarken tüketici güven endeksi ise ülkede düşüş eğilimine giren tek göstergeyi oluşturuyor. Giderek daha da derinleşen sorunların tekrarından kurtulmanın yollarından biri de yukarıdaki tabloya duyulan güvensizliği sandıklara yansıtmaktan geçiyor.