FARC’ın Hollandalı kadın gerillası Nijmeijer: Özgürlük için savaştım
İngilizce öğretmek için gittiği Kolombiya’da FARC gerillalarına katılan Hollandalı Nijmeijer, 2016’da başlayan barış görüşmelerinde de masadaydı. Mücadelenin “ezen ve ezilen” arasında olduğuna dikkat çeken Nijmeijer, barışa giden tek yolun diyalog olduğunu belirtiyor.

Semiha Durak
Kolombiya tarihi, birden fazla taraf ve farklı şiddet biçimlerinin bir birleşimi. Özgürlük savaşçıları, Kolombiya ordusu, devletin kurup ABD’nin finanse ettiği paramilitar örgütler ve uyuşturucu kartelleri ülkenin tarihine hakim olan, dünyanın en eski ve en karmaşık çatışmalarından birinin aktörlerini oluşturuyor.
Özgürlük savaşçıları içinde en büyük örgütlenmeye sahip olan FARC ile 2016’da imzalanan Barış Anlaşması Kolombiya tarihinde bir dönüm noktası niteliğinde. Ve bütün bu karmaşık tarihin içinde, Hollandalı bir kadının, Tanja Nijmeijer’in ismi karşımıza çıkıyor. Zeki ve yetenekli bu genç kadının tesadüfler, cesaretle verilmiş kararlar ve mücadelelerle biçimlenmiş bir hayat hikayesi var.
90’ların sonunda, Kolombiya’ya İngilizce öğretmenliği yapmak için giden Tanja, buradaki insanların yoksulluğu ve mücadelesinden etkilenmişti.
Hollanda’ya geri dönünce, Avrupa’daki sosyalistlerle bağlantı kurdu, eylemlere, protestolara katıldı, gözaltına alındı. Ona yanlış yolda olduğunu söyleyen, hayatı ve geleceği için endişelenen ailesine, kapitalizmden bıktığını ve dünyayı değiştirmek istediğini söylediğinde, babasının yanıtı, "Tanja, komünizmin başarısız olduğunu görmek için Sovyetler Birliği'ne bakman yeterli" olmuştu. Tanja’nın babasına verdiği cevap ise, hayatı ve geleceği ilgili verdiği kararı gösteriyordu: "Evet, ama belki de dünyanın başka bir yerinde işe yarar."
2003 yılında tekrar Kolombiya’ya giden Tanja, FARC’a katıldı ve silahların bırakıldığı 2016 yılına kadar da onlarla birlikte savaşmaya devam etti. Barış görüşmeleri sırasında müzakere masasına oturan 10 FARC üyesinden biriydi. Tanja Nijmeijer ile Barış İçin Özel Yetki Mahkemesi tarafından yeniden onaylanan affı, FARC’a katılma hikayesini, barış süreci ve Kolombiya’nın son dönemini konuştuk.
Geçtiğimiz ayın başında, Barış İçin Özel Yetki Mahkemesi size verilen affı yeniden onayladı. Bu haberi ilk öğrendiğinizde yaşadığınız duyguları ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
Haberi ilk duyduğumda mutlu hissettim. Çünkü bu karar, insanlık suçu işlemediğimin bir kanıtı, resmi olarak tanınmış olması anlamına geliyor. Af kapsamındakiler, savaş suçu veya insanlığa karşı suç işlememiş eski savaşçılar oluyor. Bu bilgi benim için önemli değil, çünkü ne yapıp yapmadığımı biliyorum. Ama medya dünyası ve Hollanda hükümeti, savaş suçu işlediğim konusunda ısrarcıydı. Bu yüzden, bu resmi tanıma benim için çok önemliydi. Tabii biraz da üzüldüm, çünkü Kolombiya'daki geçiş dönemi adalet sisteminin bir parçası olan Barış İçin Özel Yetki Mahkemesi tarafından resmi olarak tanınsa da, Amerika Birleşik Devletleri'nin beni İnterpol listesinden çıkarmayacağını biliyorum. Hollanda da beni tekrar kendi ülkeme girmeme izin vermeyecek. Şu an için ailemle yeniden bir araya gelemeyeceğim. Hollanda da, Amerika Birleşik Devletleri de Barış anlaşmasını destekliyorlar, ama geçiş dönemi adalet sistemine gelince, ki bu barış anlaşmasının bir parçası olarak yapılmıştı, pratikte o kadar desteklemediklerini görüyoruz. Bence Hollanda ve özellikle de ABD geçiş dönemi adaletinin ne olduğunu, ne ile ilgili olduğunu anlamıyorlar. Kolombiya'da geçiş dönemi adalet sisteminden geçen bir kadın var ama sanki buna gerçekten inanmıyorlar. Kolombiya'da geçiş dönemi adaletiyle ABD'de ve ardından Hollanda'da normal adalet sistemiyle, yani üç ayrı adalet sistemiyle yüzleşmem gerekiyor. Bu doğru bir tutum değil, barış sürecini destekliyorsanız tüm yönlerini desteklemelisiniz.
FARC’a katılmanızdan bugüne kadar olan yolculuğunuza bakınca, kişisel dönüşümünüz konusunda ne düşünüyorsunuz ? FARC gerillası olduğunuz günlerden "normal hayata" geçiş sizin için nasıl oldu?
20 yıldan fazla bir süre önce FARC'a katılmamın nedenleri, yani politik ve ideolojik görüşlerim ya da inançlarım değişmedi. Barış süreci ve barış sürecinden sonra normal hayata geçiş, farklı düşünen insanlara karşı daha anlayışlı olmamı sağladı. Şimdi çok farklı düşünen insanlarla fikir ve görüş alışverişinde bulunmamı gerektiren pekçok farklı diyalog grubundayım ve birçok insanı anlayabiliyorum. Tabii burada bir çizgi var; “farklı düşünme” insani temellerden yoksunsa veya aşırı bireycilik içeriyorsa, çevreye ve yoksulluğa karşı duyarlı değilse, yani ezilenin ve ezenin kim olduğu ayrım benim için önemli. Bu fikirleri silahlı mücadeleyle veya siyasi mücadeleyle savunsam da, silahsız değişim yapma koşulları varsa bunu da değerlendirmelisiniz. Bu koşullar yoksa, silahlı mücadele de kabul edilebilir. Yani, büyük ölçüde aynı kişi olduğumu düşünüyorum ama tabii birçok yönden de değiştim.
FARC'a katıldığınızda 24 yasındaydınız. Nasıl katıldığınızı kısaca anlatır mısınız?
Bu uzun bir hikaye ama kısaca özetleyebilirim; FARC’a katılmam tamamen ideolojik ve siyasi nedenlerle oldu. FARC’ın Kolombiya, Latin Amerika ve dünyada sosyal değişimi sağlayacak bir tohum olmasını istiyor ve buna inanıyordum. Katıldığım zaman FARC çok büyük bir örgüttü ve hedef iktidarı ele geçirmekti. Şu anda bu naif görünebilir belki ama FARC o zamanlar 15.000’den fazla insanla bu amaç için savaşıyordu. Farklı zamanlardı ve hepimiz buna inanıyorduk. Makro düzeyde, seçimlerimin şu anda da aynı olacağını düşünüyorum. Belki bazı şeyleri farklı şekilde yapabilirdim; ailemin daha az acı çekmiş olmasını isterdim. Belki gerilla savaşçısı yerine milis kadın olabilirdim. Ancak genel olarak, FARC üyesi olmanın bana Kolombiya’nın kırsal kesimini, insanların gerillaya katılma nedenlerini ve Kolombiya tarihini anlamamda etkili olduğunu, bana çok şey kattığını düşünüyorum. Ormanda [gerilla kampında] pekçok farklı konuda ders alıyorduk; bugün hala kullanabileceğim birçok önemli şeyi orada öğrendim. Bunlar barış süreci sırasında ve bugün kırsal topluluklarla da, eski savaşçılarla da çalışırken kullanabileceğim şeyler.
Havana’daki barış görüşmelerine katılan 10 kişiden biriydiniz. Bu görüşmelerdeki zorluklar ve başarılar hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bütün bu sorularla ilgili saatlerce konuşabilirim (gülüyor).Barış anlaşmasının birçok başarısı olduğunu düşünüyorum. Nihai barış anlaşması gerçekten çok iyi bir belge. Zor olan kısmı bunun uygulanması. İmzalanan Barış anlaşması 3010 sayfalık çok güzel bir belge.
Kolombiya’daki Barış anlaşmasının önemli olan tarafının cinsiyet eşitliği olduğunu düşünüyorum. Dünya çapındaki barış süreçleri göz önünde bulundurulduğunda, bu ölçüde bir başarı elde edilmedi. Ben dahil olduğum için değil, bir çatışmayı toplumsal anlamda değerlendirirken, nedenlerini ve sonuçlarını, özellikle de nedenlerini göz önünde bulundurmak gerektiği için, bu konunun gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum. Kırsal kesimdeki kadınları da politikaya dahil olan kadınları da düşünürek hareket etmek gerekiyor. Tarihsel olarak kadınlara karşı olan ayrımcılığa son vermeye çalışan bu barış anlaşması çok iyi bir örnek.
Bunların yanısıra geçiş dönemi adalet sisteminin de bütün bir sistem olarak oldukça iyi tasarlandığını düşünüyorum. Yalnızca özel yetki mahkemeleri değil; hakikat komisyonu, kayıplar için oluşturulan komisyon, bütün bunlar bu adalet sisteminin bir parçası. Barış anlaşmasının imzalanmasının ardından yapılan değişiklikler her zaman başarılı olmadı bu bir gerçek, ancak tasarımı oldukça iyi.
Anlaşmanın uyuşturucu ile ilgili kısmını da başarılı buluyorum. Uyuşturucu meselesinin çözümü konusunda farklı bir yol izliyor: koka yaprağı yetiştiren yoksul köylüleri değil, uyuşturucu ticareti yapan büyük mafya liderlerini cezalandırmak gerekiyor. Silahsızlanma kısmı hariç Barış anlaşmasının tasarımı son derece iyi.
Silahları bırakma zor bir süreç oldu. Bu süreç Birleşmiş Milletler tarafından yürütüldü ve önce yüzde 30, sonra tekrar yüzde 30 ve ardından yüzde 40 silah teslimi olarak belirlendi. Hükümet, bu ilk yüzde 30’luk teslimattan sonra, Barış anlaşmasının yüzde 30’luk kısmını yürürlüğe sokmalıydı ama pratikte bu şekilde gerçekleşmedi. Bu durumun, anlaşmanın hem tasarımında hem de uygulamasında yapılmış bir hata olduğunu düşünüyorum. Barış anlaşmasını imzalayan hükümet, yalnızca bizim silahsızlanmamızla ilgileniyordu. Ondan sonra gelen hükümet de barış anlaşmasını yırtıp parçalara ayırmış gibiydi ve bu da anlaşmanın uygulanması konusunda oldukça zor bir dönem oldu.
Petro’nun iktidarında durum biraz daha farklı sanırım, öyle değil mi?
Evet, barış anlaşmasını uygulamak istediğini açıkça belirtti, uygulanması için açık bir siyasi irade var. Ancak yedi yıl boyunca uygulanmamış bir şeyi şimdi uygulamak neredeyse imkansız. Petro’nun kendisi bile bunun zorluğunu belirtti.
Kolombiya’da barışın kalıcılığı konusunda şüpheleriniz var mı?
Bu hükümetin barış stratejisine, Petro’nun iktidara geldiği zaman, “şimdi ne yapabiliriz tavrına ve önerilerine katılıyorum. Kolombiya’da barış istiyorsanız tüm gruplarla barış yapmanız gerektiğini düşünüyorum. Santos hükümeti FARC ile barış yaptığı zaman amaç, en büyük silahlı grup olan bizi silahsızlandırıp diğerlerini de askeri operasyonla yok etmekti. Ama bu şekilde olmadı. Silahlarımızı teslim ettiğimizde oluşan iktidar boşluğu, yeni silahlı gruplar veya zaten var olan başka silahlı gruplar tarafından hemen dolduruldu. Tam anlamıyla bir barış ve tüm grupları kapsayan barış yapma fikri elbette güzel ama pratikte çok zor. Birbirinden farklı gruplarla diyalog kurmak kolay değil; çünkü biri sosyal reform hakkında konuşmak istiyor, diğeri uyuşturucu ticareti konusuyla ilgili. Ulusal anlamda bunu sağlamak zor. Belki de bölgesel anlamda görüşmeler yapmak iyi bir fikir olabilir ama bunun da sorunlu tarafları var. Yine de bütün bu gruplarla diyalog kurmak her zaman önemli.
Bir röportajınızda medyada FARC’ın yanlış izlenimlere neden olacak şekilde gösterilmesinden söz etmiştiniz. Halk hala bu yanlış anlatılara inanmaya devam ediyor mu?
Bence bu tamamen medyanın gücünden kaynaklanıyor. Biliyorsunuz medya bir ülkedeki iktidar yapılarını yansıtan bir yapı. Hitler’in sekreteri de vaktiyle söylemişti; “eğer bir yalanı bin kez tekrarlarsanız, insanlar ona inanmaya başlarlar.” Kolombiya’da da durum bu şekilde. FARC ile ilgili yaptıkları buydu. Elbette, bir çatışma içindeyken düşmanı insanlaştırmamak gerekiyor. Bunda bir tuhaflık yok; neticede çatışma içinde tüm tarafların mağduriyete neden olduğunu kabul ediyorum. Ama aynı zamanda FARC üyelerinin sanki insan değillermiş gibi gösterildiğini de görüyorum. Kolombiya’da gazetecilik etiği konusundaki eksikliğin farkındayım. Barış anlaşmasından sonra gazetecilik daha iyi bir hale geldi ama Kolombiya’da gazetecilik her zaman elitlere ve siyasi, ekonomik ve sosyal güçlere bağımlı oldu. Insanlara neye inanacaklarını söyleyenler Kolombiya’daki seçkinlerdi, ve hala da böyle.
Güçten bahsetmişken, geçen yıl katıldığınız bir toplantıda Kolombiya’daki son gelişmelerle ilgili olarak ABD hükümetinin alışılmadık şekildeki ılımlı tutumunu yorumlarken, kamptaki eski komutanınızdan bir alıntı yapmıştınız; “düşman sizinle ilgili iyi konuşuyorsa endişelenmeniz gerekir ” Bu konudaki perspektifiniz hala geçerli mi? Güncel durum ne şekilde?
Toplantıyı hatırlıyorum ama tam olarak neden söylediğimi hatırlamıyorum.Toplantının videosunu izlemedim, kendimi izlemeyi sevmiyorum. Ama sanırım Petro ve ABD arasındaki ilişkiyle ilgili ne düşündüğüm sorusuna verdiğim cevapta geçiyordu. Şu andaki hükümet her ne kadar tabandan geliyor olsa da, Kolombiya’daki iktidar yapılarının değişmemiş olmasıyla ilgiliydi. Biliyorsunuz şu anki hükümet, seçimle ve sosyal reform ve yatırımlar, barış anlaşmasının uygulanması gibi sosyal anlamda birçok vaatle başa gelen bir hükümet. Ama liberal demokrasi çerçevesi içinde; eylemlerini, söylediklerini, politikalarını ölçerek hareket ediyor. Hükümetin yaptığı bu. Bir denge aramak, ABD ve diğer bütün ülkelerle iplomatic ağ kurmak. Bence bu konuda oldukça iyi iş çıkarıyor. Belki Petro kendisi için önemli olan şeyleri önceliklendiriyor, örneğin uyuşturucuyla mücadele konusundaki tutumun değişmesi gibi. Birkaç yıl öncesine kadar ABD ile konuşmak imkansızdı ama şu anda bu konuda daha açıklar. Bence barış anlaşması, uyuşturucuyla mücadeleyi farklı bir şekilde algılamanın yolunu açıyor. Belki Petro da şu anki bu siyasi ortamdan, barış anlaşmasından sonra uyuşturucuyla mücadele konusunda diyaloğun başladığı bu dönem ve durumdan faydalanıyor.
Barış anlaşmasının ardından paramiliter gruplara ne oldu? Onlar şimdi ne yapıyorlar?
Paramiliterler ile de bir tür barış süreci oldu. Birçoğu dağıtıldı ama bazıları yeniden organize oldu. Benzer bir şey onların başına da geliyor, büyük bir parçalanma yaşıyorlar. Ama yine de, özellikle Kolombiya'nın kuzeyinde, sahil kesiminde güçlüler. Clan del Golfo adıyla biliniyorlar. Gerilla kuvvetlerinden daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Yani evet, hala varlar ama artık devlet yapıları ve politikacılarla eskisi gibi, Ulribe dönemindeki kadar güçlü bağları yok. Çoğunun devletle bağlantısı kesildi, ya da eskisi gibi güçlü değil, Ama bazı bölgelerde bağımsız olarak hareket ediyorlar ve bazı bölgelerde de, o bölgenin elitleriyle çalışıyorlar. Bu durum sorunu analiz etmeyi ve çözmeyi daha zor hale getiriyor.
Kolombiya Kültür Bakanlığı'nın eski savaşçılar için başlattığı burs programı ve sizin buna nasıl dahil olduğunuzu anlatır mısınız?
Kolombiya Kültür Bakanlığı'nın bir ilanını gördüm. FARC arşivi için çalışmak isteyenler eski gerillalar için bir çağrıydı. Benim ve eşimin, video ve çeşitli belgelerden oluşan geniş kapsamlı bir arşivi bulunuyor. 17 terabaytlik bir arşivden söz ediyorum. Elimizdeki bu arşivle bir şeyler yapmak istiyorduk. Çünkü hafızanın korunmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir de bu arşivi insanların araştırabileceği şekilde halka açık, ulaşılabilir hale getirmek istedik. Bakanlığın bu proje için verdiği bursa başvurdum ve kazandım. Yalnızca arşivi korumaya ve kategorize etmeye başlamaya yetecek kadar, oldukça küçük bir miktardı. Bu yıl yeniden başvurdum. FARC için tarihsel bellek oluşturmak için çalışılacak. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bence gerçekten iyi bir proje. Bir de şu önemli. Hakikat Komisyonu ya da Barış için özel yetki mahkemesinde FARC hakkında sürekli konuşuluyor.. Ama topluluk olarak bizim için, her şeyin savastan ibaret olmadığını hatırlamamız önemli. Ortak bir hayatımız, eğitim aldığımız ya da birbirimizle şakalaştığımız günlerimiz vardı. Ormandaki kamplarda günlük hayat da devam ediyordu. Coğu insan ne yazık ki bunları unutuyor ve oradaki hayatın sadece savaşmaktan ibaret olduğunu düşünüyor. Bu anılara sahip çıkmanın, hafızayı korumanın önemli olduğunu düşünüyorum,
Sizinle ilgili, “Tanja: terörist mi yoksa özgürlük savaşçısı mı?” adını taşıyan bir belgesel var. Bu belgesel hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce hikayenizi tipik terörist anlatılarından farklı bir biçimde mi aktarıyor?
Belgeseller bir başkasının merceğinden, onun bakış açısıyla yapılıyor. Benimle ilgili olan belgesel de Alman bir film yapımcısının bakış açısını yantısıtıyordu. Çok sayıda olumlu geri bildirim aldım. İnsanlar "Kolombiya'daki çatışmayı şimdi daha iyi anlıyorum" diyor. Ama bence bundan daha fazlasını yapabilirdi. Evet bu benim hikayem ama ben senaryo sürecine, belgeselin yapım aşamasına katılmadım, sadece röportajlarda yer aldım. Kolombiya'ya gelenler çatışmaya gazetecilik bakış açısıyla bakıyorlar. Bu yüzden de Tanja ile röportaj yapacağım ve Batı dünyasında güvenilirlik kazanmak istiyorsam, o zaman çatışmanın bir kurbanı veya sağ görüşten başka bir kişiyle de röportaj yapmalıyım diye düşünüyorlar, gazetecilik yapmak için objektif olmaya çalışmak çok önemli ama bu belgesel açısından her zaman en iyi yol olmayabilir.
Bir de kendi yazdığınız bir kitap var. Hollanda’da baskısı yapıldı. İngilizce çevirisi ne zaman yayınlanacak ve başka dillere de çevrilmesi planlanıyor mu?
İngilizce çevirisi için tarih, sanırım 2025'in başı olacak. Kitap Pluto tarafından yayınlanacak. İspanyolca çeviri için henüz bir yayınevi bulamadım. Kolombiya'dan ayrılamıyorum, bu yüzden buradan yürütmek zorundayım. Büyük bir yayınevi bulmak zor, belki biraz daha küçük bir yayınevi ile görüşmek gerekiyor. Bununla pek ilgilenmedim ama bence İspanyolca'ya çevrilmesi önemli, çünkü eski kadın gerillaların kitabı okumasını istiyorum. Genel olarak insanların, Kolombiya'daki insanların bile bizim ne olduğumuzu ve hayatlarımızın nasıl olduğunu bilmediğini düşünüyorum, bu yüzden İspanyolca çeviri bir gün mutlaka yayınlanmalı.
İngilizce çeviri yayınlandıktan sonra kitapla ilgili etkinlik planı var mı?
Hala İnterpol listesinde yer aldığım için Kolombiya'dan ayrılamıyorum. Bu benim için büyük bir engel. Hollanda, İngiltere, İrlanda, İtalya, İspanya'da üniversitelerin ya da Birleşmiş Milletler'in düzenlediği pek çok sayıda etkinliğe konuşmacı olarak katıldım. Barış süreci, çatışma ve barış sürecindeki kadınlar hakkında deneyimlerimi paylaşmayı seviyorum. Bütün bunları çevrimici yapmak elbette mümkün oluyor. Ama yüzyüze yapmak ile aynı değil. Seyahat edemiyor olmak gerçekten zor bir durum.
Son olarak isminizle ilgili bir soru sormak istiyorum. Tanja gerçek adınız mı yoksa sonradan aldığınız isim mi? Aslında bunu sormamın nedeni bir şiirle ilgili. Nazım Hikmet ismini daha önce duydunuz mu bilmiyorum, Che Guavera, annesine yazdığı bir mektupta Nazım’dan alıntı yapmıştı. Nazım’ın Tanya isimli şiiri bir Sovyet partizanından ilham almıştı.
Tanja gerilla adım değil, bu bana anne babam tarafından verilen isim. Gerilla günlerimde ismim Alexandra’ydı. FARC'a katıldıktan sonra kullandığım isim buydu ama kendi adım Tanja.
Nazım Hikmet’in söz ettiği Sovyet partizan Tanya'yı biliyor musunuz?
Hayır, bilmiyorum. Aslında Küba’da gerilla olan bir kadın daha var ve onun adı da Tanya.
Ne hoş bir tesadüf.
Evet kesinlikle. Kübalı Tanya hakkında yazılmış bir kitap da var.