Merkez Bankası politika faizinin yüzde 24’ten 425 baz puan indirimle 19,75’e çekildiğini açıkladı. En azından toplumdaki yaygın kanı, kararın Para Politikası Kurulu (PPK) tarafından değil, “malum makamca” alındığı yönünde. Açıkçası kimse başkan koltuğunda oturan Murat Uysal’ın inisiyatifiyle faiz düzeylerinin belirlendiğini düşünmüyor. Peki, neden 425 puan indirim? İlk akla gelen açıklama, “yaz indirimleri kampanyası” kapsamında etiketi […]

Merkez Bankası politika faizinin yüzde 24’ten 425 baz puan indirimle 19,75’e çekildiğini açıkladı. En azından toplumdaki yaygın kanı, kararın Para Politikası Kurulu (PPK) tarafından değil, “malum makamca” alındığı yönünde. Açıkçası kimse başkan koltuğunda oturan Murat Uysal’ın inisiyatifiyle faiz düzeylerinin belirlendiğini düşünmüyor.

Peki, neden 425 puan indirim?

İlk akla gelen açıklama, “yaz indirimleri kampanyası” kapsamında etiketi yüzde 20’nin bir tık altına 19.75’e çekme gayreti gibi görünüyor. Diğer bir yorum ise, en son açıklanan Haziran TÜFE oranının yüzde 15.72 düzeyinde bulunduğu hatırlanırsa yüzde 4 reel faizi “optimal düzey” kabul etme olabilir.

Faiz indiriminden ne bekleniyor olabilir?

PPK metninde iktisadi faaliyetin ılımlı bir toparlanma sergilediği söyleniyor. Halbuki Merkez Bankası’nın aynı gün açıkladığı “kapasite kullanım oranının” bir önceki aya göre 0.9 düşüşle 76.2’ye gerilediği görülüyor. Yani tam tersine ekonomi yavaşlamaya devam ediyor. Özellikle yatırım mallar ve ara mallar üretimi durmadan hız kesiyor. 19 Temmuz ile biten haftada mevduat bankalarının TL kredilerinin 1362 milyar TL’den 1361 milyar TL’ye düştüğü görülüyor. Bu istatistikler ekonomi yönetiminin panik halinde faiz indirimiyle ekonomiye nefes aldırmaya çalıştığına işaret ediyor.

Faiz düşürmek için dış koşullar uygun mu?

Tüm dünyada ekonomik yavaşlama endişesi hüküm sürüyor. Bilindiği gibi IMF son Dünya Ekonomik Görünüm raporunda küresel büyüme tahminini yüzde 3.2’ye çekti. Başka Amerikan merkez bankası, tüm gelişmiş ülke para otoritelerinin çareyi faiz indirimlerinde arayacağı anlaşılıyor. Bu da gelişmekte olan ülkeler merkez bankalarına bir manevra alanı tanıyor. Nitekim Filipinler, Malezya ve Hindistan merkez bankalarının faiz indirdiği görülüyor. Özetle küresel koşullar Türkiye’ye faiz indirimi için bir olanak tanıyor. Şimdilik, keskin faiz indirimine karşın döviz kurlarının fazla oynamaması bu varsayımı destekliyor.

Önümüzdeki aylarda hızlı faiz indirimlerinin devam etmesi olanaklı mı?

Cumhurbaşkanının “faiz sebep, enflasyon netice” tezi herkes tarafından biliniyor. Ağustostan başlayarak bu saplantısına destek verecek bir ortam oluşacak. 2018 10 Ağustos’unda başlayan kur atağı sonucu, enflasyon da ay be ay keskin bir sıçrama göstermişti. Ağustos-Ekim ayları arasında fiyatlar toplam yüzde 11,3 artmıştı. 2019’da düşen talebin de etkisiyle muhtemelen Ekim sonunda son 1 yıllık tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 10 – 11 aralığına gerileyecek. Erdoğan için de, “Bakın görün haklı çıktım!” diyerek böbürlenme fırsatı doğacak. Ancak 2018’in son 2 ayında fiyatların yüzde 1.9 dolayında gerilediği düşünülürse yıl sonunda enflasyon yine yüzde 15’in üzerine çıkacak. O nedenle hızlı bir faiz indirim sürecinin benimsenmesinin ekonomide yeni bir türbülansa yol açma tehlikesi bulunuyor. Umarım korktuğumuz başımıza gelmez.