Gamze Efe’nin öykülerinde sevginin, bağlılığın, yasın ve bekleyişin yükünü sırtlananlar, öylece kalanlar var. Yazar birbirini tamamlamayan uyumsuz parçalara, bütüne ulaşmayan anlara, faili meçhul kesiklere dokunuyor.

Faili meçhul kesiklere dokunuş
Gamze Efe

Dilek KARAASLAN

Gamze Efe, yıllardır yazılışına yakından tanık olduğum, gerek atölyelerde gerekse dergilerde okuduğum öykülerini ve gelişimini yakından izlemekten mutluluk duyduğum genç yazarlarımızdan. İlk kitabı ‘Yine de Bir Şansımız Olmalı’ ile edebiyat dünyasına ‘merhaba’ dedi. Biz de Gamze Efe ile Everest Yayınları’ndan çıkan yeni kitabının serüvenini konuştuk

Kitabın ortaya çıkış sürecini, yazmaya nasıl başladığını, yolda neler yaşadığını ve kitabının çıkışıyla birlikte duygularından bahseder misin?

Kitabın ortaya çıkış sürecini gözden geçirmek, beni yazmaya nasıl değil de neden başladığımı düşünmeye itiyor. Büyük bir sorgulama dönemindeydim, karşıma çıkan her şeye neden sorusuyla yaklaştığım ve büyük bir boşluk hissettiğim bir dönem. Cevapları alabilmek için beni tam anlamıyla tatmin eden bir şey arıyordum ki bunun mümkün olmayan bir arayış olduğunu artık biliyorum ama iyi ki hep bir eksik var hayatta, tamamlanmaya, tam olmaya kafa yormak beni daha çok okumaya heveslendirdi. Okuduklarımda bir sorumun cevabına kıyısından köşesinden rastlamak, yazmayı da denemek için bir itkiye dönüştü sanırım. Kendimle ilgili sorgularım yazmakla ilgili sorulara ve daha şiddetli bir meraka dönüşmeye başladı. İçimde anlaşılmak istenen kaç karakter var? Kaçıyla empati kurabilirim? Yazım sürecinde de olsa aylarca, belki yıllarca başka biri gibi düşünmeye çalışarak kaç hayat yaşayabilirim? Bahsettiğin yolda bu gibi sorularla yaşadım, hep de yaşayacağım. Bana göre merak, okumanın ve yazmanın özü, cevabı olmayan sorular ki sevdiğim bir yazarın söylediği bir söz gelir burada aklıma, sorular her zaman cevaplardan bence de yeğdir, hayat bitene kadar uğraşıya bir sebep sanırım. Her şeyin çok başındayım, merak ettiğim ve aramaya devam edebilmek için cevabını bulmak istemediğim yüzlerce sorum var.

YİNE DE BİR ŞANSIMIZ OLMALI, Gamze Efe, Everest Yayınları, 2022YİNE DE BİR ŞANSIMIZ OLMALI, Gamze Efe, Everest Yayınları, 2022

Öykülerinde yerine göre sert, sevgi dolu, sadık, aldatan, ama hep güçlü, baskın baba figürleri var. Öykülerindeki karakterlerin kurgu ve gerçek hayattan esinlenme payları nedir? Edebiyatta karakterler yaratılırken kurgu ve esinin belli bir payı olmalı mı? İnandırıcılık konusunda neler söylersin?

İyi ve kötü bir baba ayrımını bilmiyorum. Şanslıyım, kısa ömründe sevgisinde hiç cimrilik yapmayan bir babayla büyüdüm. Belki de bu yüzden babasıyla meselesi olan insanlar hep dikkatimi çekti. Hem bu yüzden hem de bilmediğimi yazmaya çalışmanın bu işin beni en çok büyüleyen kısmı olduğundan, çoğunlukla tanımadığım baba rollerini yazmaya soyundum. Öykülerimdeki karakterlerde gerçek hayattan izler var. Kimin yok ki? Fakat beş yıl önce başladığım nokta ile dosyayı teslim ettiğim gün arasında epeyce fark olduğunu söylemeliyim. Özetle, gerçek hayattan karakterler yaratırız ama öyküde asıl olan kurgunun gerçekçiliğidir. İnandırıcılık da burada anlattıklarım çerçevesinde şekilleniyor. Hayatta olmaz diye bir şey yok ama iyi kurguda gerçekçi olmak zorunda olan bir anlatım var. Olmalı. İnandırıcılığını yitirmiş bir metin, anlatımı ne kadar güçlü olursa olsun tek ayağı kısa bir masa gibi sallanıyor. Bir öyküde ya da edebi metinde inandırıcılığın nasıl sağlanabileceğini konuşmak buraya sığmayacak kadar derinlikli bir konu ama inandırıcılık için iyi bir empati yeteneği, empati için de iyi bir gözlemci, çok iyi bir okur olmak gerekiyor.

Rüzgâr öyküsünde olduğu gibi gerek kitabında yer alan gerekse dergilerden takip ettiğim pek çok öykünde önemli bilgiler ediniyorum. Bu öyküleri yazarken epeyce araştırma yaptığını anlıyorum. Ben kendi adıma araştırmalar yapılarak yazılmış, okurken bir şeyler öğrendiğim ve yeni araştırmalar için insanlarda merak uyandıran roman ve öyküleri daha çok seviyorum. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Araştırma, yazmanın önemli bir parçası. Yaşadıklarımızdan yola çıkarak bir şeyler yazmaya devam ettiğimiz noktada aynı çemberin içinde dönüp durma riskimiz oldukça yüksek. Bu yüzden kalıp öyküler yazmaktan korkuyorum, ileri gidebilmek için yazılmayanı arıyorum. Bunun imkânsızlığının farkındayım ama tersten göstermeye çalışıyorum. Yeni şeyler öğreten metinlere bakış açıma gelince, sanırım durumum okurken biraz farklı. Elbette yenilik merakımı körüklüyor, bu bir haz benim için ama olaylardan çok duygulara yoğunlaşan, halı altına süpürülenleri gösteren metinler okumaya sanırım daha düşkünüm.

En sevilen soruya geliyoruz, başucu yazarlarının, okumadan yazmaya başlayamam dediklerin, öykü yazanların mutlaka okumasını önerdiğin öyküler ve yazarlar var mıdır?

Bu benim cevaplamaktan en korktuğum soru. Çok değerli yazarlar var ve birini atlamaktan endişe ediyorum. Unuttuğum, yaşayan yaşamayan tüm yazarlardan özür dilerim. Sait Faik Sokaktan Geçen Kadın, Vüsat O’Bener Yaşamasız, Bilge Karasu Şarkısız Gecelerin İlki, Yusuf Atılgan Saatlerin Tıkırtısı, Tarık Dursun K. Ona Sevdiğimi Söyle ve Ayrılık Yazı, Kadri Öztopçu’nun Bırakılmış Eylül, Ethem Baran Göğün Yenisi, Barış Bıçakçı Tuz Kokusu ve Anlamayan Kadınlar, Fadime Uslu Soylu Bir Acımız Olsaydı Bizim de, Behçet Çelik Boğaz’da Bir Öğle Vakti, Cortazar Glenda’ya Öyle Tutkunuz ki, Salinger Teknede, John Cheever Aşkın Geometrisi, Ralf Rohtmann Makarna İster misin, Samantha Schweblin Kazıcı, Rachel Seiffert Geçiş, Claire Keegan Su Kıyısında, David Vann Yükseklerdeki Mavilik, David Constantine Hepsi Videoda, Juan Rulfo Talpa, eleştiri kapsamında, Semih Gümüş’ün Öykünün Bahçesi, Okumak ve Yazmak, Yazarın Yalnızlık Burcu’nun, karakterlerin duygu dünyalarını sağlamlaştırabilmek adına Cioran, Engin Geçtan, Pavese, Oruç Aruoba, Byung-Chul Han, Rollo May, Adam Philips okumanın gerekliliğine inanıyorum.