Geçen hafta bu kışın sert geçeceğine dair bir tüyo ile yazıyı noktalamıştım...

Geçen hafta bu kışın sert geçeceğine dair bir tüyo ile yazıyı noktalamıştım. Kızılderili şefin hava durumunu sorduğu meteorolog gibi bende memleketimin ve dahi diğer coğrafyaların Kızılderilileri'ne baktım, görebildiğim sert bir kışın dünyanın üzerine çöreklenmek üzere olduğu…

İlk aşamada görünen bizim coğrafyanın Kızılderilileri ne yakın geleceği ne de uzağı pek düşünmüyor. Aslında şöyle söylemek daha doğru olur; düşünemiyorlar.. Düşünemiyorlar, zira günü kurtarmakla meşguller. Hepi topu tüm düşündükleri birkaç ay içerisinde ödenmesi gereken taksitler,evin, arabanın taksiti çocuğun okul taksiti vd taksitler.. Dövizle yapılmış borçlanmalardan dolayı her gün doların, Avro'nun tırmanışı midede kramplar yaratıyor. Öyle ki sabah yapılan hesap akşama tutmuyor. Kimden, nereden, nasıl borç alınacağı, kime, nasıl, nereden ödeme yapılacağının hesapları anlık borsa gibi devamlı değişiyor.

Bu sözünü ettiğim kesim her geçen gün giderek yoksulluk sınırına doğru evrilen orta kesim vatandaşların oluşturduğu aileler…Bir de her geçen gün malının yerine yenisini koyamayan esnaf var. Aldığı makinenin taksitini ödeyemeyen imalatçı esnaf var. Giderek daha az ve uzun aralıklarla müşterinin uğradığı tamirci esnafı var.

Gübreye gelen zammın, elektriğe yapılan sübvansiyonun kalkmasının derdine düşmüş yarın gelecek faturaları düşünen köylü var. Elleri başının arasında artık bulutlara bakamaz olmuş köylüler..

Üç otuz paraya iş bulabilmiş, her an kapının önüne konma tehdidi ile günlük hayatı ancak götüren yoksul ve işsizleri ise hiç dile getirmiyorum. Onlar değil gelecek ayı, yarını nasıl deviririm telaşı içindeler.

Dolayısıyla hiç biri bu kış nasıl geçecek telaşında değiller. Tüm telaşları yarını nasıl atlatırım, günü nasıl kurtarırım üzerine.

Hal böyle olunca hanelerde en büyük sıkıntıyı yine kadınlar çekiyor. Geçim sıkıntısından sinir küpüne dönmüş koca, eve gelince kocasından başka dertlenecek kimsesi olmayan karısına şu yada bu şekilde şiddet uyguluyor. Kadına şiddet konusunda hiç kimse, nedeni, niçini sorgulamıyor. Kimse, medar-ı maişet motorunun insanların üzerine nasıl sürüldüğünün hesabını tutmuyor. Yasaların yetersizliği, kolluk kuvvetlerinin koruma sorunu hukuksuzluk vs.. hepsi gerçek nedenin önüne geçen ikincil sorunlar..

Şiddet şiddeti doğurur derler. Hanede kocadan başlayan şiddet, kadına, kadından da çocuğa yöneliyor. Dolayısıyla şiddette son nokta çocuk olmakta.

Türkiye, istatistiğin tutulmadığı, tutulsa da gerçeği yansıtmadığı bir ülke. Örneğin ‘çocuk yoksulluğu’ üzerine bir istatistik arasan da bulamazsın. Bırakın istatistiği ‘çocuk yoksulluğu’ diye bir kavramdan çoğu kişinin haberi bile yoktur. Oysa, çocuklara yansıyan yoksulluk ve şiddet gelecek açısından son derece önemlidir.

Arap baharının yaşanmasında en büyük neden sokağa dökülen gençlerdi. Bu gün Mısır meydanlarında, Tahrir’de yine gençler sokaklarda. İspanya’da, İtalya’da, Yunanistan’da, Portekiz’de, Şili’de, Arjantin’de hep gençler sokaklarda…

Geleceği karartılmış dünün çocukları bu günün gençleri, isyandalar..

Bu gün dünyanın refah düzeyi yüksek denen ülkelerinde dahi yoksulluk, özellikle çocuklara ve gençlere yansıyan yoksulluk giderek yükselmekte ABD'de Bilimler akademisinin verilerine göre çocuklar Arasında yoksulluk toplam çocuk nüfusunun nedeyse üçte birine dayanmış vaziyette. Kapitalizmin kalbinde gelecekte spazmlar meydana gelmesi sürpriz olmamalı.

Dönelim Türkiye’ye, bu ülkenin şiddet ve yoksulluk içindeki çocukları, yarın birer genç olacaklar. Ve bir gün gelecek ki stadyum önlerinde, birahane çıkışlarında, orada- burada birbirlerini bıçaklamayı bırakıp ortak yönlerini, mutlak sorgulayacaklar. Bir gün gelecek ezilenler, ezenlere bakışlarını yönlendirecekler. Bu ülkenin meydanları böyle boş kalmayacak.

Şimdiden bunun ip uçları görünmekte, sokak yürüyüşleri, mitingler gün geçmiyor ki olmasın..

Direnenlerin örgütlü mücadelesi bu kez merkezden çepere , çeperden merkeze ikili bir karakterle ve birbirini etkileyerek genişlemekte. İşte kapitalizmin korkulu düşü bu ve gerçeğe dönmekte olduğunun ıstırabını yaşamakta. Ve elbetteki çıkış için elinde daha fazla baskı ve şiddet silahından başka bir şey yok.

Şimdi bir kez daha görünen şu ki “bu kış gerçekten sert geçcek”…