Dam üstünde saksağan, nereden çıktı bu Ferit Zekeriya? Doğrusu benim de pek niyetim yoktu bu ikinci sınıf neo-konservatif gazeteciye geri dönmeye. Geri dönmeye diyorum...

Dam üstünde saksağan, nereden çıktı bu Ferit Zekeriya? Doğrusu benim de pek niyetim yoktu bu ikinci sınıf neo-konservatif gazeteciye geri dönmeye. Geri dönmeye diyorum, çünkü ilk baskısı Nisan 2000'de çıkan Küreselleşme: Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı (İmge Kitabevi) adlı kitabımın girişinde Zekeriya'dan sözetmiş-tim. O girişi yazarken Güney Doğu Asya finansal krizi çoktan yaşanmış, her derde deva küreselleşme en azından Güney ülkeleri nezdinde muazzam itibar kaybetmişti. ABD medyasından, bütün olan bitene rağmen küreselleşme çığırtkanlığından vazgeçmemiş bir karaktere ihtiyacım vardı. Ferit Zekeriya imdadıma yetişti; o kampın daha ideal bir sözcüsü olamazdı. İşte Zekeriya'dan kullandığım alıntı: "Kapitalizm, önce Batı'da şimdi de dünya ölçeğinde, sıradan insanların yoksulluktan kurtuluşu için tek kalıcı yolu açmıştır... Dünyanın büyük çoğunluğu için en büyük tehlike küreselleşmenin başarısı değil, tam tersine başarısızlığıdır." (New York Times Book Review, 25 Nisan 1999)

Bu tanıtımın yeterli olduğunu düşünürken, geçenlerde Zekeriya'nın yeni dilimize çevrilen Özgürlüğün Geleceği adlı kitabının ilanlarına, sonra da Özdemir İnce ile Taha Akyol arasındaki sataşmalara rastlamaz mıyım? İnce, Hürriyet'te 2006'da köşesinde bahsettiği söz konusu kitabı nihayet "Türkiye'de yayınlatmayı başardım" diyordu. Esas tezi, bizim tipimizdeki ülkelerde fazla demokrasinin sorunlar yaratabileceği olan kitabı öve öve bitiremeyen İnce, "en başta da adlarının önünde 'Dr.', 'Yardımcı Doç. Dr.' ...unvanları olanların.." bu kitabı okumalarını tavsiye etmekteydi. İnce, Zekeriya'nın da Dr. unvanlı olduğunu atlamış olsa gerek.

Ardından Taha Akyol'un Milliyet'teki yazısı geldi. Akyol "Jakoben yazar Özdemir İnce, yayımlanmasından üç yıl sonra keşfettiği liberal Fareed Zakaria..." diyerek bir taşla iki kuş vurmuştu: İnce'nin Jakobenliğini ilan etmekle kalmamış, Zekeriya gibi bir 'üstadın' üç yıl gecikmeyle keşfedilmesini ayıpladığını da ele güne duyuruvermişti! Halbuki, Akyol'un kendisi, "Za-karia'nın kitabını, Türkiye'de.Jlk defa ...ta-nıt(ma).." şerefine "4 Ağustos 2003" itibariyle sahipti. İnce hem üç yıl arkadan gelmiş, hem de Zekeriya'nın "temel tezini çarpıtm(ıştır).." Ak-yol'a göre, Zekeriya'nın temel tezinin ülkemize doğru uyarlanışı bizi şu sonuca vardırırmış: "..ekonomik ve demokratik gelişmeler sayesinde, bugünkü Türkiye güçlü bir girişimci orta sınıfa sahiptir, modernleşmenin lokomotifi artık bu sivil dinamiklerdir ve eski devletlu 'ilerici'ler artık statükocudur!" Bu arada geçerken kaydedeyim, gazeteci Eyüp Can, Akyol'dan üç ay kadar önce Mayıs 2003'de Zaman'daki köşesinde Zekeriya'nın hem söz konusu kitabından, hem de kitaptaki tezleri bizzat sahibinden dinlediği bir Harvard toplantısından bahsetmişti.

İsteyen Zekeriya'nın kitabını alır ve kendi adına kimin haklı olduğuna karar verir. Benim derdim bu yüzeysel best-sellercılığın sefaletini Zekeriya ile ilgili bir iki noktayı daha kaydederek afişe etmek. Samuel Huntington'ın protejesi, oryantalist Bernard Lewis'in takdirine şayan Zekeriya geçenlerde suç üstü yakalandığında yalana tevessül etmiştir: gazeteci Bob Woodward'in son kitabında belirttiği veçhile, 29 Kasım 2001'de zamanın Savunma Bakanlığı Müsteşarı Paul Wolfo-witz Zekeriya'nın da katıldığı bir toplantı ile Bush'a iletilmek üzere bir strateji raporu hazırlatmıştır. Bu rapor ile Afganistan ve Irak saldırıları önerilmiş, ardından da uygulamaya konmuştur. Zekeriya bu strateji raporundaki payını inkâr etmektedir. Oysa aynı toplantıdaki Atlantic Monthly'den Robert Kaplan kendisi gibi Zekeriya'nın da belirlenen stratejiye katıldığını ve de ortaya çıkan metnin üretilebilecek en tutarlı savaş yanlısı argüman olduğunu söylemektedir. Zekeriya, Irak macerasının iflasından sonra şimdilerde pozisyon değiştirmiş ve ABD yönetimine mesafeli olmayı tercih etmiştir.

Zekeriya'nın temel tezi çoktan çürütülmüş kapitalizm eksenli modernleşmedir. İsteyenler W. Rostow'un yarım asırlık Stages of Growth kitabına ve eleştirilerine göz atabilir. Fakat daha önemlisi, "liberal özgürlükler" gibi bir safsatanın arkasına sığınarak bu eski tezleri savunurken Zekeriya'nın nasıl olup da "eşitlik" kavramına ihtiyaç duymamış oluşudur. Ferit Zekeriya'nın antitodu, memleketlisi Amartya Sen'dir. O da bir başka yazıya.