Google Play Store
App Store

İlk kitabı ‘Metropol Sürgünleri’yle kentsel dönüşümle yıkılmış ve yıkılmakta olan mahallelerin izini süren İşeri, ikinci kitabı ‘Ateşin ve Sürgünün Gölgesinde-Kentsel Dönüşüm’ kitabında aynasını yine yoksul mahallelere tutuyor

‘Evi başına yıkılmış biri olarak anlatmak istedim'

SERDAR KORUCU

Kurban Bayramı’nın üçüncü günü başlayan ve yurt geneline yayılan Kobane eylemleri akla bir önceki toplumsal muhalefet dalgasını getirdi. Gezi Parkı olaylarını. O eylemlerin nedeni de İstanbul’un ortasında, Taksim’deki bir “düzenleme”ydi. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Gezi Parkı’nı AVM yapma projesi protestoların fitilini ateşlemişti. Gazeteci-Yazar Gülşen İşeri’nin “Ateşin ve Sürgünün Gölgesinde: Kentsel Dönüşüm” kitabıysa bu sorunun özüne iniyor. İlk kitabı ‘Metropol Sürgünleri’nde kentsel dönüşümle yıkılmış ve yıkılmakta olan mahallelerin izini süren İşeri, kent sosyolojisini merkezine almayı sürdürerek, ikinci kitabında da kentsel dönüşümün gözden kaçan gerçek mağdurlarına ayna tutuyor.

>> Türkiye kamuoyunun geneli için kentsel dönüşüm sorunu Gezi eylemleri ile başladı. Senin çalışmansa daha eskiye dayanıyor. Konuya olan ilginin nedeni otobiyografik mi?
“Yıkım” sözcüğü beni hep çocukluğuma götürürdü… Ama benim için bir proje değildi, sadece ‘bu mahallelerde yaşayanların sesini nasıl duyurabilirim’i düşündüm. İlk BirGün gazetesine yazı dizisiyle başlamıştım kentsel dönüşüm hikâyelerine, ardından da ‘Metropol Sürgünleri’ kitabım geldi… Ancak Türkiye’de bu sorun daha da can yakmaya devam ediyordu. Bu sadece İstanbul, Ankara, İzmir değildi, ne yazık ki Türkiye’nin doğusu da kentsel dönüşümden payına düşeni almıştı! Bu derdi evi başına yıkılmış biri olarak anlatmak istedim, çünkü onlardan biriydim ve bir gecekondu yapmak için ödenen bedelleri iyi biliyordum, yani mesele “gelmişler İstanbul’un en güzel yerlerine konmuşlar” değil. Mesele niye geldiğimiz, niye gelmek zorunda bırakıldığımız…

>> Gezi’den önce başladığın kitabın sırasında eylemler oluyor. “Başlarken” bölümünde dediğin gibi “İstanbul’da kentin merkezine dokunulunca” ses çıkıyor. Bu duruma nasıl bakıyorsun? Peki ya senin gibi merkez dışında oturanların mücadelesi?
90’lı yıllarda göçle gelenlerin mekânıydı İstanbul… Küçükarmutlu, Gazi, Tarlabaşı, Gülsuyu ve niceleri… Evet, yıllardır yıkıma karşı mücadele ediliyor, her mahalle kendince eylemlerini sürdürüyordu. Gezi bu eylemleri bütünleştirdi sadece…
Dediğin doğru, ya bizler? İşte bu kitap için, yoksulların sesi olsun diye yazdım, bu mahalleler bir gecede kurulmadı demek için. Politik mahallelerdeki eylemler zamanında çok konuşulmuştur ama devlet bu mahalleleri ‘temizleme’ yöntemi olarak kolayca ‘terörist’ olmakla suçlamıştır. O fotoğrafı medya aracılığıyla “bunlar polise taş atıyor, molotof atıyor” diyerek göstermiştir. Peki, senin en temel hakkın olan barınma hakkın elinden alınsa, 30-40 yılını yaşadığın semtin yıkılmakla tehdit edilse…



 

>> “Direniş” sözü ile çok erken tanışan bir gazetecinin aynı durumdakilerle röportajları var kitapta. Evlerinden çıkın denildiğinde “çıkmam” diyen yaşlı amcalar da, panzer altında ezilen çocuklar da. Seni en etkileyen portre kimdi?
Bunun sadece benim hikâyem olmadığını, o yıllarda İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış binlerce insanın hikâyesi olduğunu gördüm. Ama elbette 60’lı yıllarda köyden kente göçün desteklendiği yıllara gidersek çok daha başka hikâyeler çıkıyor kuşkusuz… O yüzden kitapta çok farklı portreler var! Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi'ndeki Şadi Amca beni çok etkiledi. Şadi Amca bir roman ve 800 evi kurtarmak için tek başına mücadele ediyor. Örgütlü değil ama kentsel dönüşümün başına neler açacağını, okuyarak, panellere katılarak öğrenmiş…

>> Kitabında kentsel dönüşüme karşı duyarlı, sözleri kamuoyunda etkili olan isimler de var. Onların kendi deyimleriyle “sözde çağdaş, sıhhi steril” konutlarında yaşamlarını sürdürürken bu “direniş”e bakışları nasıl?
Kitaba röportajlarıyla katkı sağlayan; Sırrı Süreyya Önder, Melda Onur, Ercan Kesal, Nejat İşler, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Kawa Nemir, Zozan Özgökçe gibi isimler var… Gezi döneminde de çok etkili isimlerdi… Eskiden burjuva ya da Küçükarmutlu’nun hemen yanında olan Etilerin sorunu değildi ama artık sorunu! Bugün Etiler “AVM istemiyoruz” diye eylem yapıyorsa bir farkındalık oluşmuş ve dediğin gibi sözde çağdaş, sıhhi steril yerlerde yaşayanları da rahatsız ediyor.

>> Kitabın önsözünde “TOKİ cumhuriyeti”nden bahsetsen de kentsel dönüşümün sadece AKP iktidarı ile de sınırlı kalmadığının altını çiziyorsun. Neden?
Çünkü AKP’yle sınırlı değil… CHP de BDP de bunu yapmış! Yerel belediyeler TOKİ karşısında bu kadar güçsüz mü? Bu soruyu kitapta mülakat yaptığım Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’a sormuştum. Kılıç yerel belediyelerin TOKİ konusunda zayıf olduğunu ve kendi çıkarlarına göre davrandığını söylemişti. Aslında yerel  yönetimlerinde TOKİ’yi bahane etmesi işlerine geliyor, ne yazık ki…

***

'Kentsel dönüşümün tek ortağı AKP değil'

>> Gezi’de bir çatı vardı. Fakat kitabında bu çatıda yer alan, kendini “sol” olarak tanımlayan partilerin yönettiği belediyelerin de kentsel dönüşüm politikaları tartışmalı. Bunu nasıl yorumluyorsun?
Biz kentsel dönüşümü sürekli AKP üzerinden yorumluyoruz. Evet AKP bunu en vahşi şekilde yapıyor. Ama İzmir’e bakıyorsunuz Kadifekale yıkılmış durumda, CHP belediyesi; aslında bu duruma da şaşırmıyorsunuz, en azından ben şaşırmıyorum. Kendine ‘sol’ diyen partilerin pek çok şeyine tanık olduk. Ama benim şaşırdığım Diyarbakır Suriçi’ydi. Kentsel dönüşümle çok geç tanışmış bir kentti Diyarbakır ama kolayca TOKİ’ye de ayak uydurmuştu!