Kaldığımız yerden devam edelim; Saray-AKP iktidarı hangi argümanlara sığınırlarsa sığınsınlar, ister “Türk Tipi” ister “Osmanlı Tipi” desinler, bu, küresel tipte tek adamlık sömürü rejimidir!

İstedikleri kadar “milli irade” desinler, bu halk iradesinin teslim alınması ve gasp edilmesidir. Ekonomik, siyasi, idari, hukuksal, askeri güç, irade ve yetkinin tek bir kişinin eline ve insafına bırakılmasıdır. Denetimsiz ve kontrolsüz bir güç inşasıdır.

EVET ‘Yerli ve Milli’ değildir
Bu küresel projenin ruhunda tek bir yerlilik vardır. Türk İslam sentezi! Türk İslam sentezcilerinin içerdeki yerli ve milli hamasetleri şöyle dursun; dışardaki küresel aklın “bizim çocuklar” dediği kesimler olduğu gerçeğini, tarihsel belleğimizde yerini koruyor. Küresel akılla sola ve Köy Enstitüleri’ne karşı dernek kuranlar bunlardı. ABD’nin 6. Filosu’nu kıble yapanların da… Onlar için darbe yapanların da… Dillerinde Türk İslam sentezi, kalplerinde sağ liberalizm, ceplerinde dolar var, kıblelerinde Washington var!

Devleti şirketleştirmek için tek adam rejimlerine, kalplerindeki üst akıl destek verir. Küresel sermaye, sağ liberalizm, yani paranın sahipleri!

Liberalizmin ve küresel sermaye aklının arzuladığı “tek adam rejimleri ve devleti şirketleştirme düzenlemelerini” AKP ve MHP yönetimi tarafından “milli proje” olarak halka, referandum teklifiyle yutturulmak isteniyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye bir anonim şirket gibi yönetilmelidir” sözü halen aklımızda. Bu sermayenin küresel jargonudur!

Devleti bir şirket gibi yönetmek demek, ülkenin geleceği, kamu hizmetleri demokrasi ve adalet adına ciddi kaygı verici bir durumdur.

Çünkü tek adam rejimlerinde bu yetkileri kullanmanın bir sınırı ve denetimi yoktur! Bu bir tür modern feodalizm! Geçmişte, köyün, arazinin, köylünün ve hayvanların sahibi ağalar vardır. Tek adam rejimlerinin de tehlikesi, bu eski feodal gasp rejimlerini, bugün hortlatıp, devletin, halkın, kamu mallarının sahibi tek adamlık ağalık rejimlerine aitmiş gibi kullanmasına yol açacaktır.

Bu durum sadece feodal zihniyete dayalı modern ağalık rejimine değil, aynı zamanda faşizme yol açması da kaçınılmazdır. Mussolini “faşizm şirketçilik diye adlandırılmalıdır. Çünkü şirket ve devlet gücünü birleştirir” derken, tek adam rejimlerinin bu faşizan ruhunu ele savunmamış mıydı?

Tek adam rejimlerinde kullanılan ortak kavramlar ve değerlendirmelerin bu kadar benzerlik içermesine şaşırmayın. Tek adam rejimleri, doğası gereği otoriterliktir, devleti şirketleştirmektir. Devleti şirket gibi yönetmek için, Meclis’i, Yargı’yı, Hukuk’u ve Anayasal Kurumları devre dışı bırakmaktır ya da tek adamın iradesine teslim etmektir.

Devlet şirketinin CEO’su tek adam “ben hepsine yeterim” diyerek, 80 milyonun geleceğine ipotek koyabilir.

Pazarlanacağız ve yoksullaşacağız!

Referandum ile kuvvetler ayrılığının kendisi ve parlamenter demokrasinin işlevi ortadan kalkacağı için, bu “Türk Tipi Başkanlık” talebinin kendisi, aynı zamanda bugün hiç konuşulmayan, devleti şirketleştirmenin, başkanın ise şirket CEO’su yapmanın adıdır.

Başkanlık sistemi, devleti şirketleştirmenin meşru hale getirilmesidir.

Devleti şirketleştirmek ve halkı müşterileştirmek için, Türkiye’yi ciddi şekilde ürkütücü bir yola sokuyor. Tek adam rejimine EVET demek, halka ait olan devleti, tek adama ait şirketleştirmeye onay vermek demektir.

Bu durumda şirketleşmiş devletin şiddetiyle karşı karşıya kalacağız demektir.

EVET demek, devletle, kamu hizmetleriyle, kamusal haklarla, hukuk devleti, sosyal devlet, demokrasi, laiklik ve cumhuriyet gibi kavram ve değerlerle vedalaşmak demektir.

EVET “Türkiye cumhuriyeti devleti şirket, ben de bu şirketin başkanı olayım” teklifine onay vermektir. Referanduma sunulan başkanlık sistemini anlatan Erdoğan, devleti şirketleştirmeyi “Ben ülkemi adeta bir şirket yönetimi anlayışıyla yönetmek istiyorum derdim. Niye, işte hızla yürümek için. Süratle karar almak için…’’ diyerek itiraf etmişti. Bu beyanın kendisi niyetin ve hakikatin itirafıdır.

Asıl ve gerçek niyet bu. Türkiye’yi devlet değil, şirket, demokratik değil, tek adamla yönetmektir. Sağ liberalizm, Thatcher’den İtalya’da Mussuloni’ye, ABD’den Trump’tan Rusya’da Putin’e ve Ortadoğu’daki mezhepçi krallık rejimlerine kadar bu yönetim şekli, yoksulluk, işsizlik, sosyal adaletsizlik, ayrımcılık, kaos ve şiddetten başka bir şey üretmemiştir.

Varlık Fonu AŞ ile adım adım şirketleşmek
Varlık Fonu AŞ bu anlayışın ürünü olarak kuruldu. Türkiye’nin kamusal varlığı olan Ziraat Bankası, Borsa İstanbul, Türksat, Telekom, Halk Bankası, Eti Maden, TPAO gibi kurumlar ve sahil arazileri, kamu mülkiyetleri ile birlikte, devleti şirketleştirmek amacıyla Varlık Fonu adı verilen bir şirkete devredildi. TOKİ ve TRT gibi 32 devlet kuruluşunun da Varlık Fonu devri yoldadır!

OHAL, KHK, Varlık Fonu şirketi arasındaki ilişkiye bakıldığında, devleti şirketleştirmektir. Referandum ise bu arzuyu meşrulaştırılmaktır.

Çözüm halkın sosyal devletini yaratmaktır
Oysa devlet ve anayasa kamusal ve toplumsal bir uzlaşma yapısı olup, tüm toplumsal kesimlerin hak ve çıkarlarına dayanır. O nedenle de insanlık onurunu ve insan haklarını esas alan laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olması gerekir. Anayasa ise sadece “tek adam” için herkes için eşit yurttaşlık ve eşit haklar temelinde özgürlük sunması hedeflenir.

Fakat devleti şirket gibi kurumsallaştırmak ve yönetmek bu ilkelerini ortadan kaldırır.

Şirket, para, emek sömürüsü, ürün, pazarlama, haksız rekabet ve pazar demektir. Bunun için şahıslar adına oluşturulmuş sermaye ve hedefine kazanmak ve kar olan, bir yapıdır. Dolayısıyla bir devlet şirket gibi sosyal felakettir!

Vicdan ve demokratik sosyal akıl tam da bu gerekçelerle sosyal felaketlere HAYIR demeli...