2010’un son yazısını hazırlarken, Fransız siyasetinin bir yıllık özetini yapmak niyetindeydim

2010’un son yazısını hazırlarken, Fransız siyasetinin bir yıllık özetini yapmak niyetindeydim. Ancak, buralardaki en saygıdeğer ve sevgili büyüklerimizin başında gelen sevgili “Fahri Ağabeyimiz” aramızdan ayrılınca, bu güzel insanı ve bıraktığı boşluğun önemini sizlerle paylaşmak istedim…

1950’li yılların Paris’inde, genç adam iki katlı otobüse biner ve birinci mevkiye oturur. İşgüzar bir Fransız, “beyefendi, burası birinci mevkii, burada oturamazsınız” der. Genç adam seslenir: “Ama Beyefendi, tam da benim yaşam mücadelemin özüne bastınız: herkesin birinci mevkiide oturabilmesi için yıllardır savaşıyorum!”. Söz konusu “genç adam”, bizleri 24 Aralık sabahı Paris’te öksüz bırakan sevgili Fahrettin (Fahri) Petek’tir.

1946’da mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Eczacı Mektebi’nde öğrenciyken sol hareketin içinde yer alır. 1947’de de Emekçi Köylü Partisi’ne kaydolur. 1949’a kadar memleketi Bergama’da eczacılık yapar. Halkın yoksulluğu karşısında bazen bedava ilaç verir. Komünist tevkifatları başladığında adı çoktan “Komünist Eczacı”ya çıkmıştır. Böylece 1949 yılında, kızı Gaye daha beş aylıkken, Türkiye’yi terk ederek Fransa’ya göç eden sevgili “Fahri Ağabey”imiz, tam kırk yıl boyunca hasretini çektiği ülkesine dönemeyecekti...

Paris’e gelişinin ertesi günü, üç arkadaşı, Mahmut Türkman, Doğan Aksoy ve Kemal Baştuci ile “İlerici Jön Türkler” adlı yeni bir dernek kurar. Bu genç örgütün kuruluş amacı, Nazım Hikmet’i Bursa Hapishanesi’nden kurtarmaktır. Bir süre sağda solda küçük işler yaparak karnını doyurmaya çalışırken, doktora yapmak arzusundadır. Böylece, henüz Fransızcayı tam sökmeden, Profesör Jean-Emile Courtois’nın öğrencisi olarak Biyokimya doktorasına yazılır.

1951 yılında karısı Neriman ve kızı Gaye’yi yanına aldıktan sonra, bir göz odada zor şartlarda, ama büyük bir entelektüel zenginlik içinde geçecek günler ve geceler başlar. 12 metre karelik oda kimleri görmemiştir ki. Attila İlhan, Abidin Dino, Mübin Orhon, Doğan Avcıoğlu, Münevver Andaç bunlardan sadece birkaçı... Fransızlardan iki kat daha fazla çalışıp, 1956 yılında CNRS’e (Fransa’nın TÜBİTAK karşılığı bilimsel kurumuna) girmeyi başarır. Böylece, Fransa tarihine de bu kuruma kabul edilen ilk Türk olarak geçer.

Türk devletinin kendisini 1961 yılında vatandaşlıktan attığını üç yıl sonra öğrenir. “Kendimi öksüz hissettim, vatansız, pasaportsuz, kimliksiz kaldım” diye anlatıyordu. Stalinist olmadığı için SSCB’ye gitme tekliflerini geri çevirir. 1969 yılında “vatansız” pasaportu alıp, 10 yıl boyunca dünyanın dört bir yanındaki bilimsel kongrelere katılır. 1970’de artık Fransız vatandaşı olsa da, Türkiye’ye ancak 1989’da geri dönebilecektir.

Fahri Petek’in yaşamında iki itici kuvvet vardı: Biyokimya ve siyaset. Bizlere eşsiz anılarla birlikte, Fransa’daki medar-ı iftiharımız, sevgili dostum Gaye Petek’i, 64 yıllık eşi Neriman Hanım’ı ve başarılı bir mimarlık kareyeri sürmekte olan torunu Kerim’i bıraktı. Yaşamı boyunca insanlıktan ödün vermeyen bu güzel adam, uykusunda sessizce, onurlu bir şekilde aramızdan ayrıldı...

Külleri çok sevdiği Normandiya sahilleri ile 40 yıl boyunca hasretini çekerek, anımsarken hala her seferinde gözlerini dolduran İstanbul Boğaz’ının sularına serpilecek.