Farklı stillerden izler taşıyan yenilikçi bir sanatçı: Eray Altınbüken

Ozan Eren

20. yüzyıl, bilim-sanat-edebiyat alanlarında önemli dönüşümlerin, kırılmaların yaşandığı bir döneme işaret eder. Bu yüzyılda uzun yıllar devam eden savaşlar sınırları yeniden çizmiş; savaş ortamı ve totaliter rejimler karşı duruşları da beraberinde getirmiştir. Bir taraftan da sanat-edebiyat alanında kanonikleşen kültürel ürünler tartışılmaya açılmış; yenilikçi yaklaşımlar için arayışlara girilmiştir. 20. yüzyıl, bilimsel alanda birçok dehanın ortaya çıktığı bir yüzyıl olarak da bilinmektedir. Tarihe yön veren değişimlerin büyük insanların potansiyellerine, bireysel eylemlerine dayandığı görüşünden uzaklaşan antropolog Leslie White’sa, farklı yüzyıllarda dehaların ortaya çıkmasında dönemsel koşulların elverişliliğine dikkat çekmektedir.


Kübizmin öncüsü Pablo Picasso’nun “Avignonlu Kızlar” adlı eseri (1907) sanat tarihinde adeta bir kırılma yaratırken, İtalya’da ortaya çıkan ve 1909’da Le Figaro gazetesinde bildirgesi yayımlanan fütürist akım da geçmişle bir bağı olmadığını iddia etmiştir. Benzer dönemlerde, II. Viyana Okulu bestecileri olan Arnold Schoenberg, Alban Berg ve Anton Webern’in öncülüğünde müzikte de yenilikçi yaklaşımlar karşımıza çıkmıştır.* Türkiye’de yenilikçi müzik çalışmalarının benimsenmesi ve içkinleştirilmesiyse daha geç gerçekleşmiştir. Bu haftaki yazımda ele alacağım sanatçı Eray Altınbüken müzik çalışmalarında 20. yüzyıldaki yenilikçi tarzlardan etkilenmenin yanı sıra birçok farklı tarzı başarılı bir şekilde bir araya getirmiş; kendine özgü bir ifade tarzı oluşturmuş müzisyenlerdendir.

7 yaşındayken özel dersler alarak müziğe yönelen sanatçı 14 yaşına kadar akordeon, piyano, klasik gitar ve solfej çalışmış. 14 yaşında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Klasik Gitar Bölümü’nde yarı zamanlı öğrenci olarak eğitim almaya başlayan Altınbüken sonrasında Marmara Üniversitesi Radyo, Sinema ve Televizyon Bölümü’nde lisans eğitimini bitirmiş. Ardından lisansüstü eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde (MİAM) tamamlamış. Kamran İnce, Hasan Uçarsu ve İlhan Usmanbaş gibi önemli bestecilerle çalışarak kompozisyon eğitimi alma imkânı bulan sanatçı halen İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü’nde ve MİAM’da doçent olarak çalışmakta (Altınbüken, 2022). Altınbüken, aynı zamanda, 1999 sonbaharında açılan MİAM’ın ilk öğrencilerinden. (Ayrıksı bir yapıya ve ileri görüşlü bakış açılarına sahip olan MİAM’ın müzik araştırmaları yapmak isteyenler için çok değerli imkânlar sunduğunu belirtmekte ayrıca fayda görüyorum.)

Bu haftaki yazım için e-posta üzerinden Eray Altınbüken’e merak ettiğim soruları yöneltmiş; sanatçının müzik kariyerini, bestelerini ve Türkiye’deki müzik endüstrisine bakışını odak alan sorular sormuştum. Farklı disiplinlerde eğitim almanın müziğe ve müziğin yarattığı evrendeki etkileşimlerin doğasına çok boyutlu bir çerçeveden bakabilme imkânı sağladığını belirten sanatçının söyledikleri önemliydi:

“Müzik eğitiminin bir getirisi olarak hep akademide estetik olarak tanımlanan yöne odaklanıyor ve müziğin kendi içindeki evreni ile çok meşgul oluyoruz. Ancak müzik onu besteleyen/icra edenler yani onu vücuda getirenler ve dinleyen/algılayanlar arasında bir aktarımdır aynı zamanda. Kimi zaman müziğin içine çok odaklanırken onun stimüle edeceği duygulanımlar ve düşünceler boyutunu, yani onun kendisini dinleyenlerle alışverişini unutma eğiliminde olabiliyoruz. İletişim okumuş olmak, besteleme ve müzik icra etme edimine bu açıdan da bakmayı asla unutmama refleksi kazandırıyor bana. Aynı zamanda örneğin opera gibi dramatik temel üstüne kurulu müzik formlarını değişik seviyelerde okuyabilme gibi önemli getirileri de var bu çok disiplinli geçmişin” (Altınbüken, 2022).

Müzik sosyolojisi alanında çalışan bir sosyolog olarak Altınbüken’in söylediklerini oldukça anlamlı bulduğumu belirtmeliyim. Müzik sosyolojisine önemli katkılarda bulunmuş, bütüncül bir bakış açısıyla Batı toplumları üzerine analizlerini yürütürken aynı zamanda bu toplumların bir eleştirisini sunmuş Max Weber ve Theodor W. Adorno da müzik formlarını farklı bakış açılarıyla değerlendirmenin önemini kanıtlamış figürlerdir.

Yapay eklektik çabalardan uzak bir müzikal tavır ve karakter yaratmayı başarabilmiş ender sanatçılardan olan Altınbüken, yenilikçi müziklerden etkilenmekle birlikte Anadolu coğrafyasının içkin kültürel formlarını da müziğine yansıtabilmiş bir sanatçı. Sanatçının bir taraftan ana akımı göz ardı etmemesi, bir taraftan da deneysellikten beslenmesi dikkat çekici:

“Tonal dönem sonrası yazım tekniklerini tek bir stile bağlı kalmadan özgürce kullanan, bu genel çerçevenin içine popüler müzik stillerinden, makam müziğinden ve halk müziğinden gelen çeşitli karakterleri yerleştirerek oluşturduğum, dinlemekten zevk aldığım çok farklı stillerden izler, çağrışımlar barındıran eklektik bir müzik çizgim var. Tüm bu önceden var olan stillerle olan kuvvetli bağlarım beni yenilikçi müzikçiler içinde aslında hayli geleneksele yakın bir yere konumlandırıyor… Öte yandan, özellikle modernizm sonrası dönemde dünyada yeni bir ilgi odağına dönüşen çok coğrafyalılık-çok kültürlülük-stiller arasılık gibi parametreleri barındırdığı için bir yönden de kendi küçük dünyasının ana akımı olarak değerlendirilebilir yaptıklarım. Ayakları deneysel müziğe basan ama kucağı ana akımdan gelen oyuncaklarla dolu bir oyuncakçı amca desek benim müziğime, benim içime sinen bir tanımlama olurdu” (Altınbüken, 2022).

Altınbüken’in İstanbul Uluslararası Spektral Müzik Konferansı (İTÜ, 2003), Akdeniz Çağdaş Müzik Günleri ve Antalya Uluslararası Piyano Festivali gibi geniş organizasyonlarda da eserleri seslendirilmiş (Altınbüken, 2022). “Akdeniz Çağdaş Müzik Günleri için İlhan Usmanbaş’ın eserimi önererek beni onurlandırmış olmasının bende hep özel bir yeri olacaktır” (Altınbüken, 2022) diyen sanatçı, diğer yandan, yenilikçi müzikle kurduğu ilişkide amaca hizmet eden yaklaşımlar yerine müzikal ifadeleri araçsallaştıran bir yaklaşımı tercih ettiğini belirtmekte:

“Benim için önemli olan müziğimin dinleyen ile kurduğu ilişki ve dinlediğimde beni yapmak istediklerimi gerçekleştirme oranı açısından tatmin etmesi. Ben en yenilikçi müzik yazma yöntemine dahi dinleyici ile kurulan ilişkiye hizmet eden bir araç olarak bakıyorum. Dolayısıyla yenilik benim için amaç değil, sadece yeni ifade araçları arayışıdır” (Altınbüken, 2022).

Türkiye’deki besteciliğe ve bestecilere dair görüşlerini sorduğumda iki önemli noktaya değinen Altınbüken’in saptamalarının yerinde olduğunu düşünüyorum. Sanatçıya göre bestecilerimiz açısından üzerine eğilinmesi gereken ana başlıklar şöyle:

“Nota yayımcılığı konusunda rekabetin de olduğu çok seçenekli bir piyasa oluşmasına ve buradaki yayım kuruluşlarının devamlılık açısından güven uyandıran bir profilde olmasına ihtiyaç var… Eserin seslendirilmesine gelirsek de, bestecinin eserinin seslendirilmesi kaşe ödemesi gerektirir; bunun anlaşılması lazım” (Altınbüken, 2022).

Son olarak, Eray Altınbüken gibi, yenilikçi müzikte öncü sanatçıların müzik dünyasına sunduğu katkılarda MİAM’ın oynadığı eğitsel rolün önemini de unutmamak gerekiyor.

* Yeni müzik yaklaşımına dair daha detaylı bilgi için, bkz. Özkişi, 2017.

Kaynaklar
Altınbüken, E. (2022). Kişisel görüşme. 23 Şubat, İstanbul.
Özkişi, Z. G. (2017). Ekspresyonizm ve müzik: 20. yüzyılın ilk yarısında II. Viyana Okulu çevresinde gelişen “Yeni Müzik” yaklaşımı ve müzikal modernizm. Sosyoloji Dergisi, 37, 143-156