JWST ile kendi gökadamızdaki yıldızlardan çıkıp ötedeki gökadalara ve gitgide uzaklaşan derinliklere, Evren’in geçmişine doğru tek karede bir yolculuk mümkün!

Evren’in doğumunu görmeye az kaldı!
Smacs 0723 adlı bölgeye ait görüntü. (Fotoğraf: NASA)

H. Tuğça ŞENER

12 Temmuz itibarıyle tüm bilim camiası James Webb Space Telescope’tan (JWST) gelen görüntüleri konuşuyor. Hatta bilimle pek ilgisi olmayanların bile artık JWST adını en az bir kere duymuş olduğundan eminim. Daha planlanma aşamasında bile büyük ilgi çeken JWST’nin fırlatılması ve sonrasında da başarılı bir şekilde çalışmaya başlaması zaten astronomi dünyası için büyük bir heyecandı. Şimdi ise ilk bilimsel görüntüler geldi ve kelimenin gerçek anlamıyla heyecan doruğa çıktı. Gelin neler gösterdi JWST bize, birlikte bakalım.

Sunulan beş görüntüden ilki Samanyolu içindeki en büyük kütleli ve parlak yıldızları içeren Karina Bulutsusu’na ait. Daha önce Hubble’ın optik bölgede elde ettiği görüntülere bakınca hayran kaldığımız bu bulutsuya JWST’nin kızılötesi kameraları ile bakınca gerçekten nutkumuz tutuluyor. Görüntü o kadar net ve detaylı ki! Kozmik yamaç diye de bilinen bu manzaraya bakınca sanki Ay ışığıyla aydınlanmış dağ tepeleri görüyor gibiyiz. Halbuki gördüklerimiz bizden 7 bin 600 ışıkyılı ötede bulunan aşırı sıcak, yüksek kütleli ve genç yıldızlardan gelen yıldız rüzgarları ve mor ötede yoğun ışınımlar. Bu bulutsuda daha önce hiç görmediğimiz yüzlerce yıldızın yanı sıra jetler ve ne olduğunu ilk bakışta söyleyemediğimiz çeşitli yapılar da mevcut. Tabii ki bu görüntüden onlarca makale gelecek!

Yapılan kuramsal ve gözlemsel birçok araştırma sonucunda Evren’in yaşının kabaca 13,8 milyar yıl olduğunu biliyoruz. JWST’nin yayımladığı SMACKS 0723 adlı bölgenin görüntüsünde ise Evren’in henüz bir milyar yıl yaşında bile olmadığı zamanlardan cisimler var. Kabaca 13 milyar ışık yılı uzaklıktaki cisimleri görebildiğimiz bu veriye bakılırsa yakın zamanda neredeyse Evren’in başlangıcını bile görebiliriz belki! Kolunuzu uzatıp bir kum tanesini gökyüzüne tutsanız ne kadarlık bir alan kaplarsa JWST’nin bize yakınlaştırdığı bu görüntü de işte o kadarcık bir yere yakından bakmamızı sağlıyor. Farklı dalgaboylarında toplamda 12,5 saatlik gözlemin sonucunda elde edilen bu görüntü Hubble ile ulaştığımızdan kat be kat daha uzaklara götürüyor bizi. Üstelik bu daha başlangıç! Bundan çok daha uzun poz süreli çalışmalar var planlar arasında. SMACS 0723 aldı bölgeye ait bu görüntü, evrenin kızılötede alınmış şimdiye kadarki en detaylı ve derin görüntüsü. Görüntünün ön tarafında yer alan yüksek kütleli gökada kümesi arkadakileri görmemizi engellese de, kütleçekimsel merceklenme adı verilen bir olgu sayesinde, öndeki gökada tıpkı bir mercek gibi arkadakilerden gelen ışığın bükülmesine ve onlara dair bir miktar da olsa bilgi elde edebilmemize yardımcı oluyor. JWST sayesinde uzak ve sönük gökadalar, daha önce hiç görmediğimiz ufak ve silik yapılar keskin bir netlikte gözlemlenebiliyor.

JWST ile gelen bir diğer görüntü ise gökyüzünde Pegasus yani kanatlı at takımyıldızı yönünde olan, Stephan Beşlisi olarak adlandırılan bir kompakt gökada grubuna ait. Bu beşlinin keşfi 1877’de olmuş olsa da yüz yıllardır bu kadar net bir görüntü elde edilememişti. Her ne kadar beşli adı verilse de aslında bu beşlinin sadece dördü fiziksel olarak bir etkileşim içinde. Soldaki gökada bize daha yakın, ön planda yer alıyor ve bazı nokta kaynakları bile detaylıca görebiliyoruz. Diğer dört gökadanın ise bizden yaklaşık 290 milyon ışık yılı uzaklıkta olduğunu söyleyebiliriz. Gökada evrimi kuramlarına göre nihayetinde hepsinin birleşmesi bekleniyor ve hatta ortadaki iki gökada birleşme sürecine girmiş bile çoktan. Bu gökadaların çarpışmasıyla ısınan toz ve gaz bölgesi tam da yeni yıldızların doğduğu yer; bir yıldız doğumhanesi gibi düşünebilirsiniz. JWST’den gelen görüntüye daha genel bir perspektifle bakacak olursak arkaplanda birçok gökadanın yanı sıra kendi gökadamızdaki yıldızları da görüyoruz, örneğin kenarları sivri sivri kar tanesi gibi duran parlak yıldızlar. Görüntünün kenar kısımlarda ise çok daha uzak gökadaları görebiliyoruz. Kendi gökadamızdaki yıldızlardan yola çıkıp biraz daha ötedeki gökadalara ve git gide uzaklaşan derinliklere, Evren’in geçmişine gittiğimiz tek karelik bir yolculuk gibi.

Bu bölgeye sadece orta kızılöte bölgede bakacak olursak farklı bir şeyle karşılaşıyoruz: yine büyük ölçüde gaz ve toz görüyoruz ama bir de sağ üstteki gökadada aktif bir karadelik mevcut. Tabii ki karadeliğin kendisini göremiyoruz ama etrafında dolanarak karadeliğe düşen maddeyi görebiliyoruz. Bu madde yığıldıkça aşırı yüksek sıcaklıklara erişiyor ve karadeliğe düşerken de çok parlaklaşıyor. Öyle ki ışınımı Güneş’imizinkinin 40 milyar katı civarına erişiyor. Bu bölgeye yakın kızılötesinde yaklaştığımızda ise merkez bölgedeki gazın yapısını, hızını, sıcaklığını vd incelememize imkân veren görüntüler elde edebiliyoruz.

Yaklaşık binden fazla görüntünün birleştirilmesiyle elde edilmiş bu görüntü JWST’nin şimdiye kadar oluşturduğu en büyük mozaik; gökyüzünde Ay’ın 5’te 1’i kadar bir yere karşılık geliyor. Bunun gibi yakın ve orta kızılöte bölgede alınan görüntülerin birleştirilmesiyle, gökadaların birbirleriyle etkileşiminin Evren’in erken zamanlarındaki gökada evrimini nasıl etkilemiş olabileceğine dair yeni bilgiler elde edebileceğimizi umuyoruz.

Güney Halka Bulutsusu olarak da bilinen NGC 3132, JWST’nin sunduğu ilk beş görüntüden bir diğeri. Bizden yaklaşık 2500 ışık yılı ötedeki bu gezegenimsi bulutsunun içinde ölen bir yıldız ve etrafına saçtığı, genişlemekte olan gaz ve toz bulutu var. Merkezdeki yıldızın hemen sol dibinde görülen ikinci yıldız bu muhteşem görüntünün asıl kaynağı; geçen binlerce yıl içinde en az 8 katman gaz ve toz fırlatmış. Bu yıldızı ilk defa JWST’nin orta kızılöte bölgede elde ettiği bu görüntüde görüyoruz. Kazandaki asıl kepçe rolünü oynayansa merkezdeki mavi yıldız. Bu yıldızın neden olduğu türbülans ortamdaki gaz ve tozun karışmasına neden oluyor. Bu gaz ve toz kabuklarının neresinde hangi moleküllerin var olduğunu araştırabilmek, bu gibi cisimleri daha iyi anlamamıza yardımcı olacak.

Derin uzay cisimleri, gaz-toz ve gökadalardan başka öte gezegenler alanında da çığır açması beklenmekte olan JWST’nin paylaştığı görüntülerden biri de, bir gaz devi olan WASP 96b adlı ötegezene ait. Gezegenin keşfi 2013 yılında Geniş Açıyla Gezegen Araştırmaları (Wide Angle Search for Planets - WASP) projesi kapsamında yapılan gözlemlerde gerçekleşmişti. Ötegezegenleri keşif yöntemlerinden biri olan geçiş yönteminde, gezegen etrafında dolandığı yıldızın önünden geçtiği zamanlar, yıldızdan bize ulaşan ışık miktarında bir azalmaya neden oluyor. WASP 96b de bu yöntemle keşfedilmişti. Ancak gezegen hakkında çok da detaylı bilgiye sahip değildik. Bizden yaklaşık 1150 ışık yılı ötede olduğu ve Güneş benzeri yıldızının etrafında bir turunu 3-4 günde tamamladığı gibi genel bilgiler elde edilmişti. Kütlesi de Jüpiter’inkinin yaklaşık yarısı kadar. JWST ile yapılan kızılötesi gözlemler ise bize gezegenin atmosferinde su buharı bulunduğunu gösterdi. Bizden yüzlerce ışık yılı ötedeki bir gezegenin atmosferine ilişkin bu denli detaylı veriler elde edebiliyor olmamız JWST ile Dünya benzeri yaşanabilir bir öte gezegen bulma ihtimalimizin oldukça yüksek olduğuna işaret ediyor. JWST’nin bize öte gezegenlere dair öğreteceği tonla şey arasında bu sadece başlangıç.

Şimdiye kadarki kısıtlı zamanında bile bize bu kadar farklı cisimden bu kadar çeşitli bilgi getirmiş olan JWST şimdiden astronomi tarihine adını altın harflerle yazdırdı diyebiliriz.