İnsanlığın tüm değerlerini yok etmek isteyen Hitler, 76 yıl önce yenildi. Toplama kamplarından sağ kurtulan yazar Borowski’nin anlattığı hikâyeler sadece bir kamp hikâyesi değil, aynı zamanda sessiz kalınan işgallere, mücadele edilmeyen faşizmin yaratabileceği insanın ne olduğuydu.

Faşizme karşı umuttan yakayı sıyırmak

ÖZDE ÇELİKBİLEK

Kampların en kötü şöhretlisi Auschwitz, bir diğer adıyla “ölüm kampı” 27 Ocak 1945’te, Kızıl Ordu tarafından özgürleştirildi. İnsanlık tarihindeki en büyük kitlesel katliamın gerçekleştiği bu kamp, faşizmin neler yapabileceğinin ve faşizmin istediği dünya modelinin kanıtı oldu.

Polonya ordusunun 1939 Eylül’ünde Nazilere yenilmesiyle birlikte, Oświęcim kenti (Krakówa yaklaşık 60 km uzaklıkta) ve civarı da III. Reich’ın topraklarına katıldı.

İşgal edilen bölgelerden ve Avrupanın dört bir yanından getirilen, topluma uygun olmayan” kişiler yani; komünistler, anarşistler, sosyal demokratlar, Yahudiler, çingeneler, engelliler, LGBTİ+lar, Sovyet yurttaşları kurulan toplama kamplarına yerleştirilmeden önce çalışabilirlik durumuna göre ayrıldı; çalışabilenler hücrelerine, çalışamayacak olanlar kapısında banyo” yazan odalarda, gaz ile boğularak öldürüldü, cesetleri fırınlarda yakıldı. Çizgili üniformalar ve tahtadan yapılmış ağır ayakkabılar verilen tutsaklar, ömürlerinin sonuna dek kollarında taşıyacakları numaralar ile kampın içine adım attıkları andan itibaren isimsizleşti.

Savaş sırasında toplama kamplarının içerisinde yaşanan vahşetten birçok insanın haberi yoktu. Kamplar şehir merkezlerine uzak yerlere kuruluyor, tutsakların pazar günleri dışarıya mektup yazmasına izin veriliyordu. Tek bir şart vardı: “İyiyim, sağlığım yerinde” diye not düşmek. Bu, kontrolden geçmenin tek koşuluydu. 1945 yılının ocak ayında artık savaşın sonuna doğru geliniyordu. Sovyetler, 27 Ocak 1945te kampa ulaştığında karşılarında günlerdir açlıktan ve işkenceden zayıf düşmüş 7 bin tutsak kalmıştı.

Kamplardaki birçok belge de bu dönem imha edildiği için savaşın ardından kurtulanların tanıklıkları ile o dönemde yaşananların aydınlatılmasına olanak sağladı. Üstüne filmler, belgeseller çekildi, kitaplar yazıldı. Öte yandan savaşın ardından hayatta kalanların bir kısmına da tüm insani değerleri sorgulamak, vicdan muhasebeleri yapmak ve anılarıyla yaşamak düştü.

GENÇ ŞAİRİN KREMATORYUM YOLUfasizme-karsi-umuttan-yakayi-siyirmak-878961-1.

Toplama kamplarının tanıklarından biri, Polonyalı sosyalist gerçekçi şair, yazar ve gazeteci Tadeusz Borowski. Borowski, savaşın başlamasından kısa bir süre sonra Naziler tarafından tutuklanmış, önce Varşovadaki meşhur Pawiak Hapishanesi’ne, oradan Auschwitz ve Dachau toplama kamplarına gönderilmişti. Toplama Kampı Edebiyatı’nın en önemli temsilcilerinden biri olarak anılan Borowski, arkadaşlarının anlatımıyla neşeli, konuşkan, her toplantıda insanları tartışmalara katan biriydi. Özellikle antiemperyalist kimliğiyle barışın her durumda savunulması gerektiğini söylüyordu. Fakat toplama kamplarında yolu, krematoryumlara hiç düşmeyen bu genç sosyalist şairin yaşamı, kızının ölümünden tam 9 gün sonra, 1951 yılında, gaz sobasından soluduğu gaz ile zehirlenerek trajik bir şekilde sona erdi. Bugün, ölümüne neden olan olaylar tam olarak aydınlatılamadı. Fakat yakın çevresinin tanıklığı, kamp sonrası depresyondan çıkamadığına işaret etti. Borowski, arkadaşı Tadeusz Sołtana yazdığı mektup, belki bunun bir belirtisiydi:
Seni bilmem, ama bana kendimi toparlamak çok zor geliyor, Tadeusz. Bu yaşanan iki yılın etkisi var bunda. Sanki bütün Avrupa etrafımda paramparça oldu. Dostlarımın, düşmanlarımın cesetlerini gördüm, ekmek çalıp yedim. Yaşam çok farklı yerlere götürüyor bizleri. Tuśka savaşın bütün sıkıntılarını yaşadı ve hâlâ hayatta. Ama Ewa, hani şu harikulade şiir okuyan, infaz mangası tarafından vuruldu. Biz ise yaşıyoruz, var olmaya devam ediyor ve mektuplaşıyoruz. Hâlâ kabullenemiyorum, onların ölmüş, bizimse yaşıyor olmamızı…”

FAŞİZMİN İSTEDİĞİ DÜNYADA ONUR YOK

Toplama kamplarından sağ kurtulan Tadeusz Borowski, toplama kampları içerisindeki yaşamı anlattığı öykülerinin seçkisi birçok farklı dile çevrildi. Borowski anlatıcıyı ve kahramanını anlatılan dünyanın içine yerleştirerek mahkûmun bakış açısından dikenli telin arkasındaki yasaları ve kuralları gösterdiği eserleri o dönem tartışma konusu oldu. Bu öykülerdeki yazarın dilindeki gerçeklik ve çıplak anlatım, tartışmaların en büyük nedeniydi.

Borowski, Almanca, Konzentrazionlager”, toplama kampı insanı” anlamına gelen bir terim kullanarak, hayatta kalmak için kampta geçerli olan kurallara uyum sağlayan, insanlığını unutan ve eylemlerini değerlendirme muhakemesini kaybeden bir profili tanımladı. Sadece hayatta kalmak ve karnını doyurmak için her şeyi yapabilecek olan, vicdanına kayıtsız kalan, bizi biz yapan tüm değerleri yok ederek, sadece itaat üzerine kurulu yaratılan bu profil, toplama kamplarında Nazilerin uyguladıkları insanlık dışı yöntemlerle hayat bulmuştu. Kamplar, faşist rejimin inşa etmek istediği dünyanın adeta bir prototipiydi. Savaş dönemleri insan değerlerinin anlamını yok ettiğini, hakikatin, güzelliğin ve dayanışmanın anlamının yitirilmesine neden olduğunu dile getiren Borowski, kampın kurallarına sadece yaşamak için ayak uyduran insanları anlattı.

Toplama kamplarında aşağılanan, işkence gören mahkûmlar, kendilerinden daha zayıf olanlara karşı korku ve saldırganlıklarını ortaya çıkarttı. Nazi askerlerinin uyguladığı faşist yöntemler; mahkûmların insanlık onuru duygularını kaybetmelerine, insanlık dışı koşullarına isyan etmemelerine, kabul ederek ölüme gitmelerine, sevdiklerini ve hatta kendi ailelerinden bireylerin öldürülmesine neden oldu.

UMUTTAN YAKAYI SIYIRMAK ÖĞRETİLMEDİ

“İnsanlık tarihinde umut insanda bundan güçlü olmamıştı hiç, ama bu savaşta, bu kampta olduğu kadar kötülüğe de yol açmamıştı hiç.” Evet, böyle söylüyor Borowski: Umut. Nefes almalarına neden olan tek şey. Bu yüzden binlerce insanın biricik silahı, Nazilerin gazabından kaçabilecekleri tek şey yaşamak için besledikleri umut. Toplama kampları, erdemlerimizden uzak tüm hallerin bulunduğu bir yerde, bir insanın tüm halleriyle çıplak kalabileceği tek yerdi. Borowski, kamptan sağ kurtulan biri, cinayet işlememiş olsa bile pasif ve kayıtsız bir tavır sergilediği için milyonlarca insanın ölümünden suçlu olduğunu anlatmaya çalışarak, insanların masumiyetini sonsuza kadar kaybettiğini savundu. Kampın içerisinde biraz daha fazla yaşayabilmek, belki savaşın sonunu görebilmek adına, kampın kurallarını uygulayanların ya da göz yumanların aldıkları her nefesi başka bir tutsağa borçlu olduklarını anlattı.

Borowski’nin kamp hikâyeleri, daha geniş anlamda, II. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen tüm Avrupa kültürünün krizine tanıklık etmesi ve buna karşı çıkardığı sesti: Bak, nasıl da özgün bir dünyada yaşıyoruz: Avrupada insan öldürmemiş ne kadar az insan var! Ve diğer insanların öldürmeyi arzu etmediği ne kadar az insan! Biz ise bir diğer insana duyulan sevginin, insanlardan arınmış bir huzurun ve içgüdülerden arınmış bir dinginliğin var olduğu bir dünyanın özlemini çekiyoruz.”

Tadeusz Borowskinin hikâyelerinden seçkilerin yer aldığı “Bizim Burada Auschwitzde ve Diğer Öyküler” 2019 yılında, Seda Köycü tarafından Lehçe aslından çevrilerek, Türkçeye kazandırıldı. Hikâyelerde yer alan faşist Almanya egemenliği altındaki dünyanın nasıl bir yer olacağıydı. Yazarın medeniyetin ve kültürün sona ermesinden duyduğu korkunun en net ifadesiydi. Borowskinin anlattığı hikâye sadece bir kamp hikâyesi değil, aynı zamanda sessiz kalınan işgallere, mücadele edilmeyen faşizmin yaratabileceği insanın ne olduğuydu.