Faşizmin doğası ve koşullarını anlattığım önceki yazılarımda (1 ve 2) faşizmin bir süreç olduğundan söz etmiştim

Faşizmin doğası ve koşullarını anlattığım önceki yazılarımda (1 ve 2) faşizmin bir süreç olduğundan  söz etmiştim:  Bir kaç evreden oluşan, doğrusal, kesintisiz ve evrimsel değil, diyalektik seyreden ve  eşitsiz gelişen bir süreç.

Sosyal bünyede faşizmin gelişimi incelenirken, bu özellikler mutlaka dikkate alınmalıdır. Çünkü faşizm virüsünün genetiği sabit olsa da, tezahürleri bünyeden bünyeye farklılaşabilir. Bağışıklık gücü,  direnç kapasitesi ve yaşam tarzı, hastalığın ortaya çıkışı ve seyri üzerinde etkilidir.

Türkiye'de faşizmin son on yıldaki gelişimini hala görememiş ya da yeni fark eden büyük bir çoğunluk var. Demokrasi gibi faşizm olgusuna da çok sığ ve  şabloncu yaklaşmanın doğal bir sonucu bu durum..  Oysa tanı için yeterli  o kadar çok bulgu var ki!. Akp'nin genetik yatkınlığı, ekonomi politikalarının faşizan özü, bunlara bakmak yeterdi!  Görmek için 'atı alanın Üsküdar'ı geçtiği' son evreyi beklemek hiç gerekmezdi!.

******

Faşizm, birden fazla evreden oluşan bir süreç içinde gelişir . Poulantzas, bu evreleri dörde ayırır, öte yandan daha farklı dönemleştirenler de vardır. Kaç evreden oluşursa oluşsun, hepsinde benzer (otoriter-totaliter) bir iktidar anlayışı ve (dayatmacı-agresif) politikalar  geçerlidir. Bunlar:   (1) çalışan sınıfların hak ve taleplerini dışlayıp, baskılayan  sosyo-ekonomik politikalar (2) icat edilmiş bir iç şer (düşman/kötülük kaynağı) üzerinden toplumsal kohezyonu sağlamaya dönük siyasal-ideolojik politikalar (3) icat edilmiş bir  dış şerre karşı ulusun birlik ve bütünlüğünü koruma amaçlı  yayılmacı dış  politikalardır.

Sürecin en  kritik halkası ilk evresidir. Çünkü başlangıçtan dönüşsüzlük eşiğine kadar olan sürede faşizm önlenebilir bir olgu iken, sonraki evrelerde bu olasılık ortadan kalkar.

Süreçle ilgili bir başka önemli husus, faşistleşme sürecinin, faşist bir partinin iktidara gelmesiyle başlamasının şart olmadığıdır.  Çünkü süreç, önceden başlayabileceği gibi faşist parti  iktidara geldikten  sonra da başlayabilir.

İlk şıkta; faşist parti, iktidara gelmeden önce bir takım hazırlıklar yapmış ve bunlar sayesinde iktidara yükselmiştir.  Bu durumda koşullar olgunlaşmış olduğundan, iktidara gelişten kısa bir süre sonra ikinci evre gelişebilir. Buna karşılık  ikinci şıkta; faşist parti yönetimdedir, ancak faşizme geçişin koşulları henüz oluşmamıştır.  İktidarın kendini yeterince güçlü hissetmediği bu tür durumlarda önce  bir hazırlık sürecine ihtiyaç duyulur. İktidar, bu arada kimliğini gizler; ılımlı ve hoşgörülü görünmeye çalışır, hatta kitleleri hoşnut edecek kimi reformlar bile yapabilir.

*******..

Türkiye için bir dönemleştirme yapılacak olursa:

1. Evre: Ilımlı Faşizm ya da Maskeli Faşizm  Dönemi

 İsteyen, 28 Şubat '97-2002  arasını bir hazırlık süreci olarak değerlendirip, 2002-2007 1. Akp hükümetini de faşist iktidarın başlangıcı olarak görebilir. Ki benim düşüncem bu yöndedir. İsteyen de,  1. hükümet dönemini hazırlık süreci sayıp, ilk evreyi  2007 seçimleriyle başlatabilir.  Öyle ya da böyle, bugünden geriye baktığımızda,  epeyce yol kat edildiği ortadadır. Ne zaman başladığını bilmek, bugün sürecin hangi aşamasında olduğumuzu anlamak açısından önemlidir.

Faşizmin ilk evresinde iktidar,  toplumsal tabanın heterojenliği ile iktidar bloğunun henüz tam kurulu olmaması  yüzünden genellikle uzlaşmacı, müzakereci ve çoğulcu bir profil sergiler  Bu profil, gerçeklikten uzak olsa da, kitleleri yanıltmaya, dahası bir kısım aydın çevresini yedeklemeye yeter. Zamanla  iktidarın eli güçlendikçe politikaları da netleşir. Bununla birlikte ilk evre her zaman belirsizlik ve yanılsamaların  en yoğun olduğu bir dönemdir. Maskeler hep takılı, adımlar son derece ihtiyatlıdır.

 2002-2007 iktidar döneminde Akp,  benzer bir strateji izlemiştir:  Bir yandan daha genel sorunlar üzerinde odaklanıp, toplumsal tabanı genişletmeye çalışırken, öte yandan rejimle ilgili kritik konularda  hassas davranıp,  kavgacı bir görünümden kaçınmıştır.  Kuşkuları gidermeye, gerilimleri yatıştırmaya yönelik olumlu  ve ılımlı mesajlar vermeye dikkat etmiştir.  Gündemdeki AB projesi ile bu çerçevedeki taahhütleri canlı tutup,  geniş bir aydın kesiminin desteğini elde ederek, yandaş bir kamusal alanın  temellerini atmayı başarmıştır.

2. Evre: Düşük Yoğunluklu Faşizm

Dönüşsüzlük eşiği aşılır aşılmaz faşizmin ikinci evresi başlar. Bu evrede iktidar, bir dizi idari, yasal ve siyasi operasyonla faşist devletin  kadro ve kurumlarını oluşturur. Gerek devlet organları ve kadroları gerekse bunlar  arasındaki ilişkiler yeniden dizayn edilir.  Kurumsallaşma tamamlanıp, saflar sıklaştıkça,  iktidar da güçlenir.   Muhaliflere ve emekçi sınıflara tavrı  daha çekincesizleşir. Dolaylı baskıdan doğrudan baskıya geçer.  Susturma, tehdit, yıldırma taktikleri yerini açık sindirme ve saldırılara bırakır.

Öte yandan tedbir tamamen elden bırakılmaz; belirsizliklerin ve yanılsamaların sürmesinde yarar görülür. Bir takım göstermelik açılımlarla imaj yenilenirken, saldırılara da kılıf    uydurulmaya çalışılır. İç ve dış şer odakları bu süreçte icat edilir. İktidarın gerekliliği ve sürekliliği, kitlelerin bu yalanlara inanmasına bağlı olduğundan, ikna ve kandırma ile  korkutma ve cezalandırma bir arada uygulanır.

Türkiye  ikinci evreye 2007 seçimleriyle girmiştir. Faşist devletin kurumsal altyapısının oluşumu bu dönemde tamamlanmış, sınıf politikaları da rotasına oturtulmuştur. Örneğin  sağlık ve sosyal güvenlik reformu başta olmak üzere neoliberal politikalar, bu evrede çok daha etkili biçimde uygulanmış, özelleştirme ve kamu hizmetleri büyük ölçüde piyasalaştırılmış, yine esneklik  eksiksiz bir yasal ve kurumsal çerçeveye kavuşturulmuştur. Bu yıllar, emekçilerin ellerindeki son kırıntıları da yitirdiği, bu anlamda Türkiye kapitalizminin en vahşi dönemlerinden birisidir.

Bu evrede iktidar, kendi bürokrasisini oluşturup, devlet organlarını büyük ölçüde ele geçirmiş, kalanları da etkisizleştirmiştir. Özellikle 2009'dan sonra hızlanan süreçte Ergenekon (iç şer)  koğuşturması etkili bir biçimde kullanılmıştır. Polis ve istihbarat birimleri ile bir kısım yargı mensuplarını da kapsayan bir paralel devlet şebekesinin (Cemaat) yürüttüğü operasyonlar, iktidara bir yandan liberal-muhafazakar cenahla bağını güçlendirme öte yandan  toplumsal muhalefeti kontrol etme olanağı sağlamıştır.  Ordu, yargı ve medya hizaya sokulmuş, etkisizleştirilemeyen unsurlar ise hukuk dışı tasarruflarla tasfiye edilmiştir.

Kamusal politikalarda da benzer  bir makas değişikliği olmuştur. Aynı yıkıcı ve dayatmacı yaklaşım burada da görülür. Eğitim, kültür, kentleşme ve yerel yönetimlerle ilgili konularda toplumsal mutabakatı ve ortak yararı hiçe sayan, son derece radikal adımlar atılmıştır.  Benzer yaklaşım siyasal ilişkiler için de geçerlidir.. Siyasal hasımlara ve muhalif çevrelere karşı  kibirli, küstah, inkarcı, tehditkar ve saldırgan bir üslup kullanılmaktadır. Ergenekon ve KCC davaları, laiklik karşıtı çıkışlar, öğrenci ve işçi protestolarına yönelik aşırı şiddet, bunun en belirgin örnekleridir.

3. Evre: İleri Faşizm .

Son evrede devletin konsolidasyonu ve düzenin stabilizasyonu gerçekleşir. Kimilerinin 'normalleşme' adına umutla beklediği  bu dönem, gerçekte krize giren burjuva  düzeninin faşist  bir iktidar eliyle restorasyonundan başka bir şey değildir. Bütün maskelerin atılıp, faşizmin en vahşi yüzünün ortaya çıktığı bir evredir. Devletin her iki işlevinin (ekonomik ve siyasal-ideolojik) bütünleşip, güç kullanımın sınırsızlaştığı bir dönemdir.

Bugün son evrenin arefesindeyiz. Sürecin hızlanması da buna işarettir.  Daha da hızlanması kaçınılmazdır. Çünkü son evreye  girerken, iktidar,  bütün hasımlarından kurtulmuş, hatta safralarını bile  atmış olmalıdır.  Kendisini iktidara taşımış olanları  (liberal ve sol liberaller) bile artık hiç umursamaz,  hatta bir yük olarak görür hale geldiğine göre Akp, bu zorunluluğun bilincindedir.

******.

Hakikat tektir; birden fazla hakikat yoktur. Bu yüzden hakikat tek yanlıdır. Yansızlar ile iktidar otağında saf tutanlar,  hakikate yaklaşamazlar bile.

Hakikate ulaşmak; akıl, bilgi, bilinç, vicdan ve namus ister. Bu meziyetler yoksa,  hakikat onlara gölgesini dahi düşürmez.

Hakikat aynı zamanda bir cesaret işidir. Sadece cesurlar hakikatle yüzleşebilir. Ancak sırf  yüzleşmeye cesaret etmek de yetmez, bunun tüm sonuçlarına katlanmayı göze alacak kadar yiğit olmak da gerekir.

Yiğitlere saygılarımla.