Çok zor ve garip bir dönemi yaşıyoruz. Hayatımız çok hızlı değişiyor ve bu değişimi çok normal karşılayıp alışmamız bekleniyor. Yerli ve yabancı bazı samimiyetsiz ünlüler “bu işte birlikteyiz” mesajları veriyor.

Kusura bakmayın, herkes yalnız. Herkesin derdi kendine. Bu dünyada artık birlik beraberlik yok. Her koyun kendi akıl sağlığından sorumlu. Artık ne yazacağımı bile bilmiyorum. Yurtdışından haberleri toplayıp çevirmek istemiyorum. Artık herkes çok üst perdeden konuşuyor gibi geliyor. Bunlara ihtiyacımızın olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Haftada en az 3-4 konsere giden ben artık sadece evin önüne köpeğimle çıkıyorum, işlerim durdu fakat başkalarının daha da büyük dertleri var. Bazı arkadaşlarım işinden oldu, evine çocuğuna nasıl bakacağını bilmeyen tanıdıklarım var. Evden çalışmak zorunda olan, gününün yarısından fazlasını video konferans programları karşısında geçirenler var. Üstlerinde gömlek kravat, altlarında boxer don... Eskiden 18.00 oldu mu işten çıkarlardı ama şimdi 21.00’e kadar çalışıyorlar. Patronuna söylese “e evden çalışıyorsun daha ne istiyorsun” cevabını alır.

Hayat bizi beklentilerimizden çok uzak bir noktaya götürüp bıraktı. 20’li 30’lu yaşlarında delilerce çalışıp en azından borçsuz yaşamak isteyen büyük bir genç güruh Netflix ve Youtube onlara ne sunarsa izleyerek vakit geçirmek durumunda. Vakit, enerji, güç var ama iş yok.

Eve kapandığımız ilk haftalar ben de üst perdeden laflar ettim. “Evde sıkılmak cahilliktir” dedim. “Okuyacak bir sürü kitap, izleyecek bir sürü film var dinleyecek binlerce albüm var dedim” İkinci ayda tükürdüğümü yaladım resmen. Şimdi hiçbir şey yapmak istemiyorum. İzleyecek milyonlarca içerik var ve hiçbirini izleyemiyorum. Dinleyecek bir sürü albüm var ve hiçbir şey dinleyesim yok. Geçen gün bilgisayarımı açtım, ses sistemini çalıştırdım ve bir şarkı çalmaya başladım. Beş saniye sonunda sırasıyla şarkıyı, sistemi ve bilgisayarı kapatıp yatmaya karar verdim. Akşamüstü saatleriydi.

Dün gece 4 tane film ve 2 tane sevdiğim diziyi izlemeye çalıştım ve hiçbirine 15 dakika bile katlanamadım. Sonunda ‘Baba 2’yi açıp sabahladım.

Hayatımda daha işsiz, daha boş ve kafamın kazan gibi olduğu bir dönem yaşamamıştım.

Alışkanlıklarımızı bir anda kestirip attık. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” geyiklerine maruz kaldık. Hayır, bu iş bitsin herkes anında eskiye dönecek ve hayatımızın en az 1 yılını bu saçmalıkla harcamış olacağız.

Etkinlik ve konserlerin iyi ihtimalle yaz aylarında, kötü ihtimalle eylül veya ekimde başlayacağını düşünen gazeteciler, festivallerini 2020’nin son aylarında gerçekleştirebileceğini düşünen organizatörler var. Bu kadar iyimser olmadığım gibi böyle düşünenleri de anlamıyorum. İflas etmemek için herkesin bir çıkış yolu bulmaya çalıştığını anlayabiliyorum, ama çok hızlı davrananlar binlerce insanın sağlığını hiçe saymış olur. Dikkat etmek gerek.

Herkes dijital dünyada bir şeyler üretmenin peşinde. Canlı yayınlar, podcast kayıtları, blog yazıları vs. derken içerik konusunda acayip kalabalık bir noktaya ulaştık. Ben de çok keyif alarak bir microcast serisine başladım. ‘Kişisel Gidişim’ adlı bu seride iş hayatında yaptığım hataları, işten atılmalarımı falan anlatıyorum. Ama bunu kim, ne ara dinler onu bilemiyorum. Herkes bir şeyler üretiyor. Ama herkesin kafası kazan gibi oldu. herkes podcastler, albümler, diziler, kitaplar veya filmler öneriyor ama kimsede izleyecek hal yok. Umarım alışma süreci hızlanır. Bu kadar kişisel bir yazı yazmak istememiştim aslında. Bu dönem elbet atlatılacak. Geçtiğinde ve geriye dönüp baktığımızda neler yaşadığımızı unutmamak için tarihe not düşmek istedim.