Belli ki çok tartışacağız. İran’daki kitlesel gösterilere nasıl yaklaşmak gerektiği konusunda kimi kesimlerde ciddi bir çekingenlik söz konusu. Rejimin niteliğinden ötürü ona yönelik “modernite” temelli bir muhalefete karşı olmak mümkün değil benim açımdan. Öte yandan söz konusu gösterilere destek veren, kendilerini “modernite”nin merkezi olarak gören küresel emperyal aktörlerle yan yana geliyor olmak da var.

“Arap Baharı” adı verilen emperyal destekli süreçte de benzeri bir ikilem yaşandı. Bir kesim, “Bahar”dan etkilenen ülkelerdeki halk hareketlerinin batı karşıtı olduğunu ileri sürdü ama (diktatörlüğü bir yana) batıya (İsrail’e de) karşıtlığı ile bilinen Libya lideri Muammer Kaddafi’nin linç edilişini nasıl yorumlayacağını bilemedi,örneğin. Bir kesim ise, yaşananların İslamcı ayaklanmalar olduğuna inandı ama ayaklanan kitlelerin Arap Baharı ülkelerinin çoğunda İslamcıları iktidar yapamadığını, yapabildiği ülkelerde de bu iktidarların uzun ömürlü olamadığını kavrayamadı.

“Arap Baharı” süreci ekonomik temelli başlayan, kitlelerin demokratik talepleriyle yaygınlaşan, ancak daha sonra emperyal merkezlerin “Bahar”ın etkisi altındaki ülkelerdeki çıkarlarına uydurmak için müdahale ederek yönünü değiştirdikleri bir süreçti. Sonuçta değişen fazla bir şey olmadı. “Bahar”ın al aşağı ettiği diktatörlüklerden sonra gelen iktidarların eski yönetimlerin kadroları olduğu görüldü. Bu yanıyla emperyal güçlerin “diktatörlerden kurtulmaları” için destekledikleri(!) halkların kitlesel gösterilerinden kendi istedikleri sonucu alamadıkları da yıllardır yaşanan kaostan belli. Suriye’nin “Bahar” etkisiyle başlayan dış müdahaleye olağanüstü direnişinin de emperyal hesapları bozduğunu söylemeye gerek yok. Dolayısıyla “Arap Baharı”ndaki halk ayaklanmalarına destek verirken bu desteğin ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice’ın “Ortadoğu’da sınırları değiştireceğiz” diyerek “Bahar”dan çok çok önce açıkladığı plana uygun olduğunu fark edenler emperyal tuzağa düşmediler.
İran’da yaşananlar “Arap Baharı”nda yaşananlara benzemiyor. Bir çok açıdan öncelikle. “Bahar”ı etkileyen ülkelerde de var sanılan, dolayısıyla yıkılması hedeflenen “batı” yanlısı bir rejim yok İran’da. Batı karşıtı bir rejim var, haliyle rejime karşı olanlar çok olduğu gibi destekçisi de çok. “Bahar”ın etkisi altındaki kimi ülkelerde “mezhep” kaynaklı itirazlar da vardı, İran’daki gösterilerde bu da var denemez.

“Arap Baharı” İran rejimi için bir tehlike de yaratmamıştı. İran halkı kendi yöneticilerine karşı ayaklanmadı o süreçte. Çünkü “Bahar”ın kimi taleplerinin İslamcı niteliği İran halkının ilgisini doğal olarak çekmedi. Kaldı ki İran rejimi “Arap Baharı”na “İslami Uyanış” adını vererek desteklemiş, ayaklanmaların İslam “Devrim”inden etkilendiğini ileri sürmüştü. İran halkının rejimin deyimiyle “İslami Uyanış”a destek vermediği de anımsanmalıdır. Bunun bir tavır olduğu çok açıktı. “İslami Uyanış” süreci boyunca İran’da rejim yanlısı kesimler dışında “Bahar”ı destekleyen kimse yoktu neredeyse.

Peki bugün İran’da olan ne? Şu açıkça belirtilmeli ki, İran’da olan, yıllardır süren İslamcı gerici rejime karşı ciddi bir halk isyanıdır. Bu isyanın emperyal güçlerin müdahelelerine/manipülasyonlarına çok açık olması ciddi bir tehlikedir ama sadece bu vardır diye İslamcı gerici rejime karşı isyanı desteklemeyi ertelemek de ciddi bir aymazlık olur. Gerici rejimden kurtulduktan sonra güçlü laik bir sistemle emperyal merkezlere karşı mücadelede dünya ilericilerinin desteğinin kazanılacağı da hesaba katılmalı.

İran’da sürdürülebilir bir yaşamın olmadığını söylemeye gerek yok. Kitlelerin ağır İslamcı rejimin baskısı altında en temel haklarından yoksun olması gerçeği kabul edilerek desteklenmesi gereken bir isyan var karşımızda.

ABD’nin, İsrail’in, Suudi Arabistan’ın gösterilere destek vererek yaptıkları manipüle girişimleri, İran’daki demokratik/laik karakterli isyanlara destek verilerek geriletelibilir. Onlardan daha çok sosyalistler, laikler, modernite yanlıları destek vermek zorundalar bu yüzden.

Başka yolu yok.