Yüzsüz vekillerden, bakanlardan ve bakamayanlardan bıktık ama bıkmamamız gereken bir şey var. Bu insanların tüm ülkeye yaptığı bu davranışları unutmak.

“Evet, herkesin midesine bir şey giriyor, kuru ekmek giriyor” cümlesine

“O zaman aç değil” demek nasıl bir vicdansızlıktır, bir vicdansızlık mıdır yoksa bilinçli bir tercih midir bunu düşünmek lazım?

Aklımızla her gün alay eder gibi “Onu öyle demek istemedim” mazeretine her fırsatta saklanıp, sonrasında da sağa sola öfke kusup, insanları vatan hainliğiyle yaftalamak zevkli ve kazançlı bir iş olmalı.

Hiçbir şeye benzemez vatanını ve halkını satanın korkusu ve siniri. Çevresindeki herkesi kendi yansıması gibi görüp, “Dayı naapıyorsun?” diye soranları seri şekilde vatan haini ilan etmek kadar kolaydır yapacağı iş. Çünkü başka yapabileceği şey yoktur. Yalanları sıvamak için başka yalanlar bulmak zorundadır, tek zorluğu da bu. Yeni yalan ve yeni düşman bulmaktır… Eski düşmanlar tekrar ısıtılır, kalıptan çıkan cümleler seri şekilde sıralanır… Hiçbir şeye benzemez halkını satanın korkusu. Hemen sesini yükseltir haksız olmasına rağmen elinde güç varken, o gücün son dakikalarında da karşısındakini düşman olarak görmeye ve göstermeye devam etmek zorundadır. Çünkü yatacak yeri yoktur halkının arasında.

Midesine ekmek giriyor, o zaman aç değil diyebilmek ahlakın, şahsiyetin gelebileceği en zor durumlardan biridir. Bir insan nasıl bu lafı edebilir? Bunu söylemek için çizgi filmlerdeki, masallardaki gibi gerçekten ama gerçekten “kötü” olması gerekmez mi? Utanmadan sıkılmadan kuru ekmek yiyenin “tok” olduğu yalanına çevresini inandırmaya çalışanın çaresizliği nereden gelmektedir peki? Tabii ki korkusundan. Millet aç, millet aç. Bunu iyice duyalım, görelim ki sorun olarak algılayalım, sonra çözeriz. Ama bizimkiler maalesef sorunu çözmek değil, işlerini çözmek, ihaleleri çözmek, geçiş garantilerini çözmek peşinde… O yüzden ki ekmek yiyorsan aç değilsin diyebiliyor. Halkını bu kadar düşünüyor.

Düşünüyor ki vatandaş elinde kuru ekmekle durduğunda o ekmeği bulduğu için bile kendisine şükredecek. Devlet mi vatandaşı yaşatmak içindir, vatandaş mı devletini? Bizde bu işin darası ve şakülü adaletteki gibi iyice kaymış, kaydıkça kaymış durumda…

Zengin iktidar paydaşları çıkıp “Bizim lüks arabalara binmemizi çekemiyorlar” diyebiliyor utanmadan, sıkılmadan. Hayır, insanların derdi senin görgüsüzce tercih ettiğin araba seçimin değil. İnsanlar karınları doysun istiyor. Bir eline “aş” bir eline “iş” yazıp hayatını nedense kaybedenlerin hiçbirinin altında Mercedes S serisi araç yok. Kadere bak, kimler kimlerle beraber…

Asgari ücret, halen bekar bir işçi için aylık brüt 2 bin 943 lira, vergiler ve kesintiler düştüğünde net 2 bin 324 lira 71 kuruş olarak uygulanıyor… Çünkü asgari ücretle hayatta kalmaya ve ekmek yemeğe mahkum bir çalışandan bile vergi alınmalı. Çünkü kuyumdan vergi alınmamalı ama asgari ücretliden vergi alınmalı. Çünkü vergi fakirden alınır, zenginden ise silinir.

Artık yatacak yeriniz yok. Korkunç kötülüğünüz içinde bir gün gelecek siz de o kötülüğünüzün ve taptığınız korkunç gücün çiğneyip kenara attığı değersiz bir varlık olacaksınız. O zaman sizinle ekmeğini kim paylaşacak?

Ha pardon unutmuşum, yedi sülalenize yetecek kadar emmişsiniz zaten.