Eziklik; egemen kültürün bir ürünü. ‘Loser’ kaybeden anlamında, özgüvenini yitirmiş... Bir de aşağılama olarak, ezenden, kazanandan yana olmayanları küçümsemek anlamında... Bastırılmış duygulara sahip, egosal sorunları olan, kendini toplum karşısında güçsüz hisseden, toplumun diğer bireylerini kıskanan ve kendi dahil kimseyi sevmeyen ruhu yaralı insanlar... Ezik olmak; hayatın kontrolünü yabancıların eline bırakmak, cesur olmamak, düşüncelerin ve cesaretin zihinden silinmesine izin vermek...

Çetin Altan ‘Şeytanın gör dediği’ köşesinde; “Şayet ‘resmi tarih’ olarak, Sultan Abdülaziz’e kadar padişahları şak şaklayan ‘yapay bir tarih’ yerine; ‘kul yığınları’nın gerek sosyoekonomik, gerek psikososyolojik durumlarını da kepçeleyen bir ‘toplum tarihi’ yazılabilseydi; karşımıza çıkacak olan tablo ‘ezik mi ezik milyonlarca çaresiz insan’ olacaktı” diyor. Kuşaklardan kuşaklara uzayıp giden ezik insan kitleleri...

Ezik olmak ile ezilen olmak ayrı şeyler. Ezilenler örgütlendiğinde, baskılara direndiğinde ve başkaldırdığında güçleniyor. Ezikliğin çaresi ne?

Darbe dönemlerinde ve son 12 yıllık AKP’nin halkına uyguladığı totaliter rejimde yön ve gerçeklik duygusunu yitiren ezik bir kitle yaratıldı. Güvenlerini ve inançlarını yitirenler, konuşulanlar ve yazılanlarla yaşanılan hayat arasındaki boşluğu bir türlü dolduramayanlar, üzerine gitmek yerine zamanla teslim olanlar, yeniden direnişin gücüne inanmak yerine, sözün boşluğuna, boşunalığına inananlar...

Mücadele etme ve hak arama yerine nefes almadan konuşan, ancak hiçbir şey söylemeyen ezik psikozu... Hiçbir şeye aldırmadan akıp giden hayata kapılıp gidenler yalnızca kendi kendine söylenip duruyorlar işte.

Totaliter rejimler muhaliflerini acımasızca ezerler. Ezilenler farklıdır demiştim, en belirgin göstergelerinden biri gururlarıdır. Baskıcı rejimlerin baş edemeyeceği bir şeydir gurur, yani ezilenler her şeye rağmen varolmanın ‘dayanılmaz hafifliği’ni yaşarlar... Muhaliflerini ezmeyip ezik bırakanlarsa liberal demokratlardır... Ezikler varolamamanın ‘dayanılmaz ağırlığı’nı kaldırabiliyorlarsa ne âlâ. Bugün birçok sanatçı ve aydının, bu tip rejimlere direnmek yerine, eziklikleri nereden geliyor acaba?

Marx’ın Kapital’indeki şu cümle: “Bilmiyorlar, ama yapıyorlar.”

Peter Sloterdjik ise Sinik Aklın Eleştirisi kitabında şu tezi savunuyor; “Sinik özne ideolojik maske ile toplumsal gerçeklik arasındaki mesafenin gayet iyi farkındadır, ama yine de maskede ısrar eder.” Yani Sloterdjik’in söylediği; “Ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar, ama yine de yapıyorlar.”

Artık bitirebilirim.

“Ne kadar az yer, içer, kitap okursan, tiyatroya, dansa, meyhaneye ne kadar az gidersen, ne kadar az düşünür, sever, kuram yaratır, şarkı söyler, resim ve eskrim yaparsan, o kadar fazla sermaye biriktirirsin; mezar böceklerinin ve toprağın yok edemeyeceği hazinen o kadar büyür. Kendin ne kadar azalırsan o kadar çoğa sahip olursun; kendi öz hayatını dile getirmenle dışsallaşmış hayatını dile getirmen ters orantılıdır; yabancılaşmış varlığın gitgide büyür.” Karl Marx (1844 Elyazmaları)