Erdoğan cumartesi 40 ilin belediye başkan adayını açıkladı. Bildiğimiz anlamıyla AKP diye bir parti kalmadığından milletvekilliği de belediye başkanlığı da Beştepe’den atamayla oluyor. Eski bakanlar, vekiller, valiler, il başkanları, kayyımlar... liste uzun ama hedef aynı, hepsi yerel seçimlerde AKP listesinden aday olmak için bugüne dek Saray kulislerine kim bilir ne arzuhaller gönderdiler, ne ricacılar buldular, ne sözler verdiler. Erdoğan, isimlerini okuduğunda çocuklar gibi şendiler.

Hali hazırda görevde olup da “iyi bir yerden” belediye başkanlığı kapmak için yarışanları görünce insan sormadan edemiyor yerel yönetimde bakanlıktan, vekillikten daha cazip olan nedir? Mevzubahis hizmet ise icracı bir politikacı ya da bürokrat olarak yapamadığınız neyi yapacaksınız belediye başkanı olduğunuzda? Ey devletlû iştahınızı kabartan, ağzınızı şapırdatan nedir? “Mahallenin güzel kızlarına” göz koymanın nedeni “aşk” değil de eşe dosta verilecek ihaleler, yeni rant alanları, müteahhitleri zengin edecek imar planları hasılı eril politik hedefleriniz olmasın sakın?

Günlerdir Sayıştay raporlarında tescillenen talanı konuşuyoruz. O kadar rezillik ifşa oldu ki, Sayıştay iktidarın hedef tahtasına oturdu; daire başkanları görevden el çektirildi, kalanlara gözdağı verildi. Daha önce “anlı şanlı” belediye başkanlarını susma karşılığında koltuğundan alıp yargı zırhıyla kuşatan AKP’nin en azından 2019 seçimlerinde tartışmalı belediye başkanlarını liste dışında bırakması beklenirdi değil mi? Ancak hiç de öyle olmadı. Sayıştay raporlarında kamuyu zarara uğratmakla itham edilen başkanlar birçok ilde yeni dönemde de aday. Kan değişimi diyerek atadıkları arasında ise şimdiden seçim kazanma uğruna belediyeleri borç batağına sürükleyenler var. Belli ki iktidar yolsuzluk ve israfın seçmen tercihini etkilemediğini düşünüyor. Ekonomik krizin olası etkilerini hesaba katmayan bu nobranlık oy kaybı olarak geri dönecek mi onu beraber göreceğiz.

Diyarbakır’da kayyımı aday olarak göstermek bir mesaj şüphesiz. Seçilemeyeceğini bilseler de nasıl olsa atanmış başkan olarak yola devam eder diyerek aba altından sopa gösteriliyor. İşin bu noktaya gelmesinde kayyım rejimine gereken tepkinin verilmemesinin büyük rolü var.

Erdoğan ve Bahçeli’nin son bir aydaki açıklamalarına bakıp AKP- MHP ittifakı çözülüyor diyenler Bahçeli’nin “jesti” ve Erdoğan’ın teşekkürüyle hayal kırıklığına uğradı. Karşılıklı el yükseltenin nedeni meğer nikahı bozmak değil heybeyi doldurmakmış. Kontrollü gerilim taktiğiyle hem tabanlarını hoş tuttular hem de kamuoyunu bir süre oyaladılar. Bahçeli istediği 5-6 şehri şimdilik kopardı; Erdoğan da İstanbul ve Ankara’da bir nebze olsun rahatladı. AKP’liler pazarlıkta verilen iller nedeniyle hoşnutsuz, kazan kaldırırlar diye bekleyen varsa olmayacak duaya amin diyorlar. Zira yerel güç odaklarının, tüm gücün Saray’da toplandığı bir düzende pazarlık şansları çok ama çok düşük.

Yerel seçimi 24 Haziran’ın rövanşı olarak görmenin kimseye faydası yok. İstanbul ya da Ankara’nın AKP’den alınması durumunda parlamenter rejime dönülmeyecek, hukukun üstünlüğü tesis edilmeyecek, demokrat-ilerici kesim üzerindeki baskı hafiflemeyecek. Ancak bu gerçeğe rağmen yerel seçimler öncesi ve sonrasıyla iyi değerlendirilebilirse orta vadede tek adam rejimine karşı biriken hoşnutsuzluğun kuvveden fiile dönüşmesine, seküler yaşam alanlarının korunmasına, “karşı mahalleye” ulaşabilmeye hizmet edebilir. Öyleyse şapkadan tavşan çıkarırcasına flaş belediye başkan adayları bulmak, işadamlarına teklif götürmek, aynı isimlerin kapılarını çalmak yerine yüzü sokağa çevirmek, memleketin gündemiyle yerelin sorununu birlikte tartışacak bir zemini inşa etmek gerek. Bu işte sorumluluk kulis siyasetine prim vermeyen ilerici güçlere düşüyor.