Kimliği belirsiz kişiler 14 Ekim 2014’te, sabah 9.20 sularında, kırmızı renkli bir motosikletle arkadan yaklaştıkları Kadri Bağdu’ya ateş ederek olay yerinden uzaklaştılar.

Kadri Bağdu, Adana’nın Seyhan İlçesi’ne bağlı Şakirpaşa semtinde uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralandı, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Kürtçe yayınlanan Azadiya Welat gazetesinin 17 yıllık dağıtımcısıydı. (Gazete de daha sonra KHK ile kapatıldı.)

Dönemin Adana Valisi Mustafa Büyük cinayetten bir hafta sonra yaptığı açıklamada, “Hangi sebeple olursa olsun; bu tür hadiseleri önlemek, eğer olay olmuşsa da faillerini bulamak devletin asli görevidir. Bizim için kapanmayacak bir dosyadır. Her halükarda onu bulmak devletin üzerinde bir sorumluluktur. Bunu da sonuna kadar takip edip bulmaya çalışacağız. Asıl problemin, toplumun sinir uçlarını tahrik ederek sorun oluşturma gayreti olduğu anlaşılıyor. Yani yapılan işler toplumda bir kargaşa ve olumsuzluk çıksın gayretinden kaynaklanıyor” dedi.

Ancak Adana Cumhuriyet Başsavcılığı olayı “adli vaka” olarak değerlendirdi ve kimliği belirsiz failler için daimi arama kararı çıkararak dosyayı rafa kaldırdı. Yani dosya valinin iddiasının aksine fiilen kapanmış oldu.

Olaydan 4 yıl sonra IŞİD militanı Servet Koç’un, Adana’da işlenen Kadri Bağdu, Yusuf Gülderen ve Ahmet Albay cinayetlerinin nasıl gerçekleştiğini anlattığı videosu ortaya çıktı.

Mezopotamya Ajansı’ndan Hamdullah Kesen’in ulaştığı 2016 yılına ait görüntüler ve yazışmalarda Servet Koç, Bağdu cinayetinde kullanılan motosikletin Murat Bulanık’a ait olduğunu, silahı da ‘Ağrılı Cumali’ isimli kişinin getirdiğini, kullanılan silahın Bulanık’ın evinde yanlışlıkla patladığını, eğer tadilattan geçirilmemişse odanın içinde izinin olabileceğini söyledi.

Adana’da IŞİD’in “infaz timinde” yer aldığını söyleyen Koç, Bağdu’nun oğlu Ferhat Bağdu’ya 23 Temmuz ve 24 Temmuz 2016’da Facebook hesabından da cinayeti anlattı. Koç bu yazışmalarda, bütün suçun kendine atıldığını gördüğü için olan biteni anlattığını öne sürdü. Hatta sadece Bağdu cinayetini değil, Adana’da gerçekleşen Yusuf Gülderen ve Ahmet Albay cinayetlerini de kendilerinin işlediğini anlattı.

Bağdu ailesinin avukatı Tugay Bek de tüm bu yazışmaları ve görüntüleri Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletti. Savcılık bu kişiler hakkında Haziran 2019’da soruşturma başlattı.

Ve bu soruşturma kapsamında ifadeleri alınanların hepsi serbest bırakıldı.

Savcılık, avukat Tugay Bek’e verdiği yazılı yanıtta, “Servet Koç’un itiraflarında bahsi geçen kişilerin ele geçenlerinin tamamının ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldığı; Servet Koç’un bu itiraflarının ardından Suriye’nin Rakka kentinde hava bombardımanında öldüğü, dosyanın firarileri arasında bulunan Tarık Güler’in de IŞİD içinde savaşırken ağır şekilde yaralandığı ve akıbeti hakkında bir bilginin olmadığını” ifade etti.

Tugay Bek, itiraflarda adı geçenlerin sadece cinayetten değil IŞİD üyeliğinden de yargılanıp cezalandırılması gerektiğini ama savcılığın, olayın örgüt suçu olduğunu bile kabul etmediğini söylüyor.

Kadri Bağdu’nun ölümüne ilişkin hala hiç kimseye dava açılmış değil ve bu gidişatın cezasızlıkla sonuçlanacağını bu memlekette yaşayan herkes tahmin edebilir.

90’lı yıllarda Hizbulkontra eliyle işlenen cinayetlerin yerini IŞİD militanları aldı. Değişmeyen tek şey cinayetlerin yargıdaki sonucu oldu: “Faili meçhul.”