Sedat Peker’in günlerdir ülke gündemini meşgul eden iddiaları üzerine Süleyman Soylu, HaberTürk’te dört gazetecinin sorularını yanıtlamak üzere canlı yayın konuğu oldu. Peker’in; 90'lı yıllarda gerçekleşen, yıllardır aydınlatılmamış Kürt iş insanlarını hedef alan faili meçhul cinayetlerin, Uğur Mumcu ve Kıbrıs’ta öldürülen gazeteci Kutlu Adalı cinayetlerinin arkasında devlet güçleriyle dönemin Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın bulunduğuna ilişkin iddiası gündeme bomba gibi düşmüştü. Yayında bu cinayetlere ilişkin iddiaların tatmin edici bir soruyla da yanıtla da buluşamaması düşündürücü olmanın ötesinde çok üzücü. 3 saat süren programda Uğur Mumcu adı neredeyse üçüncü çeyrekten önce anılmadı.

Program boyunca soru sorulamaması, sorulabilen sorulara yanıt alınması konusunda gazetecilerin ısrarcı olamayışı, etkili fikir takibi kurmayışı kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanırken Sedat Peker’in twitter hesabından sorduğu sorular ve yaptığı açıklamalarla gazetecileri gölgede bırakması dikkat çekti. Kimseye söz hakkı bırakmayan, sorulara bambaşka yanıtlar veren, anılarını anlatan, gerçeği yansıtmayan bilgilerle halkın aklını karıştırmak isteyen Soylu’nun katılımıyla Habertürk raiting rekorları kırmış görünüyor. Paylaşılan verilere göre program %75 raiting alırken en yakın takip eden programın raiting oranı %5. İbretlik bir başka veri ise program boyunca kimin ne kadar süre konuştuğuyla ilgiliydi. 3 saatlik süre içinde Veyis Ateş 1 dk 14 sn, Mehmet Akif Ersoy 54 sn Merdan Yanardağ: 2 dk 38 sn İsmail Saymaz: 3 dk 17 sn konuşmuşlar. Gazetecilerden bazıları yayından önce sosyal medyada “merak ettiklerinizi sorun, Bakan Soylu’ya soralım” şeklinde çağrı yapmıştı. Bu çağrıya yanıt olarak üstelik kimi gazetecilik mesleğinde başarılı, bedel ödetilen gazetecilerden gelen anlamlı ve kuvvetli sorular da yerini bulamadı. Tuhaf şekilde koca programdan manşete taşınabilecek bir cümle dahi çıkmadı.

Kısaca bugün sadece ülkemizde değil uluslararası boyutta örnek teşkil eden ‘Uğur Mumcu gazeteciliği’ yeri dolmaz koca bir boşluk olarak suratımıza tokat gibi indi. Gerçeklerin üzerine korkusuzca giden türlü güç odağını karşısına almaktan çekinmeyen doğruyu ilke edinen Uğur Mumcu tam da bu yüzden susturulmadı mı? “Kim olursa olsun”, hangi siyasi parti, hangi güç odağı, hangi suç örgütü olursa olsun gerçekleri olağan üstü bir emekle araştıran, bilgisini daima diri tutan, çalışkan gazeteci Uğur Mumcu bu programın soru soranlarından biri olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim. Ben, muhakkak öncesinde dersini çalışmış, belgelerle, somut verilerle hazırlanmış gazetecilerin karşısındakini monologlarını bölmeden dinleyen değil açıklarının üzerine giden olmasını bekledim. Örneğin Soylu, Af Örgütünün siyasal raporlar yazdığını, Türkiye ile ilgili “rapor ede ede” uyuşturucu tacirlerine kötü muameleyi rapor edebildiğini söylediğinde Uluslararası Af Örgütü’nün açıklama yapmasına gerek kalmaksızın defalarca yayınlanmış raporlara hâkim gazeteciler verilerle yanıt verebilirdi. Söylendiği gibi Af Örgütü sadece uyuşturucu örgütlerine ilişkin veriler getirebilmiş olsa bile bu söylem ile uyuşturucu tacirleriyle mücadelenin hafife alınışı, önemsizmiş gibi dile getirilmesi işaret edilebilir, bu verilere ilişkin ne yapıldığı öğrenilebilirdi.

"Bizim dönemimizde faili meçhul cinayet var mı? Biz terörle mücadele ediyoruz. 4,5 yıldır İçişleri Bakanlığı yapıyorum. İç güvenlikle ilgili terörle mücadele meselesi bizim uhdemizde. Terörle mücadelede bu başarının altında gayri hukuki, beyaz toros, insanlara işkence, faili meçhul cinayetler varsa bana getirin boş kâğıda imza atayım ve buradan çıkayım. Bir tek Necip Hablemitoğlu ki o da FETÖ işidir” sözlerinin üzerine bakanlık görevinin sadece kendi görev süresini kapsayan bir memuriyet olmadığı hatırlatılmalıydı. Tahir Elçi cinayetini niye anmadığı sorulmalıydı. Hükümetlerin değil devletin devamlılığı ilkesi ile iktidarların kendilerinden önceki dönemlerin karanlıklarıyla mücadele etme yükümlülükleri hatırlatılmalıydı. “Bir tek” Necip Hablemitoğlu dediği cinayetin aydınlatılması için ne yapıldığı sorgulanmalıydı. Her cinayetin tek tek önemi vurgulanmalıydı. Bunların tamamı çok sorumsuz, ciddiyetsiz cümleler. “Milyonlarca kişinin çocuk pornosu izlemesi” nasıl suç örgütleriyle ilişki iddialarını bertaraf etmiyorsa faili meçhul cinayetlerin sayısı da insanlık suçu işlenmediğini, cezasızlık ve suçluyu koruma olmadığını göstermez. Mutlaka bu söylemlerin kaçamaklığına işaret edilmeliydi. “Kendi dönemlerinde” kayıp olan, hâlâ haber alınamayan isimler sorulmalıydı. Nitekim Uluslararası Af Örgütü zorla kaybedilen 4 kişinin aylar sonra Emniyet Müdürlüklerinde ortaya çıktığını söylüyor. Belki de en anlamlı soruyu sorarak!: “Ne söylememiz gerek daha?"

Hâl böyleyken Türkiye cezaevinde bulunan 67 gazeteciyle en fazla gazeteciyi cezaevine gönderen ülke. Yüzlerce gazetecinin basın kartı iptal edildi. Cumhurbaşkanlığı'nın yayın yasağı getirme yetkisi var. RTÜK ve çeşitli yollarla binlerce habere yayın yasağı ya da engel getirilmiş durumda. Kamuoyunu ilgilendiren ve yasak getirilen olaylar arasında 17-25 Aralık, IŞID’in Ankara katliamı, Emine Bulut cinayeti, Çorlu tren kazası, Ankara'da Rus büyükelçisine yapılan saldırı, Suriye’deki yasa dışı örgütlere silah taşıyan Mit tırları, terör saldırıları, patlamalar, şehit haberleri, iş cinayetleri, yolsuzluk iddiaları, kadına şiddet davaları ile tecavüz davaları bulunuyor. Mahkeme kararıyla erişim engeli getirilen on binlerce internet sitesinden biri de elbette Sedat Peker’e ait. Son olarak Anadolu Ajansı muhabiri Musab Turan, Mustafa Varank ile Bekir Pakdemirli'ye organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in, Süleyman Soylu ile ilgili iddialarını sorduğu için önce kovuldu sonra hakkında soruşturma başlatıldı.

Gerçekleri yazdığı için hedef alınarak yargılanan, cezaevinde ya da sürgün gazetecilerimizin sayısına ve ülkemizin ifade özgürlüğü notlarına bakarak söz konusu programda etkin bir gazetecilik sergilemenin güçlüğü hatta imkânsızlığını görmez değilim. Ancak korkusuzluk ve cesaretiyle gazeteciliğe damga vuran Uğur Mumcu’nun yokluğunda böyle bir programda “muhalif gazetecilere de yer veriliyor” aldatmacasına fırsat verilmesi durumu devlet, mafya ve siyaset üçlüsünün ilişkileri üzerinden ortaya atılan iddiaları duyum, iddia, söylenti, dedikodu ekseninden ileri taşıyamadı.

Türkiye 2020 yılında da insan hakları ihlallerinde dünya liderliğini koruyor, Rusya’dan sonra en fazla hak ihlali başvurusu yapılan ülke konumundayız. Freedom House raporuna göre Türkiye bu yıl da "özgür olmayan ülkeler" kategorisinde. 195 ülkenin yer aldığı "özgürlük" sıralamasında 146'ncı sırada yer alarak son 10 yılda özgürlüklerin en çok gerilediği 2. ülkeyiz.

Gazeteciliğe yönelik suikastin failleri belli.