Merkez Bankası, faizi bir puan düşürerek 18’e indirdi. Saray’ın talimatıyla alınan kararın ardından döviz yeniden yükselişe geçti. Ekonomistler kararı “Sırf, tek adamın dediği boş çıkmasın diye faiz indirdiler” diye yorumladı. Elektrikten doğalgaza yeni zamlar kapıda.

Faiz kararının perde arkası

Ozan GÜNDOĞDU

Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu merakla beklenen toplantısının ardından politika faizini yüzde 19’dan yüzde 18’e indirdiğini duyurdu. 100 baz puanlık indirim beklendiği şekilde TL’nin değer kaybetmesine neden oldu; Dolar/TL 8,80’e dayandı.

Peki kararın perde arkasında neler var ve yakın vadede sonuçları neler olacak?

1- Faiz indiriminin arka planında TOBB ve TÜSİAD çatışması mı var?
Erdoğan’ın, dünyada hiçbir iktisatçının kabul etmediği “Faiz enflasyonun nedenidir” önermesine inandığı varsayılırsa bu faiz kararının enflasyonu düşürmeyi amaçladığı zannedilebilir. Ancak, Erdoğan’ın bu teze inandığını düşünmek için hâlâ yeterli neden yok. Birçok kez denenmiş bu yöntemin tutmadığı ortada. O halde, faiz indiriminin arka planına odaklanmakta fayda var. Bunun için de öncelikle ‘faiz indiriminden asıl kim faydalanacak’ sorusuna cevap aranmalı.

Türkiye’deki sermaye çevreleri kabaca TÜSİAD ve TOBB tarafından temsil ediliyor. TÜSİAD, finansal sermayeyi de içeren, buna karşılık büyük sanayi sermayesini de içinde barındıran bir patronlar kulübü. Bu grup, sürdürülebilir ve öngörülebilir bir para politikasının sistemin çarklarının dönmesi için elzem olduğu görüşünde. Buna uygun biçimde, tüm dünyada olduğu gibi enflasyonun üzerinde bir politika faiziyle piyasaya yön veren bir Merkez Bankası talep ediyorlar.

Buna karşılık orta ölçekli üretim yapan, organize sanayi bölgelerinde kümelenmiş, konut sektöründe yatırımları bulunan bir grup daha var ki o, büyük ölçüde TOBB tarafından temsil ediliyor. Bu grup, iktidarın en önemli finansörü ve destekçisi olarak faizlerin düşmesinin hayati olduğunu düşünüyor. Nitekim TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da bu grubun sözcüsü olarak zaman zaman faiz çıkışıyla dikkatleri üzerine çekiyor.

Bu iki sermaye çevresinin, genel anlamda çıkarları ortak olmakla birlikte, kısa ve uzun vadedeki çıkarları çatışıyor. Ancak TOBB grubu uzun vadeyi düşünmenin maliyetlerine katlanmak istemiyor.

2- TOBB grubu neden faiz indirimi istiyor?
BDDK verilerine göre temmuz ayı itibariyle bankalara, 627 bin 471 küçük ölçekli, 189 bin 486 bin orta ölçekli borçlu işletme bulunuyor. Bu işletmelerin hemen hepsi, borcu borçla kapatan, vergi avantajlarıyla sermaye birikimini sürdüren, ucuz işgücü sayesinde ihracatta rekabet gücü edinebilen şirketler. Sermaye birikim rejiminin iflas ettiği son 5 yılda, bu işletmeler kredi garanti fonu gibi düşük faizli kredi imkanlarıyla ayakta kalabildiler. Özellikle pandemi döneminde gelir desteği yerine düşük faizli borç desteği ile yaşamlarını sürdürdüler. Bugün, bu işletme sahipleri günlerinin önemli bölümünü müşterisi olduğu bankalarda geçiriyorlar. Özel bankalar mümkün olduğunca borçlarını tahsil etme peşinde. Kamu bankaları ise borçları yapılandırsa bile, bunu politika faizinin altında bir faiz oranıyla yapamıyorlar. Daha basit ifadeyle yüzde 7 faizle borçlanmış işletmeler, borçlarını yüzde 20 faizle yeniden yapılandırdıklarında önlerine altından kalkmakta zorlanacakları bir finansman maliyeti çıkıyor. Bu işletmelerin temsilcisi olarak TOBB, her fırsatta Saray’a çıkarak faizlerin indirilmesi gerektiğini söylüyor. Saray da, siyasetinin finansmanını sağlayan bu grubun istediğini vermek zorunda. Kapalı kapılar arkasında dönen bu dolabı, açık açık söyleyemeyen iktidar, dini referanslı açıklamalarla suyu bulandırıyor.

3- Faizler düşmeseydi borçlu patronlar batar mıydı?
TCMB’nin faiz kararında tam anlamıyla orta ölçekli, 100-200 çalışanı olan bu sermaye fraksiyonunun taleplerini gözlüyoruz. Faizlerin düşmemesi halinde, bu şirketlerin nakit akışları, altında ezildikleri borçları ödeyebilecek durumda değil. Bunu gören bankalar da bu işletmelere yeni kredi açmak istemiyor. Ancak bu, bahsi geçen işletmelerin çaresiz olduğu anlamına da gelmemeli. Normal şartlar altında, bu sermaye fraksiyonuyla iktidar arasındaki çıkar ortaklığı olmasa, varlık satışlarıyla nakit akışı sağlayabilecek durumdalar. Başka bir ifadeyle, borçlarını ödeyebilmek için, şirketlerinin sahip olduğu menkul veya gayrimenkulleri satabilirler. Ancak bu durumda hem bu varlıkları satın alacak ‘büyük balıklara’ yem olacaklar, hem de varlık fiyatları düşeceği için yanı başlarındaki diğer patronların da zayıflamasına neden olacaklar. Bu nedenle tam bir sınıf dayanışması içinde faizlerin düşmesini talep ediyorlar.

4- Kısa ve orta vadede sonuçları ne olacak?
Politika faizinin indirilmesinin ardından dolar kuru beklendiği gibi atağa kalktı. Düşük faiz süreci, Merkez Bankası’nın rezervleriyle tıpkı 2020’de olduğu gibi bir süre finanse edilebilir ve bir kur şoku, rezervler aracılığıyla baskılanabilir veya ertelenebilir. Bu süre içinde bahsi geçen sermaye fraksiyonu borçlarını daha düşük faizle yapılandırabilir ve yeni krize kadar çarkları döndürebilir. Ancak daha önce denenmiş bu önlemin sonuçlarının orta vadede daha yüksek faiz ve daha yüksek döviz kuru olduğu da ortada. Böylece bu ara dönemde işletmelerin borçlarını döndürmesi, böylece seçimlere kadar kazasız bir sürecin yönetilmesi planlanıyor. Ancak, rezervlerin de borçla döndürüldüğü, koşulların pandemiden daha zorlu olduğu düşünülürse, bu süreç bir finansal kriz riskini de barındırıyor. Fakat, iktidarın bu riskleri analiz edecek hareket alanı kalmış değil. Her geçen gün yaklaşılan seçimler, piyasaya düşük faizle para pompalamayı, böylece bir seçim ekonomisini finanse etmeyi zorunlu kılıyor. Bu politikanın 2023’te yapılacağı iddia edilen seçimlere kadar patlamadan durması ise zor görünüyor.

Bir diğer sorun ise başkan Şahap Kavcıoğlu. Daha önce politika faizinin ‘açıklanan enflasyonun’ üzerinde tutulacağının sözünü veren TCMB Başkanı Kavcıoğlu, faiz indirim kararıyla sözünü tutmamış oldu. Zaten bunun yolunu ‘biz çekirdek enflasyona bakarız’ çıkışıyla yapmıştı. Bu süreci iyi yönetemeyen başkanın, topun ağzında olduğu, her an görevden alınabileceği kulislerde konuşuluyor. Kavcıoğlu bu hamlesiyle bedeli ne olursa olsun Saray’ın talebini yerine getirmiş oldu. Akıbetinin ne olacağını ise zaman gösterecek.

5- Sermaye cephesinde bunlar olurken halkın ekonomisine ne olacak?
İktidar basınında bile bu politikayı savunabilecek ekonomist kalmadı. Son olarak Yeni Şafak’ta Ahmet Ulusoy, “Eleştirel bakışı açısı akademisyenliğin doğasında var. Dolayısı ile de köşe yazılarını bu doğal yapıdan arındırırsanız hem bilim adamlığınıza hem mesleğinize olan inancınıza, bakış açınıza, size yüklenen misyona aykırı hareket etmiş olursunuz” diyerek gazetesine 22 Eylül’de veda etti. İzlenen politikanın sürdürülebilir olmadığını her ekonomist farkında. İktidarın gündeminde ise sürdürülebilir bir politikadan daha önemli bir gündem var; seçim…

Tüm bunları tartan Saray, iktidarını korumak adına bir tercihte bulundu. Bu tercihin sonuçları daha yüksek döviz kuru, böylece enflasyon beklentilerinde artış ve buna paralel olarak daha yüksek faiz olacak. 1 Ekim’de elektriğe zam yapılması için enerji patronlarının Saray’ın kapısını aşındırdığı biliniyor. Doğalgaz ise kışa girmeden yeniden zamlanacak. Henüz ısınma masrafları aile bütçesine girmedi. Ancak 1 Ekim’de yapılacak olan elektrik zammı, kasım ve aralık aylarında halkın cebini sarsarken, buna bir de doğalgaz faturaları binecek. Kiralarda yaşanan sert artış ise bir sosyal krize dönüşmüş durumda. Kış ayları beraberinde gıda fiyatlarındaki artışı da getirecek. Faizlerin düşmesiyle birlikte artan dolar kuru ise başta ithal gıda kalemlerinde fiyat artışlarıyla sonuçlanacak. Faturalar, kira ve gıda enflasyonunun artacağı 2022 kışı bu nedenle çok sert geçecek. İktidar ise sert kışı atlatmak için muhalefetin sesini daha da kısmak zorunda kalacak.

***

Saray talimatı kararı belirledi

Merkez Bankası’nın politika faiz oranını 100 baz puan indirerek, yüzde 18'e düşürmesini ekonomistler değerlendirdi. Eski Merkez Bankası başkanlarından Durmuş Yılmaz, faiz indirimi kararını eleştirdi, "Soframızdaki 5 zeytinden iki tanesi daha çalındı" dedi ve ekledi: “TCMB sürpriz yaparak politika faizini yüzde 19.0 dan yüzde 18 düşürdü. Bu kararla soframızdaki 5 zeytinden iki tanesi daha çalındı. Sabırsızlık yine baskın çıktı. Her zaman olduğu gibi yine başa döndük. Daha yüksek faize ve yüksek bedel ödemeye hazırlıklı olalım."

Türkiye'yi yakından takip eden İngiliz ekonomist Timothy Ash, Merkez Bankası'nın kararını 'delilik' olarak nitelendirdi. Merkez Bankası'nın büyük bir risk aldığını belirten Ash, faiz indirim kararının arkasında "Saray" olduğunu vurguladı: "İnanılmaz. Merkez Bankası, artan enflasyona rağmen faiz oranlarını düşürdü. Erdoğan ne istiyorsa, onu alıyor. Lira şimdi çok daha kırılgan… Bu tam anlamıyla bir delilik. Şimdi 128 milyar dolarlık skandalın 200 milyara çıkıp çıkmayacağını merak ediyorum."


Ekonomist Mustafa Sönmez ise, faizlerin indirilmesi için hiçbir makul gerekçenin bulunmadığını belirterek, şunları söyledi: "Saray talimatı kararı belirledi. Faizi 1 puan da olsa indirecek hiçbir makul gerekçe yok. Sırf, tek adamın dediği boş çıkmasın diye faiz indirdiler. Kredi faizlerine bir etkisi olmaz, dolar fırladı. Bununla uğraşsınlar bakalım."