'Faili meçhul dosyaları yakılması için SEKA'ya gönderiliyordu'

50. Hükümetin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu, devlet arşivinde saklanması gereken faili meçhul dosyalarının periyodik olarak yok edildiğine dikkat çekerek, "Adli Tıp'taki faili meçhul cinayet dosyaları bir yıl kadar kısa bir süre bekletiliyor, ardından SEKA'ya gönderiliyor, orada yakılıyordu" dedi.

Cumartesi Anneleri'nin 700. Hafta eylemine dönük polis saldırısının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumartesi Anneleri'ni ve gözaltında kaybedilen Hasan Ocak ile annesi Emine Ocak'ı hedef alan açıklamalar yapmıştı. Soylu, "Hasan Ocak, TKP/ML Terör Örgütü üyesi değil miydi? Örgüt tarafından infaz edilmedi mi?" demişti.

Artı Gerçek'ten Rıfat Doğan'ın haberine göre, Hasan Ocak’ın dosyasıyla yakından ilgilenen 50. Hükümetin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu, Soylu'yu yalanlıyor. "Başından sonuna kadar mahkemedeydim. Böyle bir ifadeye tanık olmadım" diyen Hacaloğlu, Ocak'ın öldürülmesiyle ilgili AİHM karşısına ailenin talebi üzerine tanık olarak çıktığını ve devletin Hasan Ocak'ın işkenceyle öldürülmesindeki sorumluluğunu anlattığını belirtti. 2013'e kadar aileyle görüşen Hacaloğlu, işkenceyle öldürülen Hasan Ocak'a ait fotoğrafı da arşivinde bulunduruyor. "Ocak'ı konuşturmak için gözaltına aldılar ve orada uyguladıkları işkence ve darptan sonra öldürülmüş halde Beykoz'a atıldı" diyen Hacaloğlu, o döneme ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı.

Rıfat Doğan'ın, Algan Hacaloğlu ile yaptığı söyleşinin bazı kısımları şöyle:

Bir gazetede çıkan yazınızda Hasan Ocak'ın öldürülmesinden kısa bir süre sonra geldiğiniz görevinizde Adli Tıp'tan istediğiniz dosyada 290 ölümün 3'te 1'nin şüpheli ölüm olduğunu ve 80'inin işkence sonucu öldürüldüğünü belirtiyorsunuz. Ocak ve diğer faili meçhullerin ne kadar üzerine gittiniz, ne kadar gidemediniz?

Üzerine gidemediğim söz konusu değil. Çok güçlü danışmanlarım vardı ve biliyorsunuz Devlet Bakanlığı diğer bakanlıkların üzerindedir yetki kullanımı bakımından. Hasan Ocak olayı şöyledir: Ağabeyi bana geldi. Zamanaşımına uğramamalarına istiyorlardı. Ocak'ın cesedinin Beykoz'da bulunmasından bir kaç gün sonra ben bakanlık görevine başladım. Ama bizim resmen olayın intikal etmesi bir ayı buldu ve bakanlık yetkisiyle Adli Tıp'a gittim ve başka bakanlara sormadan, danışmadan bütün dosyalara el koydurdum. 290 dosyaya el koyduk. 1 Ocak 1994'ten itibaren olan dosyalardı bunlar. Daha evvel olanları periyodik olarak Kocaeli'deki kağıt fabrikası SEKA'ya göndermişler , yani başka dosya yoktu, olsa onlara da bakılırdı.

- Niye gönderiyorlar?

Yakılması için. Belirli süre bekletiyorlar. Yakmışlar gitmiş.

"FAİLİ MEÇHULLERLE İLGİLİ DOSYALAR YAKILIYORDU"

- Faili meçhulle ilgili dosyalar mı yakılıyordu.

Evet, faili meçhullerle ilgili dosyalardı. Ben o zaman üst irade olarak sorduğumda Adli Tıp Başkanı söylemiş, ben onu İçişleri Bakanı'na da iletmiştim. Dosyalar gitmiş. Yakmışlar. Bu yanlış bir olay. Türkiye'de korunması gereken böyle ciddi bir arşivin bir yıl gibi bu kadar kısa bir sürede, yani düşünün bir yıl sadece saklamışlar.

- Hasan Ocak'a tekrar dönersek…

Hasan Ocak'ı ben ve arkadaşlar tanımıyoruz ama ceset bulundu ve o cesedin fotoğrafı bende vardır. Abisi fotoğraftan teşhis etti.

- Teşhis edilebilir durumda mıydı?

Yüzü ediliyordu sanırım. Ağabeyi sonuç olarak teşhis edebilmişti. Bu cesetler kimsesizler mezarlığı adı verilen yere gömülüyordu. Eğer yakınları kimliğini teşhis edemiyorsa oraya gömülüyordu. Adli Tıp kendi morglarında bir ay boyunca Hasan Ocak'ın cesedini bekletmiş ve ardından gömülmüş.

- Hasan Ocak'ın ölümü ile ilgili dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe'nin, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu'nun ve İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in sizden bilgi sakladığını söylüyorsunuz. Bu bilgiyi sizden neden sakladılar, onların ne gibi bir parmağı vardı bu olayda?

Arkadaşlar inceleyince şu ortaya çıktı: Daha evvel gözaltına alındı mı alınmadı mı? Parmak izi alındı mı alınmadı mı? Hakkında bir tahkikat yapıldı mı yapılmadı mı? Çünkü şurada 'öldürüldü' diye bir canlı şahit yok, ikrar da yok. Emniyet hiçbir dönem konuyu sahiplenmedi. İlgi de göstermedi. İçişleri Bakanı Menteş de bu konuda destek göstermedi. Aksine onun karşısında başka olaylar yaşandı.

Ocak'ın cesedinin Beykoz'da bulunduktan sonra parmak izinin alındığı buradaki savcı tarafından tespit edildi. Kendisi de aldı. Ölünün parmak izini aldı ve raporda da parmak izinin alındığı yazıyor. E parmak izini kim alır? Resmi makamlar. İşkence görmüş şekilde Beykoz'a atılmış. O nedenle bir şekilde bu cinayeti bakanlar kuruluna da taşıdım ve 'bana söyleyin nedir bu?' dedim. Bu kişinin parmak izi alınmış, burada öldürülmüş ve Adli Tıp'a verilmiş. İşkenceyle ölüm olayı resmi raporlara girmiş. Gayerettepe'deki emniyet şubesinde tutulduğu ifade edildi. Birden bire kayboluyor. Sonra cesedi bulunuyor. 'Biz hiç görmedik, hiç gözaltına almadık, parmak izi almadık ve kayıtlarımıza geçmedi' diye ıslak imzayla yanıt verdiler. Dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü bir konuda buluşuyorlar: Hayır Emniyet Hasan Ocak'ı gözaltına almadı. Peki bu durum nedir? Ocak'ı konuşturmak için gözaltına aldılar ve orada uyguladıkları işkence ve darptan sonra öldürülmüş halde Beykoz'a atıldı. Devlet benden gerçekleri saklıyordu.

- Ocak dosyası konusunda ailesinin AİHM'e başvurusu üzerine tanık olarak ifade de verdiniz. Neler söylediniz ifadenizde?

Ailesi istemiş ben de 'yaparım' dedim. 17 yıl milletvekiliği yaptım, hayatımda tek bir davam ve dokunulmazlığımın kaldırılmasına dönük tezkere yoktur. Mahkemede hiç bulunmadım. İlk kez AİHM'in önüne çıktım. Hep doğru bildiğimi yaptım. Sordular, bildiklerimi anlattım. 'Devlet öldürtmüştür, öldürmüştür' demedim ama olayların akışından devlet bunun (Hasan Ocak) ölümünden sorumludur ve biliyor. 'Devletin bazı unsurları nasıl öldürüldüğünü, kimin öldürdüğünü biliyor'u ifademde anlattım. Bunları söyleyince Dışişleri Bakanlığı'ndan biri bana laf atmaya çalışınca 'Sen git Dışişleri Bakanı gelsin' dedim.

'BÖYLE BİR İFADEYE TANIK OLMADIM'

AİHM, elindeki dosyaya göre 'bu öldürdü' diyemedi ama 'yaşam hakkının ihlal edildiğini' vurguladı. Soylu'nun 'Sol örgüt mensubu birisi mahkemede bunun kendi örgütlerine bağlı olduğunu ve örgüt içi çatışma ve ihtilaf nedeniyle onlar tarafından öldürüldüğünü açık açık anlattı. Biliyorsunuz' gibi bir ifadesi var. Başından sonuna kadar mahkemedeydim. Böyle bir ifadeye tanık olmadım. Devlet bunu önemserse, talep edilmesi durumunda AİHM tutanaklarına bakılabilir.

"SOYLU, BİLİNÇTEN YOKSUN"

- Haftasonu Cumartesi Anneleri'ne yapılan polis müdahalesini ve sonrasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Soylu, insanlara huzur veren, barış duygusunu geliştiren ilkeli, dayanışmayı güçlendiren bir bakanlık yapmıyor. Partizanca bir tavır içinde. İçişleri Bakanı'nın böyle halkı farklı departmanlara bölecek, alt kimlikler ve mezhepler şeklinde ayrıştıracak tavır ve söylemleri son derece yanlış. Şu kabinede sorgulanması gereken kişilerden biri Soylu'dur. Bu sürdürülemez. Bakan Soylu'nun görevi de sürdürülemez. Soylu'nun bu beyanları sivil topluma, hak arayanlara karşı bir duruş. Cumartesi Anneleri'ni direk böyle muhatap alıp '700. kez bir araya geldiler, bugün yasakladım' şeklindeki yasakçı zihniyeti artık birçok yerde görüyoruz. Bu son derece vicdansız, hukuktan ve ahlaki duygudan da yoksun.

Devletin arşivlerinin farkında değil. Hafızası yok. Soylu bilinçten yoksun, insani olmayan bir tavır içinde 85 yaşındaki anneyi suçluyor. Bu çok yanlış. Acılarla dolu yürekleri. Hasan Ocak, annesi Emine Ocak olunca beni direk geçmişe götürüyor. Hasan Ocak'ın annesi haklıdır, kardeşi haklıdır. Anne sadece vicdanı yandığı için bunu yapmıyor. Haksız yere oğlu öldürülmüştür. Bu bir cinayettir, işkence gördüğü saptanmıştır. Cesedi devlet tarafından korunmaya alınmış ancak ailesine haber verilmeden yok edilmiştir.

Kimsesizler mezarlığı nedir? Devletin yok etmek istediği dosyaları oraya gömüyorsan bu son derece büyük bir hukuksuzluktur.

Soylu hesap vermelidir, bu çıkışı basit bir çıkış değildir. Bu mantıkla görevini sürdürecekse kimse kendisine güvenemez. Topluma güven sağlayamaz. Bu mantıkla adalet sağlayamaz. İnsanlara huzur veremez. Barış duygusunun büyümesine katkı sağlayamaz.