Son günlerde Türkiye’nin pek çok yerinde yayımlanan yerel site ve gazetelerinde, gençlerin yaşamlarına son verme haberlerini okuyoruz. Bunların büyük çoğunluğu coin borsasının çakılmasıyla paralel artmış durumda. Alım satım borsalarının güvenilirliği, başından beri tartışma konusu. Çok haklı sebeplerle birkaç para toplayıp, kaçma olayı büyük bir kesimin mağdur olmasına sebep oldu. 80’li, 90’lı yılları hatırlayanlar bilir; yüksek faizli, getirisi aşırı fazla banka kampanyaları ile kandırılan yüz binlerce vatandaşımız mağdur olmuş, tıpkı coin olayında olduğu gibi intihar haberleri her gün haberlerde çıkmıştı.

SAADET ZİNCİRLERİ

İşin bir de Çiftlik Bank türevi saadet zincirleri boyutu var. Aslında mantık hepsinde aynı. Bir koyup yüz alma, çabucak zengin olma sevdası. Yıllar önce Türkiye’nin en büyük dolandırıcısı Sülün Osman’ın taktikleri, bugünün taktiklerinin temelini oluşturmakta. Dolandırılan aynı, mantık aynı, yapılış şekli farklı. Dolmabahçe Saat Kulesi hikâyesini bilenler vardır. Bilmeyenler için kısaca özetleyeyim: Önce teşkilat kurulur. Sülün Osman saat kulesinin önünde durmaktadır. Vatandaşın biri gelir, onun yanında saate bakar. Sülün Osman: “Hemşerim saate bakmak ücretli, ver 3 kuruş.” Sonra başka bir teşkilat adamı gelir, o bakar, parasını öder, gider. Birkaç kez bu tekrarlanır. Olay sazan diye tabir edeceğimiz kurbanın bunu fark etmesi ve izlemesi ile devam eder. Sonra Sülün Osman “sazan”ın yanına gelir ve “İşler çok iyi” der. Sazan, “Evet görüyorum. Ne kadar çok saate bakıp para ödeyen var, güzel iş” der. Sülün Osman bitirici darbeyi indirir, o sırada teşkilat adamları gelmeye, saat bakıp para ödemeye devam etmektedir. Sülün Osman bir taraftan tahsilat yaparken bir taraftan da ‘Sazan’a, “Çok yoruldum, yaşım geçti, şöyle hakkını verecek birini bulsam, valla devredeceğim saati” der. Tabii ki güzel bir paraya anlaşılır, paralar alınır ve teşkilat hızla olay yerinden yok olur. Sazanımız saate bakmaya, gelenleri beklemeye başlar. Tabii ki kimse gelmeyecektir. Gelenlerden para ister, dayak yer vs.

TEŞKİLAT İŞİ

Buradan ne anlıyoruz, kolay para kazanma hırsı dolandırılmak için gerekli ortamı hazırlayan en büyük etken. Bu işler her ne boyutta ve platformda yapılıyorsa yapılsın teşkilat işidir. Bir kişi bu kadar organizasyonu yapamaz. Dijital dünyada çok duymuşsunuzdur. Bir adam Twitter’da, YouTube’da peydahlanır ve konunun uzmanı gibi atar, tutar. Teşkilat adamları belirir, “Şu kadar yatırdım, şu kadar getirisi oldu, teşekkürler” gibi senaryoyu işletir. Bir de sosyal medya fenomenlerimiz devreye girip, “Çok güvenilir, bakın ben kullandım, kâr yaptım. Çekinmeden siz de girin” dediğinde… Hayran olduğunuz, örnek aldığınız, yaşamına imrendiğiniz “O adam diyorsa, ben girerim arkadaş” der ve girersiniz. Hatta çevrenizi ikna eder, onları sokarsınız. “Evi ve arabayı sat, gir buna” dersiniz: “Eniştem söyledi, bu coin patlayacakmış abi, o bu işleri bilir, bankacı bir arkadaşından duymuş.” Böyle böyle yavaşça çukurun içine çekilir; evi, arabayı, malı mülkü bırakırsınız sistemin ellerine. Sonra ne mi olur? Fenomen “Kandırıldım” der, “Ben de mağdurum” der, teşkilat elemanları ortada yok. O her şeyi bilen, yatırım tavsiyeleri konusunda atan tutan Twitter, YouTube hesabı ortadan bir anda kaybolmuştur. Site çalışmaz, haberleri takip etmeye başlarsınız. Geçmiş olsun.

HİÇ ŞAKASI YOK

Özetleyecek olursak, her coin yatırımı batırır diye bir şey yok elbet. Saadet zincirlerinin tamamı batırır ama sakın o tongaya düşmeyin. Büyük yatırımcılar, borsa işinde her zaman dikkatlidir. Küçük, acemi yatırımcıların paralarını genellikle onlar kazanır. Biraz kaba tabir olacak ama ‘keriz silkeleme’ derler. Bu işi bilmeyenlerin olmaması gereken yerler buralar. Hiç şakası yok.

Peki, neden biz böyleyiz? Cevabı çok basit… Fakiriz, tembeliz, açgözlüyüz. Hukuk sistemimiz güvenilir değil. Kısaca dolandırıcılar için cennet gibi ülkeyiz. Dijital dünya ile zenginlerin yaşadığı hayat standartları çok daha hızlı ve kolay bir şekilde alt seviye geliri olanların gözlerinin önünde yaşanmaya başladı. Eskiden TV’de, sinemada kısıtlı gördükleri yaşam tarzlarını minicik cep telefonlarının içinde her an görmeye başladılar. Özellikle gençler hızlıca o hayatı yaşamak için kendi hayatlarını yakmaya başladı. Kimi “oyun oynayacağım, milyonlar kazanacağım”, kimi “YouTuber olacağım ben de onlar gibi yaşayacağım”, kimi “coinden milyarlar kazandım işte bu da arabam” diyene kandı. Aslında kanmak istedi. Yapabilirim zannetti. Bütün parasını borçla bir telefona yatırdı, kredi çekti, çakma marka giyinmeye çalıştı. Tabii ki olmadı. Olamaz da. Bunu ona söylediğinde sinirlendi, bağırdı çağırdı.

Sonuç; üretmeyen, sadece özenen, tüketen, çalışmaktan gocunan, meslek beğenmeyen toksik bir toplum oluştu. El emeği işleri, çiftçilik yapanlar aşağılandı. Hiç yorulmadan çalışacağı, canının istediğini yapabileceği işler istedi. Emek harcamak istemedi. Sonra kolay yoldan para kazanma tuzaklarına düşmek hiç zor değildi.Şuuru o kadar kapandı ki kazandığınla yetinmedi. Aç gözlülük gözlerini kör etti. Kocaman yaşamımızla bize kumar oynattılar. Bunun sorumluları hâlâ aramızda, fenomenler, yatırım uzmanı görünümlüler, Instagram starları herkes suçlu. Ancak en büyük suçlu eğitimsizliği ön plana çıkartan anlayış. Cahiller kolay kandırılır. Dünyada bizim kadar kolay kandırılan ülke fazla yoktur. Olanlar da fakirdir. Bu olaylar ne ilk ne de son olacak. Yazık olan bir nesli izlemek gerçekten çok üzücü… “Yatırım tavsiyesi değildir!”