Dinci ve çıkarcı zihniyetin kıskacındaki ülkemizde yaşanan felaketler iyi yönetilmediğimizin göstergesi olurken, kutuplaşma ve ayrımcılık gündemden düşmüyor. Toplumun en duyarlı kesimlerinden sanatçıların buna tepkisiz kalması düşünülemezdi.

Farkındalıktan dayanışmaya

Dün yayımlanan ‘Sanatçılar Girişimi’ bildirisinin başlığındaki “Ülkemiz için kaygılıyız” sözleri, siyasal iktidarın yangınlara müdahale etmekteki yetersizliğinin bardağı taşıran son damla olduğunu gösteriyor. On gündür yangınlara ilişkin gelişmeleri medyanın farklı kanallarından takip edenler, toplumun nasıl kamplaştırıldığını bir kez daha gördüler.

İktidar yanlısı medyaya göre, dünyada yangınlarla mücadelede en başarılı ülkeydik! (Koronavirüsle mücadelede de en başarılıyız ya…) Muhalif medya ise, nicelik olarak sınırlı (birkaç gazete, birkaç televizyon kanalından ibaret) kalmasına, cezalarla, kapatılma riskiyle karşı karşıya olmasına karşın, toplumu aydınlatma görevini başarıyla yerine getirdi. Evet, demokrasi cephesinin düşünce ve duygularına tercüman oluyorduk, ama kararsızlara ulaşmakta ne denli başarılıydık acaba?


Toplumda her hareketi dikkatle izlenen, önerileri yüzbinlerce hatta milyonlarca kişi tarafından paylaşılan popüler sanatçıların görüşleri bu bağlamda önem taşıyor. Son zamanlara dek, siyasal iktidarı eleştirme gücünü kendinde bulan sanatçılar hep aynı isimlerden oluşurdu. Bu kez de, “Olağan şüpheliler” listesinin ağırlığını onlar oluşturuyor. Ama, daha önce muhalif bir duruş sergilemekten özenle kaçınan bazı sanatçıların son on günde yaşananlar karşısında suskun kalmadıklarını gördük. Siyasal iktidarın yapamadığını bizzat yapmak için kollarını sıvayanların yanı sıra, iktidarın tutumunu eleştirme cesareti gösterenler de vardı aralarında. Onların söz ve davranışlarının ‘ortadaki’ kitleyi etkilemek açısından etkili olduğunu düşünüyorum. Elbette, yandaşların ve havuz medyasının hakaretlerine de maruz kaldılar, ama bu hakaretlerin toplumda farkındalık yaratılmasına katkısını göz ardı etmeyelim!

FARKINDALIK NE İÇİN?

Farkındalık yaratabilmek için, önce kendimiz farkına varmalıyız. Rastlantı ya da ‘fıtrat’ olarak kabul edilen şeylerin hiç de öyle olmadığının, ‘sistem’in bir sonucu olduğunun, değişebileceğinin, değişmesi gerektiğinin farkına varmaktan söz ediyorum. Sanatçının, sezgisiyle ve bilinciyle bu dediklerimin farkına varmaması mümkün değil. Ne var ki, demokrasinin pabucunun dama atıldığı, tek adam rejiminin hâkim olduğu ülkelerde, sanatçının türlü çeşitli engellere karşı direnebilmesi, en başta da işsiz kalma korkusunu yenmesi gerekiyor.

Son günlerde yaşadıklarımız, bıçağın kemiğe dayandığının bir göstergesi. Kimi sanatçı, ormanda alevlere karşı mücadele verirken, sosyal medyada isyanını paylaşmaktan geri durmadı; kimi yardım çağrıları yaptı; çağrı yapmakla kalmayıp gelen yardımların yangından zarar gören ihtiyaç sahiplerine ulaşması için çaba gösterdi. Bütün bunlar, toplumda farkındalığın yaygınlaşması adına çok değerli çabalardı.

Güney ve Ege illerimizdeki yangınlar karşısında çaresiz kalan, hava desteğinin bir türlü gelmediğini gören sanatçıların sosyal medyada karşılarına çıkan “Help Turkey!” çağrısını paylaşmalarından daha doğal ne olabilir? Cumhuriyet Savcısı, bu etiketle yapılan paylaşımlarda “organize bir şekilde halk arasında endişe ve panik yaratmak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hükümetini aşağılamak, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret, toplumun belli bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve Cumhurbaşkanına hakaret” suçlarının işlendiği kanaatine varmış. İnanılır gibi değil, ama gerçek!

DÜNYANIN EN CESUR KIZI

Farkındalık, bazen kazma kürekle alevlerin ortasına dalıp topluma örnek olmakla yaratılır, bazen de tüm yaşamını bir ülküye, örneğin genç kızların eğitimine adayarak… Pakistanlı Malala Yousafzai daha küçük bir çocukken kızların okula gitmesini yasaklayan Taliban’a karşı düşüncelerini paylaşmış, bu yüzden 15 yaşında saldırıya uğrayıp felç geçirmiş, İngiltere’deki tedavisinin ardından ayağa kalkarak mücadelesini sürdürmüş, 17 yaşında Nobel Barış ödülünü almıştı. Kazandığı para ödülünü de ideali için harcayan bu genç kadın yakınlarda Oxford’dan mezun olmuş; felsefe-ekonomi ve politika diplomasıyla… Kadınlara yaşam hakkı tanımayan gerici zihniyete karşı verdiği mücadele, dünyanın neresinde olursa olsun, toplumunda farkındalık yaratmayı düşleyen tüm kadınların yolunu aydınlatıyor.

Cehalete ve sömürüye dayalı siyasete karşı yaratılacak farkındalık kadar, ırkçılık ve her türden ayrımcılık konusundaki farkındalığın da altını çizelim. Yangın felaketinden Kürtleri ya da sığınmacıları sorumlu tutarak toplumu ayrıştırmayı, bundan siyasal rant elde etmeyi uman siyasi iradeden cesaret alarak ‘insan avı’na çıkan zavallılara karşı durmak ve gerçekleri toplumun önüne koymak da bir farkındalık eylemi değil mi?

Yabancı düşmanlığının, Batı toplumlarında da yaygınlık kazanması, tehlikenin boyutlarının giderek arttığını gösteriyor Tutuculuğun ve milliyetçilin prim yaptığı toplumlarda ise bu tehlikeli zihniyetin yaygınlaşması için çok fazla uğraşmak gerekmiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bolu Belediye Başkanı’nın sığınmacılara ilişkin tavrını doğru bulmadığını belirtmesi umut verici. Ama, Türkiye’yi göçmen deposu hailine getiren siyasi iktidarın sığınmacıları para-militer bir güç olarak kullanma ihtimali de hesaba katıldığında, Bolu Belediye Başkanının savunduğu görüşlerin toplumda destek bulması şaşırtıcı olmaz. Demem o ki, toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi adına farkındalık eylemleri çok önemli. Kişiliğimizin çok küçük yaşlarda oluşmaya başladığını hesaba katarsak, bu işe çocuktan başlamak en doğrusu galiba…

KÜÇÜK AMAL’IN YÜRÜYÜŞÜ

Bu eylemlerden biri, Londra’daki bir tiyatronun öncülüğünde başlayan, Avrupa’dan yüzlerce sivil toplum kuruluşunun katkılarıyla gelişen “Yürüyüş” projesi tam da bunu hedefliyor. Amal adında 3,5 metrelik bir kuklanın Suriye-Türkiye sınırından, Gaziantep’ten başlayan ve göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Manchester kentinde sonlanacak olan yürüyüşü, ülkemizin çocukları için de ilham kaynağı olabilir. Adana, Mersin, Antalya, Denizli yoluyla İzmir’e ulaşan Amal’ı her kentte, o kentin çocuklarının STK’ların desteğinde oluşturduğu etkinlikler karşıladı. “Yürüyüş” ün Türkiye’deki koordinasyonunu, Avrupa ülkeleri kültür merkezleri ile İKSV ve Anadolu Kültür’ün oluşturduğu ‘Kültür için Alan’ projesi üstlendi.
Özellikle, iki büyük kent dışındaki sanatsal inisiyatifleri ve disiplinlerarası projeleri destekleyen ‘Kültür için Alan’, daha önce de çocuklara yönelik çeşitli projelere imza atmıştı. Irkçılığa, ayrımcılığa karşı farkındalık yaratmak için önemli bir adım atan, küçük çocukların sığınmacı sorununa bir başka gözle bakabilmesi için empati çağrısı yapan bu projeye destek veren yerel yönetimlere ve ‘Yürüyüş’ün farklı etaplarına katılan sanatçı dotlara teşekkür borçluyuz. ‘Dayanışma’ ile aşacağız bu karanlık dönemi.