Günter Grass ile birlikte büyük anlatıcılarından birini ve barış savaşçısını yitirdik!

Faşizm unutulmasın diye…

Günter Grass’ın entelektüel çabasının özünü “Unutuşa karşı yazmak” oluşturuyordu. En çok neyin unutulmamasını istiyordu Grass? Elbette faşizmin, faşizmin her türünün…  Her ne kadar kendisi de gençliğinde Hitler’in  “Waffen-SS” birliklerinin bir üyesi olsa ve bunu da çok sonra, ta 2006’da açıklasa da, Grass, hem Almanya’da hem de tüm dünyada faşizmin çirkin yüzünün unutulmaması için yazan, siyasi bir yazar, siyasi bir romancı olarak tanındı. 

Günter Grass, 30’lu yaşlarının başında dünya çapında ilk romanını, Teneke Trampet’i, faşizm ve savaş üzerine yazdı. Bir çocuğun, Oskar Matzerath’in gözünden anlatılan faşizm ve savaş, çocukların nasıl da unutmadığını, asıl unutuşun “yetişkin olunca” gerçekleşen siyasi bir eylem olduğunu da kanıtlar. 

Almanya’nın en önemli filozof ve edebiyat eleştirmenlerinden Hans Magnus Enzensberger, Grass’ı bu kitabından sonra “Sardalya sürüsüne dalmış köpek balığına” benzetir.  “Ortalığı darmadağın eden, huzur bozan, uykuları kaçıran bir köpek balığı…”  Aslında hayatının sonuna kadar da Günter Grass bu tanımlamaya uygun yaşadı: Huzur bozdu hep! 

FİLDİŞİ KULEDE DEĞİLDİ 
Günter Grass, idealleri için mücadele edenlere asla “yazık oldu”  denmemesi gerektiğinin ayaklı kanıtıydı. Günter Grass, okurla sadece kitapları üzerinden ilişki kuran, sanal bir yazar değildi. Gürültülü yaşamayı severdi zaten: Kavgayı da! Hans Magnus Enzensberger’in dediği gibi bir köpek balığı idi işte. Hiç playback yapmadı, yeryüzü sahnesinde hep canlı performans yaptı! 

Yazdıklarından daha çok günlük hayattaki siyasi duruşuyla da okurlarıyla ilişki kurdu. Okurları kadar, siyasi duruşunun eleştirilerini de dikkate aldı. Her iki tarafın eleştirilerinden de yararlanmayı bildi. 

Grass, çağdaşlarının bazıları gibi fildişi kulede oturup, işine bakmadı. Her şeye burnunu soktu. Her şeye karışma isteği zaten belki de kendisini dünya çapında bir sanatçı, polemikçi, Nobel Ödülü sahibi, “tartışmalı” vs. yaptı. Belki her zaman en doğruyu söyleyen yazar değildi ama Almanya’nın dünyada sürekli kulak kabartılan sesiydi. Hayatının sonuna kadar sözünü söyledi.

GERÇEKLİK ÇOĞULDUR, HAYAT DA ÖYLE... 
Günter Grass, 1999’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığında kimse şaşırmadı, kimse “o da kim?” diye sormadı. Bazı yazarlar vardır ya, ödül alınca adı duyulur ilk. Grass, ödülü çoktan hak etmişti. Belki de birçok kişi daha önce aldığını düşünüyordu. Kimse onun kim olduğunu sormuyordu ama Günter Grass’ın sürekli soruları vardı. 

1999’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada şunu soruyordu: “Yazarları ve onların kitaplarını güçlülerin, egemenlerin gözünde asıl tehlikeli yapan şey nedir?” Kendi sorusuna kendisi cevap verdi: “Edebiyat, gerçekliğin, yalnızca ve yalnızca çoğul halde var olduğunu kanıtlar. Yani, bir tane gerçeklik yoktur ve her gerçeklik sadece çeşitli form ve çeşitli sayıda var olabilir… Diktatörler ve egemenler gerçekliğin tek olduğuna inanır, herkesi buna inandırmak ister…”  

Gerçeklik ve çoğulculuk arayışı, Günter Grass’ın sadece edebi değil bütün hayatını belirledi. Zaten Grass, edebi, siyasi ve kişisel diye bölümlere ayırdığı bir hayat değil, hepsinin bir arada olduğu çoğulcu bir hayat yaşadı. 

SÖYLENMESİ GEREKENİ HEP SÖYLEDİ  
İç politikada aktif olduğu kadar dünya politikasıyla da ilgilendi. Eski bir barış hareketi sempatizanı olarak dünya barışının sağlanması mücadelesinde hep yer aldı. Hayatının sonuna kadar yaptı bunu. Örneğin bütün dünya sessiz sedasız İran ve İsrail arasındaki gerilimi izlerken o “Söylenmesi Gereken” diye “siyasi şiir” yazarak 4 Nisan 2012 tarihinde Avrupa’nın en büyük gazetelerinde bunu yayınlattı. 

Almanca, İspanyolca, İngilizce ve İtalyanca büyük gazetelerde yayınlanan şiirinde Grass, İsrail’i dünya barışını tehdit etmekle suçladığı gibi, sürekli İsrail aleyhine demeç veren İran Devlet Başkanı Ahmedinejat’ı da “palavracı ve boşboğaz” olarak tanımladı. Dünya çapında bir şair – yazarın bu şiiri elbette birçok çevrede ciddi tartışma açtı. 

Bundan sadece birkaç hafta sonra Grass bu sefer Avrupa ekonomik krizinde Yunanistan’ın durumuna dair başka bir şiir yayınladı. “Avrupa’nın Ayıbı” başlığını taşıyan şiirinde Grass, AB’nin Yunanistan’ın karşı karşıya kaldığı ekonomik kriz sürecindeki politikalarını son derece sert bir dille eleştirdi.  Grass, Yunanistan’ın kapitalist Avrupa tarafından “çıplak bırakılıp, teşhir edilen bir borçlu” olarak lanse edildiğini söyledi. 

Yunanistan’ın Avrupa medeniyetine kaynaklık ettiğini vurgulayan Grass, Yunanistan olmadan Avrupa’nın ruhsuz bir şekilde yol olacağını savundu. Grass’a göre, Avrupa asıl medeniyeti, parayla değişmişti. 

ÜÇ KATLI AÇLIK 
Günter Grass 16 Ekim 1927’de Danzig’te doğdu. “Kutsal ruhla Hitler fotoğrafı arasında yetiştim” diye yazar, nasıl bir çocukluk geçirdiğini. 15 yaşında, 2. Dünya Savaşı’na katılmak için evden kaçıp bir savaş gemisine sığınmış. O yılları çok sonraları bir gazeteye verdiği röportajda şöyle anlattı: “Babamın fikirlerini, kitaplarını ve teorilerini Hitler gençliği hançeriyle öldürdüm. Fazla geçmeden Amerika’nın açtığı ateş sonucu gemide yaralandım ve Amerikalılara esir düştüm… Hayatım kurtuldu…”  

Savaş sonrasında, babasının küçük burjuva, garanti hayatına dönmeyi değil de isyankâr gençlerin yaptığı gibi maceraya atılmayı tercih etti. Taş oymacılığı öğrendi, ardından resim ve grafik bölümünde okudu. Düsseldorf’a gelerek güzel sanatlar eğitimine devam etti. Soğanı Soyarken adlı anılarında gençlik yıllarında içinde bulunduğu üç katlı açılıktan bahseder: “Yemeğe karşı açlık, sekse karşı açlık ve sanata karşı açlık!” Açlığını bastırmak için Berlin’den Paris’e kadar birçok şehir gezdi Grass.       

Grass, 60’lı yılların başında Berlin’de sol, liberal entelektüellere katıldı ve bir konuda daha aç olduğunu hissetti: Sosyal sorunlar ve siyaset! Dünyada var olan bloklar arasında düşmanlığın kalkmasını ve yumuşamayı savundu.  Barış hareketine destek verdi. Almanya’da yürürlüğe giren olağanüstü hal yasalarının kalkması için düzenlenen kampanyalara katıldı. Ancak bütün bunlara rağmen dünyadaki Almanya’daki ve dünyadaki Marksist hareketlerden uzak durdu. Bireysel bir muhalifti. 

HEP SOSYAL DEMOKRAT 
Peki, Grass’ın sosyal demokratlığı nasıl başladı? Süddeutsche Zeitung’tan aktaralım: “Berlin Belediye Başkanı Willy Brandt, 1961 genel seçimlerinde sosyal demokratların başbakan adayıydı. Brandt, Grup 47 adlı yazarlar grubunu sohbete çağırdı. Bu grubun üyelerinden ‘Blechtrommel’ (Teneke Trampet) yazarı Grass, bir yazar olarak tanınmış biriydi. Ancak anarşist olarak bilinirdi. Toplantıda siyasi çalışmalara katılmak istediğini belirtti. Hatta Brand’ın seçim konuşmasının hazırlanmasında çalışmak isteğini söyledi. O günden beri Grass sosyal demokrat!” 

Günter Grass, bundan sonra uslanmaz bir sosyal demokrattı ve sosyal demokrasiye kendisi güç verirken sosyal demokrasiden de güç aldı. Seçim çalışmalarına katıldı. Bazen otobüs üzerinden konuştu bazen otobüs üzerinden konuşanların metnini yazdı. Her zaman hayatın tam ortasındaydı. Yaşar Kemal gibi büyük anlatıcılar kumaşındandı. Günter Grass’ın ölümüyle Avrupa’nın ve dünyanın en önemli yazarlarından biri daha göçmüş oldu. Tekrar: Playback değil, gerçekti!