Öğrencilerin bir öykü yazıp onu senaryo ve yapım aşamalarından geçirerek kısa filme dönüştürdüğü bazı derslerimiz var. Bu derslerde mümkün olduğunca öğrencilerin kendi gündelik hayatlarına yoğunlaşması için çaba harcıyorum. Yurt/ev hayatları, okula ulaşmak için kat ettikleri yollar, bu yollarda tanık oldukları herkes ve her şey potansiyel film öyküleri barındırıyor.

Geçen dönem bir öğrenci, Uno adlı oyunla ilgili bir derdini anlatmak istediğini söyledi. Öykü kısaca şöyleydi: Üniversite öğrencisi iki genç kız bir apartmanın en üst katında yaşamaktadır. Hafta sonları en büyük keyifleri, akşam eve davet ettikleri arkadaşlarıyla Uno adlı bir kart oyunu oynamaktır. Yine bir hafta sonu Uno oynarken, alt katta oturan muhafazakâr komşu -aynı zamanda ev sahibi- kızların çok gürültü ettiğine dair şikâyetini dile getirince, gençler Uno oynamak için işaret diline benzer bir yöntem geliştirip oyunu sessizce oynarlar.

Film öyküleri üstünde çalışırken ortaya nasıl bir film çıkabileceğini, seyircide yaratacağı olası etkileri vs. tahmin etmek mümkündür genellikle. Ama Uno’yu bilmediğim için, oynanırken nasıl bir gürültü çıkabileceğini, sessizce oynanıp oynanamayacağını, işaret diliyle oynarken de aynı keyfi verip vermeyeceğini, sonuçta ortaya çıkan anlatının izleyiciyi ne kadar ilgilendireceğini ve nasıl etkileyeceğini de kestiremiyordum. Ama sonuçta bu öğrencinin kendi hayatında yaşadığı bir olaydı ve kuşaklar arası ilişkilere yönelik eleştirel bir yaklaşım içeriyordu.

Dönem sonunda teslim edilen film ne yazık ki sinemasal açıdan çok zayıftı. Yine de, öğrencinin gündelik hayatta karşılaştığı ‘yaşam tarzı’ kaynaklı sorunlar üzerine düşündüğü, evden atılma tehlikesiyle bile karşılaşabilecek gençlerin şikâyete verdiği tepkinin oyundan vazgeçmek değil, oynama biçimini değiştirmek olduğu böyle bir denemenin önem taşıdığını sanıyorum.

***

Geçen hafta, bambaşka bir konu üzerine araştırma yaparken, Suudi Arabistan’ın resmi fetva kurumunun sitesinde (www.alifta.gov.sa) şöyle bir soruyla karşılaştım:

“Ben namazı vaktinde ve cemaatle kılmaya çalışan biriyim. Ama bazı akrabalarım ve arkadaşlarım (UNO) denilen bir kart oyunu oynuyorlar, (Basra) oyununa benziyor, domino da oynuyorlar ve ben de çoğu zaman onlarla oynuyorum. Ama ezanı duyduğumda kartları atıyorum ve hepimiz topluca namaz kılmaya gidiyoruz. Üzerimde günah var mıdır? Bu oyunun hükmü nedir? Lütfen bize akıl verin, Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın.”

Sitenin fetva indeksinde ‘Çağdaş Meseleler’ başlığında yer alan bu soruyu, dört şeyhten oluşan ‘Bilimsel Araştırma ve Fetva Daimi Komitesi’ şöyle yanıtlamış:

“Bu oyun, Allah’ı zikretmekten ve namazdan uzaklaştırdığı ve oynayanları zamanla daha çok düşmanlık ve kin gütmeye yönelttiği için yasaklanmış oyunlardandır. Allah başarımızı nasip etsin. Peygamberimiz Muhammed’e, ailesine ve ashabına salât ve selâm olsun.” (Bölüm 15, Sayfa 238, Fetva no: 8656)

‘Gerçek bazen kurgudan daha tuhaftır’ anlamında kullanılan ‘stranger than fiction’ deyiminin cuk oturduğu anlardan birindeymişiz de haberimiz yokmuş. Sadece gerçeklerin kurmacadan daha tuhaf olduğu değil, oyunların da gerçeklerden daha güçlü olabildiği zamanlar bunlar…

Şimdi ilk fırsatta önce Uno’yu öğrenmek, ardından fetvalara bile konu olmuş bu oyunun bağıra çağıra nasıl, işaret diliyle ve başka biçimlerde nasıl oynanabileceği üzerine denemeler yapmak gerek. Oynarken eylemenin, eylerken oynamanın ütopik gücünü de anımsamış oluruz belki.