Evrimsel perspektiften salgın hastalıklar ve COVID-19
Salgın hastalıklar dün vardı, bugün de var ve yarın da var olacaktır. Bunlarla baş etmenin yolu evrimin mantığını anlamaktan geçer. Patojenlerin var olmak ve neslini sürdürmek için evrimsel yarışta geliştirdikleri yaşam stratejisi ve taktikleri ne kadar iyi anlarsak onlara karşı daha etkin mücadele ederiz

PROF. DR. MAHMUT YANAR*
Modern evrim görüşünün mimarı sayılan Theodosius Dobzhansky’ye göre “evrimsel biyoloji, tüm yaşam bilimlerini destekleyen temel bir kavramdır. Onun ışığı olmadan biyolojide hiç bir şey anlamlı değildir.” AIDS’le 50 yıldır süren mücadele deneyimi göstermiştir ki, evrimin mantığını ve onun motoru sayılan mutasyon ve doğal seleksiyonu kavramadan patojenlere karşı verilecek uğraş yetersiz kalacaktır. Öyküsü oldukça iyi izlenmiş HIV virüsü deneyimi, Covid-19 ile yapılacak mücadelede yol gösterici olması bakımından önemlidir. Virüslerle mücadelenin en zorlu yönlerinden biri, bu canlıların mutasyon oluşturma hızlarının yüksek olmasıdır. Bir AIDS hastasının yedi yıl boyunca izlenmesinde virüsün nükleotid dizisinin kısa sürede %8 oranında değiştiği saptanmıştır. Viral hastalıklarla mücadelenin temelini virüse özgü enzimlerin inhibe edilmesi oluşturur. HIV ile mücadelede AZT (Azidotimidin) adlı ilacın kullanılmasındaki mantık da budur. AZT’nin 1989 yılında AIDS tedavisinde kullanılmaya başlamasından bir kaç yıl sonra ilginçti ki hastalar tedaviye tanıt vermemeye başladılar. Bunun nedeni, virionların evrimleşerek AZT’nin enzimleri engelleyici etkisine karşı dirençli popülasyonlar oluşturmasıydı. Özetle, virüs doğal seçilim yoluyla evrimleşmişti. HIV virüsünün insanoğluyla girdiği evrimsel yarışta hayatta kalmak ve neslini sürdürmek için ne tür strateji ve taktiklere başvurduğunun bilinmesi Covid-19 salgınınla mücadelede ışık tutacaktır. HIV örneği aynı zamanda evrim kuramının canlı tanığıdır. HIV sayesinde evrim laboratuvarda canlı olarak izlenebilir hale gelmiştir. Bu bağlam da evrim; bir kuramdan daha fazlasıdır, bir olgudur. Canlılar aslında doğası gereği yenilikçidir. Mutasyon sayesinde genetik yazılımlarını değiştirerek yeni ortamlarına uyum sağlarlar. Değişmeyi beceremeyen, mevcut durumda kalmada ısrar eden muhafazakâr canlılar ise tarih sahnesinden silinip giderler.
Aşılar öldürülmüş virion veya virion parçalarının epitoplarını (kısa protein parçaları) içerdikleri için bağışıklık sistemimiz bunların önceden tanır ve ona göre antikor oluşturur. Aşılar bir bakıma düşmanla karşılaşmanın bir provası gibidir. Bu sayede konakçı savaşa önceden hazır hale getirilir. Ancak bazen epitoplar HIV genleri tarafından şifrelenir. Mutasyonla değişen epitoplar T hücreleri ve antikorlar tarafından artık tanınamaz hale gelir. Dolayısıyla bir yandan bağışıklık sistemimizin elamanları tarafından epitopları tanınan virionlar yok olurken, diğer taraftan kendini tanınmaz hale sokan virionlar doğal seçilimden zaferle çıkarak baskın hale gelir.
Sonuç olarak, salgın hastalıklar dün vardı, bugün de var ve yarın da var olacaktır. Bunlarla baş etmenin yolu evrimin mantığını anlamaktan geçer. Patojenlerin var olmak ve neslini sürdürmek için evrimsel yarışta geliştirdikleri yaşam stratejisi ve taktikleri ne kadar iyi anlarsak onlara karşı daha etkin mücadele ederiz.
GÜNÜMÜZ SALGINI: COVİD-19
İlk olarak Çin’in Wuhan şehrinde baş gösteren Covid-19 virüsünün çıkış noktasının, Huanan’da bir deniz ürünleri toptancı pazarı olduğu sanılmaktadır. Diğer korona virüslerinde olduğu gibi, bu virüsün için yarasalar doğal rezervuar, türü henüz tartışmalı başka bir hayvan ise ara konakçı, insanların da terminal konakçı olarak işlev gördüğü kuvvetle ihtimaldir. Korona virüsleri hayvanlar arasında yaygın görülen büyük bir virüs ailesidir (Coronoviridae). Nadir durumlarda hayvanlardan insanlara bulaşır (zoonotik). Bugüne kadar 7 tip insan koronavirüsü bilinmektedir. Daha çok solunum yoluyla bulaşan ve genelde semptomları hafif seyreden hastalığa yol açarlar. Ancak son yıllarda SARS ve MERS koronavirüslerinin insanda ciddi solunum yolu hastalıklarına ve hatta ölüme neden olduğu gözlemlenmiştir. Covid-19’un yukarıda bahsedilen koronavirüslere göre semptomları daha hafif ve mortalitesi daha düşük, ancak yayılma hızı daha yüksektir. Mortalitenin düşük olması bizi fazla sevindirmesin; zira enfekte bireyler yaşayarak uzun erimde patojenin diğer sağlıklı bireylere yayılmasına hizmet ederler.
SİYASİ SONUÇLAR
İnsanlık tarihinin en ölümcül felaketleri, ülkeler arası savaşlardan çok salgın hastalıklardan meydana gelmiştir. 1347-1352 yıllarında Avrupa’da baş gösteren veba hastalığı o tarihlerde 75 milyon olan dünya nüfusunun 25 milyonunu öldürmüştür. 1492 yılında Amerika’nın keşfiyle Avrupalı’ların yeni kıtaya getirmiş olduğu çiçek, kızamık, grip ve tifüs gibi hastalıklar Amerika yerli nüfusunun %95’inin ölümüne neden olmuştur. Benzer salgınlar Avrupalı’ların 1713’te Afrika’yı ve 1788’de Sidney’i işgal etmesinde de görüldü. 1918’de 50-100 milyon insanın ölümüne neden olan grip salgını, I. ve II. Dünya savaşlarında ölen insan sayısı kadardır. 1959 yılında ortaya çıkan HIV virüsünden ölen insan sayısının yakın zamanda 90 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Salgın hastalıklar kitlesel ölümlere ve toplumda yaratmış olduğu travmatik etkileri nedeniyle tarihte çok önemli sosyal ve siyasi sonuç yaratmış, pek çok büyük imparatorlukları ortadan kaldırmıştır. Amerika kıtasının Avrupalılar tarafından fethedilmesindeki başarı, Avrupalı’ların teknik donanımlarından ziyade, yeni kıtaya bulaştırdıkları mikroplarla ilgilidir. Yeni kıtanın en büyük toplulukları olan Aztek ve İnka imparatorlukları aslında Avrupalılara değil, onların bulaştırdıkları patojenlere yenilmişlerdir. Avrupalılar tarımla çok önceden tanıştıkları için, kültür hayvanlarından aldıkları patojenlere karşı zamanla bağışıklık kazanmaları nedeniyle bundan etkilenmiyorlardı. Yerli halk ise Avrupalı’ların hastalıktan etkilenmemelerine mistik anlamlar yükleyip onların tanrısal güçlere sahip olduklarına inandılar ve savaşı baştan kaybettiler. Sonuç olarak yerli kıtanın bu kadim toplulukları salgın hastalıklar nedeniyle tarih sahnesinden silinip gittiler. Salgınların asıl çarpıcı ve travmatik sonuçları Ortaçağ Avrupa’sında veba salgınında görüldü. Nüfusunun üçte biri kırıldı. Bazı bölgelerde ölüm % 50’den fazlaydı. Doğaldır ki bu salgın, bireylerin sosyal statülerine bakmaksızın, kutsal ve dokunulmaz olarak kabul edilen soylu ve din adamlarını da öldürdü. Tabii ki bu durum bu sınıfın karizmasını çizmiş, kilisenin kutsal görülen itibarını yerle bir etmiştir. Bu nedenle bazı düşünürler feodalizmin çökmesi ve aydınlanma çağının başlamasında veba salgının da payı olduğunu iddia ederler.
Günümüz Covid-19 salgını pandemiye dönüşerek tüm kıtaya yayılmış durumda ve hızla ilerliyor. Ülkelerin almakta olduğu önlemler de, ideolojik bakış açılarına göre kısmen değişiyor. Çin, geçmişten gelen komünist kültür ve bagajından olacak ki, birey yerine kamu sağlığı ve toplumsal faydayı öncelledi. Yüksek ekonomik bedel ödeme pahasına, sokağa çıkma yasağı ve insanların evlerinde hapsedilmesine kadar uzanan çok katı önlemler aldı ve sonuçta salgını yendi. Salgının ikinci odağı haline gelen İtalya ise maliyetli önlemleri göze alamadı veya almak istemedi. Diğer yandan, başta İngiltere olmak üzere ABD ve Almanya, virüsün toplumun üçte ikisine ulaşabileceğine rıza gösterecek açıklamalar yaptılar. Bu, bir durum tespitinden öte, bir niyet beyanı gibi gözükmektedir. Neoliberal politika, alınacak katı önlemlerin ekonomiye getireceği maliyet ile bakım ve tedavileri devlete büyük yük getiren yaşlı ve kronik hastalığı olanların heba edilmesi arasındaki bir tercihin tereddüttü içende kaldı. Nitekim İngiltere başbakanı, virüsün geniş halk kesimine yayılmasına izin verilerek toplumun bağışık sisteminin güçlenmesi gerektiğini açıkladı. Özcesi, katı önlemlerle yüksek ekonomik maliyet ödemek yerine, salgını fırsata dönüştürerek devlete kambur olmuş yaşlı ve kronik hastaların aleyhine gelişecek bir doğal seleksiyona izin verilmesi seçeneğine odaklandılar. Neyse ki Uluslararası Çalışma Örgütü ile Dünya Sağlık Örgütünün hastalığın yayılmasına izin verilmesinin bir felaket olacağı uyarısı üzerine bu yaklaşımdan vazgeçtiler. Doğa olayları karmaşık ve kontrol edilemez değişkenleri içerdiği için öngörülebilirliği zordur. Bugün mortalitesi düşük ve kontrol altında görülen bir patojen, yarın mutasyonla kendini değiştirerek tüm bağışıklık bariyerlerimizi aşıp daha güçlü bir salgın olarak karşımıza çıkabilir. HIV örneğinde olduğu gibi, Covid-19’a karşı geliştirilecek bir ilaç veya aşının uzun erimde bir garantisi yoktur.
Geçmişte yaşanan salgın hastalıkların toplumsal ve siyası sonuçları, nüfusu azaltmasından ziyade ölümlerin toplum üzerinde yaratmış olduğu etkilerden kaynaklanmıştır. Günümüz Covid-19 salgının toplum üzerindeki etkileri ölümlerden öte, alınacak önlemlerle ilgilidir. Bugünkü dünya artık dünkü dünya değildir, doğası gereği küreseldir. Covid-19, kapitalizmi tam da aşil tendonundan vurmuştur. Küresel ekonomi, bir ekosistem gibi her şeyin bir birine bağlı olduğu hassas dengeler üzerine kuruludur. Küreselleşen bir dünyada patojenlerin de küreselleşmesi kaçınılmazdır. Nüfusun kalabalıklaşması, kıtalar arası ulaşım ve toplu alanlar patojenler için mükemmel yayılma ortamlarıdır. Ancak bunlara karşı alınacak önlemler, kapitalizmin bağımlısı olduğu insan dolaşımını, turizmi, tedarik zinciri ve lojistik ağları sekteye uğratır. Küresel ekonomiyi adeta kilitler. Pandeminin genişlemesi ve uzaması, küresel ekonomi üzerinde siyasi etkileri de olabilecek büyük tahribatlara yol açabilir. Sadece 9-13 Mart haftasında küresel hisse senetleri 6,3 trilyon dolar, Amerikan hisseleri ise 2 trilyon dolar değer kaybetmiştir. Uluslararası kuruluşlar küresel ekonomik büyüme tahmini yüzde 3’den 1,2 aralığına çekmiştir. Bu durumda 5 milyon şirketin batacağı ve 25 milyon insanın işsiz kalacağı tahmin edilmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü çalışanların kayıplarının 5 trilyon dolara ulaşacağını öngörmektedir. Sonuçta trilyonlarca dolar ödenemeyecek borç ve öngörülemeyen işsizler ordusu. Pandemi uzarsa, kapitalizm geniş kitleler tarafından sorgulanır duruma gelir ve ciddi siyasi sonuçlar yaratabilir. Kim bilir, Marks’ın proletaryasının kapitalizme yapamadığını, belki bu küçük patojenler yapacaktır.
Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi/myanar@cu.edu.t*