Ada Sahne'de "Hikaye Anlatıcılığının Altın Çağında Türk Sinemasında Neler Oluyor?" başlıklı söyleşiye konuşmacı olarak katılan Ezel Akay 'Türkiye’de belli bir sansür kurulu yok ama yıllardır bir otosansür var" dedi.

Ezel Akay: ‘Üretimin sayısının artması, yaratıcılığın artması anlamına gelmiyor'

ÖZGÜR CİHAN KUZU

"Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü", "7 Kocalı Hürmüz" ve "Neredesin Firuze?" filmlerinin yönetmeni Ezel Akay, dün Ada Sahne'de İstanbul Üniversitesi Sinema Ve Kültür Kulübü'nündüzenlediği "Hikaye Anlatıcılığının Altın Çağında Türk Sinemasında Neler Oluyor?" başlıklı söyleşlide öğrencilerle bir araya geldi.

'GARİP, KARANLIK BİR RUH HALİ VAR'

Akay söyleşide, "İlginç bir ülke oldu burası. Siyasi açıdan, sosyal açıdan, ekonomik açıdan biraz iç karartıcı, tabii böyle olduğunu düşünmeyenler de vardır ama onları siyasetçi sayıp kenara koyalım. Hakikaten garip, karanlık bir ruh hali var. Tabii birçok insan da çok huzursuz. Yurtdışına giden var; burada arkadaşlıkları bozulanlar var. Fakat başka bir şey daha oluyor, herkes takip edemiyor bunu; bu konuda istatistikler yayınlanmıyor ama mesela ben sinema sektörünün içinde olduğum; artık jürilik yapmaya da uygun yaşa geldiğim için bir yandan da devamlı olarak tiyatro oyuncularıyla çalıştığım için iki tane çok önemli bir şeyin farkına vardım. Bir, en son iki tane film festivalinde: Uluslararası Adana Film Festivali ve Frankfurt Film Festivali’nde ön jüri olarak çalıştım. Mesela 12 tane aynı film vardı. Aynı şekilde başlıyorlar, aynı şekilde bitiyorlar. 45 ve 27 tane filmi seyredince birden bir sürü şey anlıyorsun: Birincisi 45 ve 27 tane film iki tane film festivaline katılıyor. İkincisi Türkiye’nin halini anlıyorsunuz. ‘Ne düşünülüyor Türkiye hakkında’ onu anlıyorsunuz" ifadelerini kullandı.

Türkiye'deki insanların anlatılacak çok şey olduğunu düşünmesi ve sürekli anlatma çabalarının devam ettiğini belirterek. "Depresyonu, kendi depresyonlarını, karanlık duygularını bir kenara koymuşlar, seyirciler gibi değiller yani... İtiraf etmek gerekirse karanlık filmler üretiyorlar. Gerçekten çok depresif bir ruh hali var. Yani, ‘bu dünyada yaşamaya devam etmenin bir manası yok" dedi.

'BÖYLE BİR ŞEY TÜRK TİYATRO TARİHİNDE HİÇ OLMADI'

Festivallerdeki filmlerin 'dehşet içinde karanlık bir geleceğe bakan filmler' olduğunu söyleyen Akay, tiyatro konusunda "Bilmiyorum farkında mısınız, belki takip edenleriniz vardır. Türkiye’de şu anda 1200 tane tiyatro oyunu oynanıyor. Bunların 500 tanesi İstanbul’da. Her şehirde mutlaka var. Aynı anda 1200 tane oyun sahneleniyor. Böyle bir şey Türk tiyatro tarihinde hiç olmadı" diyerek dünyada çok az ülkede böyle bir şeyin olduğunun altını çizdi.

'ÜRETEREK ISTIRABA KATLANMA HALİ'

Sanat alanındaki üretimle ilgili, "Dünya karanlıkmış’, ‘işler kötüye gidiyormuş’ demeden; büyük ve garip bir enerjiyle tiyatro yapmak çok kolay. Çünkü yeraltında. Her yere ulaşmıyor. Sinema filmi dağa bayıra yazılıyor ama tiyatro sahnesi gelen kişilerin kafasına girip gidiyorsunuz. Müthiş bir boşalma, üretme ve üreterek ıstıraba katlanma hali; eğer bir ıstırap içindeyse... Ama üretirken insan ıstıraptır, karanlıktır, şudur budur gibi şeyler kalmıyor. İşe konsantre oluyorsun. Çok iyi bir ilaç yani" diyerek sinema filmi ve oyun yapanların bu olumsuzluğu unutmuş olduklarını dile getirdi.

'HİKAYENİN ETRAFINDA BİRİLERİ TOPLANINCA TOPLUM OLUNUYOR'

Akay, hikâye anlatıcılığının bütün dünyada çok yüksek bir performansa dönüştüğünü ve bütün dünyanın bunu kabul ettiğini hatırlatarak "Hikâye anlatıcılığı aslında toplumlar var olduğu günden beri yapılan bir meslek, ilk meslek diye bir şeyden bahsedilir ya hani o değil. İlk meslek aslında hikâye anlatıcılığıdır. Hikâye anlatılınca, hikâyenin etrafında birileri toplanınca toplum olunuyor. İlk defa toplum dediğimiz şey bir hikâye sayesinde olmuş. Bizim bugün dedikodu dediğimiz, mit dediğimiz bir şeyle; bir şeyin yalan yanlış anlatılmasıyla, bir gerçeğin hikâye olarak ifade edilmesiyle o gerçeğin etrafında insanlar toplanmış" ifadelerini kullandı.

YALANCILIĞIN BİR HEDİYE OLARAK VERİLDİĞİ MESLEK: 'HİKAYE ANLATICILIĞI'

Hikaye anlatıcılarının ne yaptıklarıyla ilgili "Mesela bir fıkra anlatıyorsunuz çok gülüyoruz. Başka bir arkadaşımız anlatıyor hiç gülmüyoruz. Bu ikisi arasındaki fark bizim mesleğimiz. Anlatı. Hikaye anlatıcısının özgürlüğü hakkında "Her türlü kılığa girebilir, mubah... Yalancılığın bir hediye olarak verildiği ender mesleklerden biri bu hikâye anlatıcılığı. Çünkü hikâye, ben yalan söylesem de sizin üzerinizde ahlak dışı bir etki bırakmış olmuyorum. Çünkü gerçek değil" dedi.

Hikâye anlatıcılığının yükselişinin internet sayesinde olduğunu belirten Akay sözlerinin devamında "Lojistik dediğimiz taşıma yani bir malın bir başka yere taşınması sayesinde. Televizyonlar sayesinde. Basının yeryüzündeki herkesin ulaşabileceği yerlere taşınmasıyla, sinema filmlerinin dünyanın her yerine transfer edilmesiyle, oyun metinlerinin değiş tokuşuyla, edebiyat çevirilerinin sayısının dünyada olağanüstü artmasıyla herkese bütün hikayeler yayılmaya ve anlatıcılar tarafından yeniden anlatılmaya başlandı" ifadelerine yer verdi.

"HERKES KİM OLDUĞU SORUSUYLA ÇOK İLGİLİ"

Türkiye'deki kimlik probleminin çok yaygın bir mesele olduğunu dile getiren Ezel Akay, "Bu ülke sürekli olarak kimlik problemi yaşayan insanlarla dolu, bu bir kültüre dönüşmüş. Herkes kim olduğu sorusuyla çok ilgili. Hatta karşısındakinin kim olduğu yani insan, Ayla, Hüseyin demek yetmiyor. ‘Kim’, ‘kimlerdensin’, ‘memleket nere’, ‘ne iş yapıyorsun’, ‘yerli milli misin yoksa kökün dışarda mı’ bunlar çok önemli kavramlara dönüştü. Yeni dönüşmedi. “Ben Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filmini de aynı nedenle yapmıştım. ‘Bu ülkede bir kimlik problemi var. O da böyle geçmişte aranan bir kimlik. Bakalım öyle miymişiz?’ dedim, zaten filmden çok o kimlik problemi yüzünden film eleştirildi ya da üzerine konuşuldu" İfadelelerinin ardından "Çok uzun bir süredir özellikle cumhuriyetten itibaren yani bütün dünyada ulus devletlerin, milliyetçiliğin yükselmesinden sonra bu imparatorluk topraklarındaki halk bir türlü kendisinin kim olduğunu bilememiş" ifadesini de sözlerine ekledi.

Bu durumun ileriye geleceği düşünmeyi zorlaştıran bir şey olduğunu dile getireren Yönetmen Akay, "Biz geleceği düşünemeyen bir toplumuz’ sonucunu çıkarmak hiç yanlış değil" ifadesini kullandı.

'YARATICILIK ÇEKİNİLECEK BİR ŞEY'

kendi meslektaşlarını hiç yaratıcı bulmadığını sözlerine ekleyerek "Çok beğendiğim yönetmenler var. Gayet güzel filmler var. Fakat aslında bakıyorum benzer atmosferdeki filmleri dünyada birçok kere seyrettim. Hiç yaratıcı, sürpriz yapıcı, şaşırtıcı, dehşete düşürücü, beklenmedik bir şey yapan, sinematografik araçları yeryüzündeki başka sinemacıların kullandığından farklı kullanan, farklı bir edebiyat türü yaratan hiç kimse görmedim. Müzik hariç. Çünkü yaratıcılık çekinilecek bir şey. Çünkü seyirciyi de düşünerek yapıyorsun" ifadelerinde bulundu.

'SANSÜR KURULU YOK AMA OTOSANSÜR VAR'

Türkiye'deki otosansür'e dikkat çeken Ezel Akay, "Türk sineması 1914’den 2005’e kadar 6 bin tane film çekmiş. Çok iyi bir rakam. 15 yılda 2 bin beş yüz tane film çekmiş. Olağanüstü bir rakam o tarihe göre. Bunların tamamında yaratıcılık problemi var. ‘Sinemayı yeni öğreniyoruz’ vs. Ama bir korku yüzünden oluyor bu. Bir otosansür. Türkiye’de belli bir sansür kurulu yok ama yıllardır bir otosansür var. Bir ara 2003 ile 2007 arasında bir parlama oldu bir takım daha ilginç daha yenilikçi şeylerin de kokusunu aldık. Fakat şimdi otosansür var, giderek de arttı bu. Hep ‘birileri ne der’ diye düşünülerek film yapılıyor. En azından para kazanmak... ‘Yapacağım ama gitmezlerse para kazanamam’ deniyor" dedi.

"GÖRDÜĞÜMÜZ ŞEYLER BİR 'İÇ DÖKME' ASLINDA"

Yaratıcı olmak için özgür olmanın gerekliliğine değinerek "Kendini özgür hissetmek lazım. Yaratıcılık aynı zamanda bir özgürlük gösterisi. Yani hiç kimseyi dinlememiş, hiç kimseyi takmamış bir şeyin peşinden gitmiş olun. Ama özgürlüğün çok önemli faydaları var. Biz söyleyip duruyoruz ama faydası var ondan bahsediyoruz. Üretimin sayısının artması yaratıcılığın artması anlamına gelmiyor. Gördüğümüz şeyler bir iç dökme aslında" sözleriyle konuşmasını bitirdi.

Dinleyicilerden gelen soruların ardından söyleşi son buldu.