Maviye gömülü yarımada günlerdir fırtınanın etkisi altında. Sonsuzluğun soluğu diriltici gücüyle üzerimizde...

Maviye gömülü yarımada günlerdir fırtınanın etkisi altında. Sonsuzluğun soluğu diriltici gücüyle üzerimizde. Ege Denizi’ne saklı mağaralardan birinde dip labirentindeyim. Derinlere ilerlemiş ışık hızına yakın bir süratle bir yolculuğa çıkmıştım. Ölçülebilir zamanla on dakika süren, barındırdığı gizil güçle uzunca bir zaman dilimini kat eden; tekinsiz, parıltı dolu o yolculuk.

Derin bir yarık yeryüzü ve gökyüzü arasından sızan ışık. Kapanamayan aralıkta bir şafak daha Pegasus’un kanatlarında.

Ölmez ağaçlarının altında örülen kehanetin ağları, duyulan tanrıların çaldığı LİR… Kızıldan mora geçen gökyüzünün altında taş sokakları geçerek tinimde dağılan ezginin peşi sıra yürüdüm. Yol, iki asır öncesine on dokuzuncu yüzyıla uzanmıştı.

Amfitiyatronun basamaklarından yarımadayı saran Frédéric Chopin’in muazzam 'Nocturune’leri… Zamanın hem içinde hem dışında olmamızı sağlayan, kökeni, değişimi ve devinimi barındıran notalar, dip labirentte yankılanan ezgilerle birleşti. Yazgıda kabuk bağlamayacağını sezdiğin o derinlerdeki yaran, belleği açan notalarla daha da güçlü kanamakta. Farkında olmadan bilinçaltının, yani başka bir dünyanın keşfine çıkmış iki kişi, nymphe kayalıkların diğer ucundaydı. Müziğin mutlaklığında, tarifi zor bir yerdeydim. Olabildiğine tutkulu.



Kayalara çarparak dönen müzik, yaşanan mutlak; bununla birlikte muazzam bir yanılsama aracılığı ile yaşanır, çünkü yeniden sessizliğe döner dönmez dağılır. Bu tecrübe, sürüp gitmek için devamlı olarak yenilenmeyi talep eder. Geceleyin olağanüstü bir boyut alır. En uçlara dokunma ve öteye gidememe duygusu yaşanır. Müzik aşkınlığın dilidir. Varlıkları sınırların yıkıldığı bir evrene sokar. Yirmi birinci yüzyılda bizler, bu bahsettiğim evrene girmek yerine toplumsallığın işleyişinde parçalanırız.

İdil Biret’in değerli yorumu ilki düzenlenen Uluslararası Alaçatı Caz ve Klasik Müzik Festivali’nin açılışına vesile oldu. Seçkin program kültürel mirası kucaklar nitelikte. İkinci konser piyanist Wolfgang Manz’ın Schubert yorumuydu.

Döngüsel olan zamanda notaların ısrarlı tekrarı, güçlü ve ayrıştırıcı. Onu kesen herhangi bir kıpırtıya kayıtsız kalarak, tekdüze durdurulamaz bir biçimde. İnatçı bir yağmur damlası gibi, insan duygularına kayıtsız temel bir güç gibi, hiçbir yapmacığa, özentiye kapılmadan Schumann, Ege’ye hâkim. Ezgi, karşı kıyıdan duyuluyor. Robert Schumann’ın "en büyük solo eseri" 'Carnaval op. 9' ile canlanan Alman romantizmi.

Romantikler bilinçsiz şeyin kâşifiydiler. Ay ışığında, gece ve alacakaranlıkta belirenler, görünenin dışındakiler, sese söze bürünen tinin yansımaları… İnsanlar bir araya gelip ayrılırken, güçlerini birleştirip dağıtırken, kendilerini bir araya getiren bağ, sadakat ve dayanışmalarını toplayıp bunları yeniden dağıtırken kendi kendisini inşa ediyor, kendi kendisini bozuyor ve farklı biçimde yeniden inşa ediyor. Ama bir de romantikler var. Her şeyin fazlaca hızlı olduğunu söyleyen, mekânları uzama oturtan bir konser salonunda düşlere dalan, yüzyıllar arasında salınan.


***

Alaçatı'nın tarihsel dokusuyla birleşen Festival programının son konserleri

Burçin Büke 23 Temmuz / Mizuka Kano 30 Temmuz

Ezgi Serim 06 Ağustos / Gülsin Onay 08 Ağustos 2014