Evrim yok, gelişme yalan

Herkes her şey için bir şeyler söyleyebiliyor. Herkes pek de bilgi ya da ilgi sahibi olmadan her şeyi söyleyince de her fikir daha ilk günkü boşluğuna, neredeyse sıfır noktasına dönüyor.

Uzun uzun, dünyanın düz mü yoksa yuvarlak mı olduğu tartışılabiliyor. Çünkü oluşmuş bir bilgimiz yok. Sadece bireysel fikirler var. Dön başa, dön baba dönelim… Güneşin etrafında değil ama kendi etrafımızda bu sefer.

Çocuklarla evlenilir mi? Açlık grevindeki insan 110 küsur gündür nasıl yaşar, her şeyi, “Neden ya da nasıl?” diye sormadan tartışıyoruz. Ünlü futbolcunun umreye gittikten sonra Mikonos’a tatile gitmesiyle aynı düzlemdeyiz. Onu da tartışıyoruz. Her şeye en baştan başlıyoruz, sanki gizli gizli şeytan taşlıyoruz. Hiç kimse hiçbir şey öğrenmek istemeyince de en başa dönüyoruz. Kimse herhangi bir fikri dinleyip uzlaşmıyor, kimse ikna olmuyor, herkes bildiğini yapıyor. Hatta bilmediğini yapıp, yaptığının bir şey bilerek yapıldığını savunanlarla bile karşılaşıyoruz. Herkes neye bakarsa baksın, sadece görmek istediğini görüyor.

Okuma yazması olmayan, iki cümleyi bir araya getiremeyen, neredeyse kendi adını kâğıda yazamayacak anayasa profesörleri adalet hakkında konuşur, “Sevgili” kelimesini “Sevğili” diye yazabilen güzel insanlar yetkili bir abi olur… Yani olacağı bu. Tam da o yüzden değil ama her şey birbirine bağlı. Gençlerin, çocukların henüz soyut kavramlarla başa çıkamadıkları 5-6 yaşlarında metafizikle buluşmasını onaylayan akıl, “Bizim öğrencilerimiz bu mevzuyu anlayamaz” diyerek, bilimsel bilgiden gençleri uzaklaştırıyor. Neden? Çünkü hiçbir şey bilmemize gerek yok. Ne ne dediğimizi bilmemize gerek var, ne de ne düşündüğümüzü. Fikrimiz yok, ilkemiz var, davamız var. Fikrimiz yok, düşmanımız, bizi sevmeyenler, sağda solda lobilerimiz var. Fikrimiz yok ama borumuz, toryumumuz ve daha bilemediğimiz bir çok değerli kaynağımız var. Ama bizi sevmeyenler bunlara ulaşmamızı engelliyor. Neredeyse Haliç’in dibindeki altınları bile az sonra Japonların kaçırdığını öğreneceğiz. Altın önemli, tarih gibi bir şey değil. Bir aralar herkesin gözü önünden bir ton altın kaybolmuştu, kimse onu aramıyor. Herkes Haliç’teki söylentinin peşinde.

Çünkü tarih konusunda da bir fikrimiz yok. Bizden öncekiler biz değil çünkü. Tarihi kalıntılara “Çanak çömlek” diyebiliyoruz. Çünkü fikrimiz, bilgimiz, ilgimiz yok. “Tesis mi zeytinlik mi?” diye utanmadan, sıkılmadan soran yetkili abilerimiz var. Çünkü onların da pek bir fikri yok. Sadece niyetleri ve davaları var. Dava da ne davaymış arkadaş? Hiçbir farkındalığı olmayan, giderayak herkesin kandırıldığı, herkesin “A kuzenim yapmış” dediği bir farkındalık. Bitmez bir açgözlülük ve bencillik fırtınası.

Hiçbir şeyi bilmek istemiyoruz. O yüzden araştırma komisyonlarından hiçbir şey çıkamıyor. Kimse ne olduğunu bilmek istemiyor. Herkes düşmanların peşinde. Ülkemizde nedense her şeyde olduğu gibi en ufak bir sıkıntı her zaman yasaklanıyor. Kimse de gelip “Nedir bu sıkıntının kaynağı? İnsanlar neden bu halde?” diye sormuyor. Çünkü toplumda kanunlar var. Eğer uygun bir kanun bulursanız her şeyi yapabiliyorsunuz. Kanun yoksa da çözülüyor o iş, sıkıntı yok.

Hiçbir şeyi merak etmiyoruz ama her şeyin arkasındaki büyük resmi, sübliminali nasıl da hızlı görüyoruz. Hiçbir fikrimiz yok ama her şeyi biliyoruz. Hiçbir duygumuz yok ama insanların haklarını aramaları bile gözümüze batıyor. Hiç kimse görmesin ne olduğunu, belki böylesi daha iyi. Çünkü kötülüğümüzü de görmek istemiyoruz. Sorunlarımızla “Çömeyim de geçsin” diye başa çıkıyoruz. Aynada bize bakan kişi çirkin görünmemizi istiyor.

Hal böyle olunca da ilerlememiz geri viteste oluyor. Özgürlük mü? En özgür biziz. İşte bunu dediğimiz zaman en özgür oluyor. Kalkınma mı, “En süper kalkınan biziz, dünya bizi çekemiyor” dediğimiz zaman da hızlıca kalkınıyoruz dikkat ederseniz. Dünyanın geri kalanına bir ders gibiyiz, tersine evrim mümkünmüş demek ki. Şu anda leğeninde dans eden goril bile daha mutlu. Bizim leğenimizde su yok, leğenci de bizi feci kazıklamış. 5 liralık malı 500 liraya okutmuş. Olsun leğen de bir başlangıçtır.

İleriye gideceksek, biraz geriden başlamak da bizim farkımız olsun.