Evrensel bir düşün peşinde

Nilüfer Türkoğlu

Fabl okumayı çocukluğumdan bu yana hep çok sevdim. Hikâyenin sonunda mutlaka bir ders çıkacağını bilmek değildi elbette sevdiğim... Hayvanların beşeri özelliklere sahip olduğunu hayal etmek pek eğlenceli ve uçuk bir düş gibi gelirdi bana. Ezop’un ‘Karga ve Tilki’ fablıyla büyüyen çocuklardık biz, sonra başka hikâyeler çıktı karşımıza, kimini okuduk çok sevdik, kimini fazla didaktik ve biraz da sıkıcı bulduk. Yıllar sonra 20’lerime geldiğimde Portekizli yazar Jorge Amado’nun ‘Kırlangıç ile Tekir Kedi’yi (İnci Kut çevirisiyle) okumaya başladığımda en sevdiğim kitaplar listesinde bir fablın ilk sıralara yerleşeceğini bilmiyordum henüz. Amado’nun şiirsellikte zirve yaptığı o ilk cümleyle karşılaştığımda büyülenmiştim:

“Dünya yaşanmaya değerdi eğer insan görebilseydi gün gelip kırlangıcın evlendiğini bir tekir kediyle, o ikisinin uçup gittiklerini ve mutlu olduklarını sonsuzluğa dek birlikte.”


Büyüklere masal olan fantastik bir aşk öyküsüydü bu. Teşhis sanatının yalnızca hayvanlara değil tüm varlıklara nakış gibi işlendiği evrensel bir resimli kitaptı aynı zamanda...

Yine bir 10 küsur yıl kattı önüme hayat ve bu defa Güney Kore edebiyatından bir fabl, masamın üzerine geldi kondu. ‘Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk’ vardı şimdi karşımda, “Ah Tavuk!” dedim,“Yapma, etme ‘kuş beyinli’ olma, uçmak senin neyine?” Sonunun nereye bağlanacağını, hüzünlü bir fabl olacağını anlamışçasına, Türkçe çevirisinde Filiz ismi verilmiş. (Başta bu ismi yadırgadığımı itiraf etmeliyim. Kitabın İngilizce edisyonu olan ‘The Hen Who Dreamed She Could Fly’a baktığım zaman da tavuğun isminin ‘filiz’ anlamına gelen ‘sprout’ olduğunu görünce orijinalinde yani Korece’de de böyle olduğuna kanaat getirdim.) Tavuğun mücadele dolu ömrünü okumak için açtım kanatlarımı pardon kollarımı, derin bir nefes aldım! Bu kısacık romanın sayfalarını aralarken New York Times çok satanı olma bilgisini kenara ayırdım. Kore tarihinin en büyük bütçeli animasyonuna ilham vermesi daha çok ilgimi çekmişti. Üstelik kitabın çizgi roman, tiyatro oyunu ve müzikal gibi uyarlamalarının da yapıldığını öğrendim. Ve nihayet bu modern klasiğin içine düştüm, kayboldum!

SÜRÜLERE İNAT TEK BAŞINA BİR DİŞİ KAHRAMAN

Eşsiz anlatımıyla sıradan bir ‘uçmayı isteyen tavuk’ hikâyesini alıp ilham verici bir romana dönüştüren Sun-Mi Hwang, dünya edebiyatına unutulmaz bir dişi karakter hediye etmeyi başarmış. Özgürlüğünü arayan, bireysel olmak için mücadele eden ve anneliğe ‘soyunan’ ilham verici ve bir o kadar yürekli Tavuk Filiz, düzene boyun eğmeyen, aykırı bir karakter olarak okuru selamlıyor. Çiftlikte sürü halinde yaşamayı görev edinmiş diğer hayvanlardan ayıran bu özelliği de zaten onu bir baş kahramana dönüştürüyor.

Filiz, kümeste yaşayıp durmadan yumurtlaması gereken bir tavuktu. Asla kendi yumurtasına kuluçkaya yatamayacaktı. Tüm özlemi bir yumurtanın üzerinde oturmak ve içinden civciv çıktığını görmekti. Artık yumurtlayamaz olunca onu çiftlikten çıkardılar. Bir çukura attılar. Kaderi ölmekti. Ama bir gün... Her şey değişti ve anne oldu!

Zaten macera da Filiz anne olduktan sonra başlıyor. Sürekli bir kaos ortamı, sürekli diğer hayvanların olaylara müdahale etmesi, kaçma, kurtulma, bir daha kaçma, yem olmama... Çok yorucu bir hayat, Filiz’inki! “Tavuk olmak da ne zor” dedim kaç defa... Gelinciğin midesine inmemek için annelik içgüdüsüyle verdiği savaş, kitabın neredeyse tüm sayfalarında kendini gösterirken bazen sihirli bir el olup Filiz’i ve bebeğini sığındığı kuytulardan kaçırmak istedim. Boğazım düğümlendi, gözlerim doldu bazen... Pınar Savaş’ın çevirisinin de bunda etkisi var. Kitabı İngilizce versiyonundan Türkçeye kazandıran Savaş, Filiz’in bebeği Yeşilbaş’a olan duygularını ve yaşadıkları mekânların betimlemelerini öyle iyi yapıyor ki, bunda güçlü çevirisinin payı mutlaka var.

Tıpkı kitabın arka kapağında yazdığı gibi ‘Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk’, tavuk, ördek, horoz, köpek gibi hayvan karakterleriyle unutulmaz İngiliz klasiği ‘Hayvan Çiftliği’ni akla getiriyor. Öyle ki çiftlikteki as üst kavramı, lider horoz, bekçi köpek gibi sınıflandırmalarla kendini gösterirken Tavuk Filiz’in dışlanması, hor görülmesi, toplumlarda aykırı, farklı, değişik görülen ‘öteki’yi simgeleştiriyor. Ancak bu romanı asıl kavrayan temel motifin annelik duygusu olduğunu söylemem gerek. Ve bu yüzden ‘Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk’, bireysellik ve özgürlük gibi kavramları sırtlasa da anne olma romantizmi ve duygusallığıyla ‘Hayvan Çiftliği’ne göre daha yumuşak bir hikâyeyi kalplere taşıyor.

Sun- Mi Hwang’ın her yaştan okura hitap eden biricik’Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk’ romanı, benzersiz bir evrensel bir düşün peşinde yankısını edebiyatla ebediyete bırakıyor. Benim gibi fabl seven okurlara da bir diğer kitabını (henüz Türkçeye çevrilmemiş) heyecanla beklemek kalıyor: ‘Hayal Etmeye Cesaret Eden Köpek.’