MELTEM DAĞCI İstanbul doğumlu Neslihan Önderoğlu, kırklı yaşlarından sonra yazdığı öykü, roman ve çocuk kitaplarıyla üretkenliği ve çalışkanlığıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. Edebiyata verdiği eserlerin niteliğiyle adından da sık sık söz ettirmiştir. Yazarın Notos Kitap tarafından Mevsim Normalleri, Filler ve Balıklar, Geri Dön Hayat (seçki kitap) ve Burada Öyle Biri Yok (seçki kitap) yayımlandı. Can Yayınları […]

Farklı hayatlar farklı insanlar  bir arada
MELTEM DAĞCI

İstanbul doğumlu Neslihan Önderoğlu, kırklı yaşlarından sonra yazdığı öykü, roman ve çocuk kitaplarıyla üretkenliği ve çalışkanlığıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. Edebiyata verdiği eserlerin niteliğiyle adından da sık sık söz ettirmiştir. Yazarın Notos Kitap tarafından Mevsim Normalleri, Filler ve Balıklar, Geri Dön Hayat (seçki kitap) ve Burada Öyle Biri Yok (seçki kitap) yayımlandı. Can Yayınları tarafından Yeryüzü Yorgunları ve İçeri Girmez miydiniz? roman ve öykü kitabı; Günışığı Kitaplığı tarafından Bana Sesini Bırak, Mutsuz Palyaçolar Örgütü, ON8 Kitap tarafından da Ay Dolandı ve Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino adlı kitapları yayımlandı.

2013 Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görülen kitabı İçeri Girmez Miydiniz? yazarın aynı zamanda Tarık Dursun K. Öykü Yarışması’nda ödül aldığı bir öyküdür. Öykülerinde farklı hayatları, farklı insanları bir araya getiriyor. Yalın ve çarpıcı anlatımına insanların günlük yaşamlarını, onların yükünü, aldıkları yaraları ve kabuklarını dahil ediyor. İnsanların sıkıntılarını dert edinen, sorgulayan yazar, İçeri Girmez Miydiniz?’de insanı kapının eşiğinde yani gitmek ve kalmak arasında bırakıyor. Gitmelerin hüzün, ayrılık yaratacağı belki de mutluluğa yol açacağı ikileminde bıraktıran öykülerin yolu o ince çizgide birleşiyor. Yani hayatın kendisinde.

İçeri Girmez Miydiniz? kitabından sonra yazdığı ikinci öykü kitabı olan Mevsim Normalleri birbirinden farklı 21 öyküden oluşuyor. Mekân detaylarına fazla yer verilmeyen kitapta kısa öykü teknikleri kullanılıyor. Düşünme imkânı veren boşluklarla devam eden öyküler, gündelik hayat ve sıradan insanlara dair yapılan metaforlarla derinleşen katmanlı dil sayesinde okuruna ulaşıyor. Öykülerinde cinsellik, kadın ve beden konularına değinmekten çekinmeyen yazar, toplumsal birikimleri olan bedeni, cinsiyetin karşısında ele alıyor.

Öyküdeki verimliğinden sonra romana Yeryüzü Yorgunları kitabıyla adım atıyor. Dildeki hassasiyeti, fazla kelime kullanmama titizliğini gösteren yazar az kelimeyle meselesini anlatabilmeyi, üsluptaki derinliği dildeki disiplinle sağlıyor. Aşkı, sevgiyi, evliliği, bir çatı altına sığınan insanların evlilik döngülerini, şiddeti, doğadan kopuşu ve sonunda bitap düşen insan ruhunun manevi anlamdaki yorgunluklarını anlatıyor. Uzun yıllar süren ve artık birbirinden kopan insanların evliliklerine olan bakış açısı hem geçmiş hem de geleceğin aile yapısına ayna tutuyor. Tek bir taraftan bakmadan bireyi ilgilendiren sorunların aslında toplumu da kapsadığını gösteriyor bize. Sadece bu an ya da günlük bir mevzu gibi algılanmaması gereken olayları öteye taşıyor. Karakterler, mekânlar, aile içi ilişkiler, birçok şeyin merkezidir aslında. “Mutlu evlilik yoktur mutlu birey vardır.” demek gibi bir şey sanırım. Aile üzerinden masaya yatırılan sıkıntıları dert edinen yazar geçmişi gelecekten ayrı tutmuyor.

Neslihan Önderoğlu’nun öykülerinde gösterdiği ustalığı yakinen takip eden okurları bilir. Öykü yazılması zor bir süreci içinde barındırırken, labirentlerinde dolanıp aynı duruluk, akışkanlık ve sadelikle hikâyenin asıl kaymağını okurlarına tattırmak bile başlı başına öyküyü özel kılıyor. Kalemiyle türler arasında geçiş yapan Önderoğlu ilk gençlik romanında da aynı titizliğini, sürükleyiciliğini ve üslubunu okurlarına yaşatıyor.

Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Köprü Kitaplar Dizisi’nin 18. kitabı olan Bana Sesini Bırak gençlerin yaşları ne olursa olsun onların ortak sorunlarına, dertlerine değiniyor. Duygu’nun boşanan anne ve babasıyla başlıyor hikâye. Annesinin kendisi için ailesinin yanına Ayvalık’a gitmesiyle değişiyor Duygu’nun yaşamı. Sınavlar öğrenciler için hayatlarının büyük bir önem arz eden durumunu maalesef ki günümüz şartlarında bunu acımasız bir şekilde öğretiyor. Duygu da üniversite sınavında başarısız oluyor. Gençlerin okul ve şehir değiştirmesi yeni bir ortama alışması kolay kolay olmuyor elbette. Duygu’nun yaşadığı gelgitler, değişen alışkanlıkları yeni bir şehirle şekilleniyor. Arkadaş çevresinde tanıştığı Uğur, sakin ve mantıklı bir çocuktur. Duygu’nun yaşamında kolaylık sağlayacak ve ona ışık olacaktır. Genç yaştaki bireylerin hayatlarındaki ani değişimleri, zorlukların üstesinden gelmeyi ve mücadele etmeyi öğretiyor Bana Sesini Bırak.

Edebiyat ve sinema gibi sanat dallarının birbirinden beslendiği eserleri çoğu zaman ya izlemişiz ya da okumuşuzdur. Anlatmaya bağlı edebiyat metinlerinde kurgu, sinema ve edebiyatın ortak tarafıdır. Sinema ve edebiyat ilişkisi bağlamında yazılan romanlarda hayal gücü kaleme yansır. Rus film yönetmeni, aktör ve yazar Andrey Tarkovski sinemayı edebiyattan ayıran farkı şu sözleriyle ifade eder: “Edebiyat, yazarın yeniden üretmek istediği bir olayı, iç ve dış dünyayı sözcükle betimler. Sinema ise doğada var olan, zaman ve mekân içinde kendiliklerinden ortaya çıkan çevremizde gözlemleyebildiğimiz ve içinde yaşadığımız malzemeleri kullanır. Yazar önce dünyanın belli bir görüntüsünün hayalini kurar, sonra da bu hayali sözcüklerin yardımıyla kâğıda döker…”

Belleğimizde iz bırakan filmler ve başkahramanları birlikte kafamızın gerisinde bir yerlerde durur. Bir sahne, söz, davranış kimi zaman ise konunun bütünlüğü etkiler bizi. Sanki onlarla daha önce yan yana yaşamışızdır ya da rüyada gördüğümüz, yakın hissettiğimiz karakterler olup çıkmışlardır. Sinemaya bu kadar bağlı olan Neslihan Önderoğlu’nun hemen hemen her gün bir film izlemeden uyumadığını bir söyleşisinde okumuştum. Aynı zamanda DVD koleksiyonu olan Neslihan Önderoğlu sıkı bir sinefildir. Sinema ve edebiyatı Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino gençlik romanıyla buluşturdu. Sinemadan beslenerek yazdığı kitap Günışığı Kitaplığı’nın genç markası ON8 Kitap’tan yayımlandı. Evren, bir sinefildir. Yani sinema bağımlısıdır. Gece gündüz film seyreder, üniversitenin sinema bölümünü kazandığında da tanıştığı her insanı bir film karakterine benzetir. Tanıştığı insanları film karakterlerine benzetir. Evren’in film karakterleriyle karşılaşmasını ve kendisini fantastik bir hikâyenin ortasında görmesini konu edinir.